Bu hafta ağımıza takılanlar

Sıcak bir ağustos sabahı erkenden İsrail'e ailesi ile göç etmeye hazırlanan amcam Nesim ve ailesini yolcu etmek üzere limanda buluşmuştuk. Yepyeni "Marmara" yolcu gemisi Karaköy rıhtımında toplanmış gözü yaşlı muhacirleri yeni ülkelerine taşımaya hazırlanıyordu. Yıllar sonra kuzenim Leon altı gün süren İstanbul-Hayfa yolculuğunu ve gemide geçen günleri ayrıntıyla hatırlar. Benim hafızamda ise sadece ayrılık sırasında babalarımızın hüzünlü halleri ve o sabahın kasvetli sıcağı yer etmiş. Roz Kohen

İzak BARON Diğer
21 Temmuz 2010 Çarşamba

Güncel

SONRASINDA GÖÇÜN HIZ KAZANMASI İLE FİLİSTİN TOPRAKLARINA GELİP YAFA’YA YERLEŞEN YAHUDİLER BURADA FİLİSTİNLİ ARAP ÇİFTÇİLERLE BERABER PORTAKAL BAHÇELERİNDEN ÇALIŞMAYA BAŞLIYOR

Yafa portakalının hikâyesi aynı zamanda iki toplumun zaman içinde birbirleri ile nasıl farklı şekillerde ilişkilenmeler içine girdiklerinin de hikâyesi. Portakal bahçeleri Hıristiyan ve Müslüman Araplar ile Yahudiler tarafından kuruluyor. Yüzyıl başına dek Yahudilerin bahçeleri tüm Yafa portakal bahçelerinin ancak %8'i civarında. Sonrasında göçün hız kazanması ile Filistin topraklarına gelip Yafa’ya yerleşen Yahudiler burada Filistinli Arap çiftçilerle beraber portakal bahçelerinden çalışmaya başlıyor. Yafa’nın başlıca geçim kaynağı olan portakal böylece iki halk arasında ekonomik bir bağlantı noktası haline geliyor. Beraber iş yapıyor olmanın ve getirdiği bazı zorunluluklar sonucunda dil öğreniliyor, bilgi paylaşılıyor ve ortak amaca, ticareti arttırmaya yönelik çalışılmaya başlanıyor. Geçmişe duyulan özlemin de katkısıyla anlatıcıların bir kısmı hikâyenin bu bölümünü romantize ediyor. O dönem ne denli mutlu olunduğundan ve barış içinde, kardeş gibi yaşandığından dem vuruluyor.

http://fikirmahsulleriofisi.blogspot.com/2010/07/yafa-portakalin-otomatigi-biir.html

HAMAS TÜRKİYE’NİN ÇABASINI ‘KULLANIYOR’ MU? YA DA AKP’NİN HEDEFİ HER KOŞULDA HAMAS’A DESTEK VERMEK Mİ?

İsrail, Gazze sorunu çözülmeden Filistin Yönetimi ile masaya otursa bile hiçbir sonuç çıkmayacağını biliyor. Türkiye ise Gazze’ye verdiği haklı destekte somut adım atamıyor. Gazze’de Türk bayrakları dalgalansa da Hamas Türkiye’nin elini rahatlatıcı hiçbir girişimde bulunmuyor, Türkiye Hamas’la olan ilişkisini somut sonuca dönüştüremiyor. Oysa Türkiye’nin şimdiye kadar Hamas’la El Fetih’i masaya oturtması, Hamas’ın elindeki Gilad Şalid’i serbest bıraktırarak Hamas üzerindeki etkisini göstermesi gerekiyordu. İki soru ile bitirelim: Hamas Türkiye’nin çabasını ‘kullanıyor’ mu? Ya da AKP’nin hedefi her koşulda Hamas’a destek vermek mi?

Mete Çubukçu

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalEklerDetay&ArticleID=1007337&Date=13.07.2010&CategoryID=42

GÜVERTEYE İNMEDEN GEMİYİ DURDURMA OPSİYONU

Yapılan müdahalenin 9 insanın ölümüne yol açmasında bir sorun görmeyen soruşturmanın inanılması en zor iddialarından biri de dünyanın en modern askeri gücüne sahip İsrail'in, Mavi Marmara'yı başka yollarla durduracak imkânı olmadığı tezi. Komite, İsrail Donanması'nın, güverteye inmeden gemiyi durdurma opsiyonu olmadığına, böyle bir teknolojinin ancak 2 yılda geliştirilebileceğine hükmetmiş. Acaba güvenlik uzmanları ve gemiciler bu argümana inanacak mı?

Abdülhamit Bilici

http://zaman.com.tr/yazar.do?yazino=1005159&title=turkiye-mossadin-hedef-ulkesi-mi-oluyor

BİR TOPLUMUN IRKÇILIKTAN KURTULMASI BİR AVUÇ DA OLSA CESUR İNSANDAN GEÇİYOR

Perlman’ı destekleyen gösteriler de yapıldı İsrail’de. Biz, hayattayken kurbanlara yönelik baskıları yapanlarla, sonra katillere arka çıkanların aynı olduğunu biliriz değil mi? Tıpkı ayrılık ya da toprakları bölüşme adı altında yapılan tartışmalarda söz konusu olanın, demokrasi gereği her şeyin rahat rahat konuşulabilmesiyle ‘o zaman defolup gitsinler’ mantığı arasında ince bir çizgi olduğunu bilmemiz gibi. Ötekine ‘asalak’ denmesinden hiç utanılmadığına tanıklık ettiğimiz gibi, ‘asıl sahipleri biziz, onlar misafir ya da emanet, uslu durdukları sürece katlanabiliriz’ cümlelerinin rahat rahat kurulabildiğini gördüğümüz gibi.

Ama her şeye rağmen İsrail medyası ve toplumu, Perlman’ı, yaptıklarını ve Şabak’ın tutumunu tartışıyor, eleştiriyor. Bu da bardağın dolu çeyreği. Çünkü biz yine biliyoruz ki, bir toplumun ırkçılıktan kurtulması bir avuç da olsa cesur insandan geçiyor.

Ayşe Karabat

http://www.radikal.com.tr/Default.aspx?aType=RadikalYazarYazisi&ArticleID=1008508&Yazar=AYŞE

TÜRKİYE, İSRAİL DEMOKRASİSİ İÇİNDE PALAZLANDIRILAN FAŞİZMİN DÜŞMANI OLABİLİR...

Bu, bir Türk-İsrail krizi değildir. Bu “demokrasi ile faşizm arasındaki tarihi kavgadır.” Türkiye, İsrail’in düşmanı olamaz!.. Türkiye, İsrail demokrasisi içinde palazlandırılan faşizmin düşmanı olabilir... Bu nedenle, yapacağımız ana iş, İsrail’i, “bütünüyle hasım” olarak görmekten vazgeçmektir. Orada biz Türkiyeli demokratların tabii ki dostları da vardır ve o insanlar, her geçen gün biraz daha bizim desteğimize ihtiyaç duymaktadırlar. Faşizme karşı mücadele küresel ortak bir değerdir ve Türk demokrasisinin mutlaka, İsrailli liberal demokratlar ve solcular ile çok sağlıklı ilişki kurması gerekmektedir. Aksi halde ortalık, Binyamin Netanyahu, Ehud Barak ve Avigdor Lieberman gibi ırkçılara kalacaktır.

Ardan Zentürk

http://www.stargazete.com/gazete/yazar/ardan-zenturk/israil-fasizmle-savasmak-277892.htm

İSRAİL, FİLİSTİNLİLERİ COĞRAFİ OLARAK BÖLELİ ÇOK OLDU

Lakin unutmamak lazım; İsrail, Filistinlileri coğrafi olarak böleli çok oldu. 2007’de dünyaya ‘Hamas darbesi’ diye sunulan, aslında ‘Fetih’in başarısız darbesini’ yazdığımda, ‘Filistinlileri ‘devlet, devlet’ diye kandırıp, nihayetinde Gazze’yi Mısır’a, Batı Şeria’yı da işgali filan tam bitirmeden Arap nüfusun yoğun kaldığı yerler itibarıyla Ürdün’e pazarlama planı mı devreye sokuldu’ diye sormuştum. Son öneri sokulmuş olduğunun tezahürü...

‘Filistinliler, zaman içinde Mısır ve Ürdün arasında paylaştırılarak yahut birisi Gazze’de diğeri Batı Şeria’da iki mini devletçikle barış içinde yaşayacaklarsa, niye itiraz ederler’ diyen çıkabilir. Cevabı İsrail lideri Ben Gurion 1956’da vermiş: “Arap lideri olsaydım, İsrail ile asla barış yapmazdım. Bu doğal. Buraya gelip topraklarını çaldık. Bunu niye kabul etsinler.” Filistinliler itiraz etmezlerse, vatanlarından zorla sökülüp atılmaya, kutsal toprakların kolonizasyonuna ‘Evet’ demiş olurlar.

Ceyda Karan

http://www.radikal.com.tr/Default.aspx?aType=RadikalYazarYazisi&ArticleID=1008766&Yazar=CEYDA

IRKINIZDAN, KAVMİNİZDEN DOLAYI MARKALANDIĞINIZI, DİĞER İNSANLARDAN AYRI TUTULDUĞUNUZU DÜŞÜNÜN…

Irkınızdan, kavminizden dolayı markalandığınızı, diğer insanlardan ayrı tutulduğunuzu düşünün… Yakalandığınız yerde sorgusuz sualsiz öldürüleceğinizi, ya da bir ‘çalışma kampına’ hapsedildiğiniz, önce altın dişlerinizin diri diri söküldüğünü, sonra fırınlarda yakıldığınızı, gençseniz derinizden abajur yapıldığını, kitap kabı yapıldığını ve yapanların bunları keyifle kullandığını düşünün… Kentlerin, kasabaların, köylerin meydanlarında topluca öldürüldüğünüzü, hemen oraya toplu halde gömüldüğünüzü, son serpilen toprağın üzerine hemen pazar yeri kurulup hayatın devam ettiğini düşünün… Ve bütün bunların bir kez değil, onlarca, yüzlerce, binlerce defa olduğunu ve bütün bunların bir yerde değil, hemen hemen bütün dünya da olduğunu düşünün… Gidecek bir yurdunuzun, ülkenizin, sığınacak bir çatınızın olmadığını düşünün. Ve artık sonunda sizin de bir vatanınız olduğunu, kendine ait bir yuvanız olduğunu düşünün. İşte İsrail Yahudiler için bu demek.

Gökhan Özkan

http://www.gazetealmanci.de/?p=912

DURUMLARI ZOR, "AŞAĞI TÜKÜRSEN SAKAL, YUKARI TÜKÜRSEN BIYIK" MİSALİ, NE DİYECEKLERİNİ BİLEMİYORLAR

Üst düzey birçok Musevi dostum ve arkadaşım var. Konuşmaktan kaçınıyorlar. Durumları zor, "aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık" misali, ne diyeceklerini bilemiyorlar. Cemaatin ileri gelenleri, kendilerine ‘konuşma yasağı’ koymuşlar. Bu suskunluk hiçbir şey yapmama anlamına gelmiyor. İsrail hükümetini ve kanaat önderlerini, çık sıkı temaslar yürüterek Türkiye lehine etkilemeye çalışıyorlar. Yaşadıkları ülke için çaba harcamayı görev sayıyorlar.  Belki de en iyi haber bu, ne dersiniz?

Perihan Çakıroğlu

http://bugun.com.tr/kose-yazisi/109308-musevi-cemaati-neden-suskun-makalesi.aspx

SÖZDE STRATEJİK BİR DERİNLİĞE SAHİP TÜRKİYE’NİN ‘SIFIR SORUN’ DIŞ POLİTİKASI, İRAN’LA, HAMAS VE MÜSLÜMAN KARDEŞLER’LE İLİŞKİLERİ NE DURUMDA ACABA?

Bölgede, istikrarı ve barışı daha da zorlaştıracak bir diğer kaygı verici gelişme de, genelde siyasal İslam, özelde Müslüman Kardeşler içinde, radikal eğilimlerin giderek güçlenmesiyle ilgili. Daha önce değinmiştik, Mısır’da siyasal İslam içinde iki önemli gelişme yaşanıyor. Birincisi, Müslüman Kardeşler hareketinde, Aralık 2009 seçimlerinin de gösterdiği gibi iktidar olmaya yönelik daha radikal bir siyasi strateji öneren genç bir kuşak yükseliyor. Müslüman Kardeşler dışında, çok daha radikal, köktendinci Salafi bir hareket giderek güçleniyor (Arab Reform Bulletin, 09/03/09; Al-Masry Al-Youm, 27/04/2010, Le Monde Diplomatique, Temmuz 2010). Benzer bir radikalleşmenin Ürdün Müslüman Kardeşler içinde de yaşandığı, akımın, seçimleri boykottan yana ‘şahinler’ ve siyasi katılımdan yana olan ‘güvercinler’ olarak ikiye bölünmeye başladığı görülüyor (Hadeel Ghabun,Al-Ghad, 27/06/, Jordan Times, 20/06/2010). Ortadoğu kazanı giderek artan bir enerjiyle kaynarken, sözde stratejik bir derinliğe sahip Türkiye’nin ‘sıfır sorun’ dış politikası, İran’la, Hamas ve Müslüman Kardeşler’le ilişkileri ne durumda acaba?

Ergin Yıldızoğlu

http://erginyildizoglu.blogspot.com/2010/07/yine-savas-ruzgarlar.html

UMUT BAĞLADIKLARI KADİMA PARTİSİNİN TEMSİLCİLERİNİN BU FİTNE KAMPANYASINA KATILDIĞINI GÖRÜYORLAR

Hahamların yabancı işçilere daire kiralanması konusunda insanları azarladığını, iş bulmak için sınırı yasadışı yollardan geçen yabancılara karşı cadı avı yürütüldüğünü, mültecilerin çocuklarının tehcir edildiğini ve polis şiddetinin arttığını duyuyorlar. Bunun hoş bir şey olmadığını, ama kendi başlarına gelmeyeceğini düşünüyorlar. Umut bağladıkları Kadima Partisi’nin temsilcilerinin bu fitne kampanyasına katıldığını görüyorlar. Bu sahte ‘merkez’ partisinin, Dışişleri Bakanı Avigdor Lieberman’ın kendisinden de daha Liebermanvari davrandığını görüyorlar. Liderleri Tzipi Livni’nin utanç verici bir sessizliğe büründüğünü görüyorlar ve dolandırıcı partilerinin kendilerine karşı ortaya koyduğu aldatmacayı protesto etmiyorlar. Niçin? Çünkü kendilerinin tehlike altında olmadıklarına inanmışlar. Sahneden çekilen ve sadece kendi hayatlarıyla ilgilenenlere, bir gün aynısının kendilerinin de başına geleceğini anlatma vakti geldi. Yakın zamanda size de aynısı olacak. İş Arap milletvekilleriyle veya sivil toplum kuruluşlarıyla, üniversitelerle veya göstericilerle sınırlı kalmayacak. Sizin kapınızda bile durmayacak. Günlük hayatınıza girecek. Polis şiddeti mi? Sizin çocuklarınızı da vuracak. Düşünce polisi mi? Size de ulaşacak.

Gazeteniz ve televizyonunuz şimdikinden farklı görünecek; meclis, mahkemeleriniz ve okullarınız tanınmaz hale gelecek. Geçmişte birden fazla defa oldu ve burada da olacak. Bugün değilse de yarın olacak. Canavar çirkin başını çıkardı ve hepimize doğru geliyor, onu durdurabilecek kimse yok ve buraya geldiğinde çok, ama çok geç olacak.

Gideon Levy

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalHaberDetay&Date=20.07.2010&ArticleID=1008975

AKP’NİN MUZAFFER TALİHİNİ DE GAZZE TERSİNE ÇEVİRDİ, ÇEVİRECEK

Napoléon’un Akka seferi ile Mavi Marmara’nın (aslında AKP’nin) Gazze seferini mukayese edecek değilim. Ancak, korkarım ki, Napoléon’un talihini Akka tersine çevirmişti, AKP’nin muzaffer talihini de Gazze tersine çevirdi, çevirecek. Sırasıyla bakalım:

1. Birleşmiş Milletler, AKP hükümetinin istediği kararı çıkarmadı. Obama, AKP hükümetinin umduğu desteği ver(e)medi. Uluslararası araştırma komisyonu kurulamadı.

2. İsrail yelken indirmedi. Tam tersine çekilen bütün restleri pot arttırarak gördü.

3. Gazze yönetimi arabulucu olarak Türkiye’yi değil Mısır’ı seçti.

4. Suriye, İsrail-Suriye görüşmelerinde, fincancı dükkânını dağıtan Türkiye’nin değil ABD’nin görevlendireceği bir memurunun arabulucu olmasını istedi.

5. Kabadayı İran, İsrail’in kararlı davranışı karşısında pıstı, Gazze’ye yardım gemisi gönderemedi.

6. Çöl kartalı Kaddafi de İsrail karşısında tırstı ve gemiyi Gazze yerine Mısır’a gönderdi.

Vaziyetin durumu böyle!

Özdemir İnce

http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/15357586.asp?yazarid=72&gid=61

Netten Okumalar

İŞTE İSRAİL'İN RAPORUNDA O GECE YAŞANANLAR – Rafael Sadi

http://www.odatv.com/n.php?n=eiland-ekibi-uzmanlarinca-takdim-edilen-filo-olaylari-videolari-1307101200

GEMİNİN AKIBETİ NE OLDU – Rafael Sadi

http://www.odatv.com/n.php?n=o-geminin-akibeti-ne-oldu-1407101200

İsrail-Sefarad Derneği, Almanya’da bütün Yahudi kurumları gibi Temmuz 1939’de yasaklanıp feshedilmişti

Vatandaşlıktan çıkarılan Yahudiler, tabiiyetsiz konumuna düştükten sonra, Yahudilere yapılan baskının her aşamasında ilk kurban oldular. Bu, 1941’in sonbaharında başlayan ölüme tehcir için de geçerli: 24 Ekim 1941’de Berlin’den yapılan ikinci sevkiyatla eski Türk vatandaşı olan Cohen-Pinto, Meschoulam ve Jahisch gibi üç aile ölüme gönderildi. Çoğu çocuk toplam 13 kişiden hiçbiri geri dönmedi.

1940 yazına kadar Türk vatandaşlığına sahip olan ve yakasında Türk bayrağı rozeti taşıyan Davisco Asriel de bu süre içinde vatandaşlıktan çıkarılmıştı. Tabiiyetinden çıkarılmış olan birkaç Türkiyeli Yahudi, 1941’de para karşılığı tekrar Türk tebaasına alınmak ve Türkiye’ye geri dönmek için boşuna çabaladı. Bu durum, Davisco Asriel’in 20 Ocak 1942’deki Gestapo sorgusundan da anlaşılır. Dört gün sonra kendisi de ölüme gönderildi.

İsrail-Sefarad Derneği, Almanya’da bütün Yahudi kurumları gibi Temmuz 1939’de yasaklanıp feshedilmişti. Davisco Asriel, gözaltına alınana kadar Tevrat rulolarını ve cemaatin birkaç ibadet eşyasını Gestapo’dan saklamaya çalışmıştı. Sinagogun da içinde bulunduğu bina ise savaşta harabe oldu.

Corry Guttstadt

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalEklerDetay&ArticleID=1007338&Date=13.07.2010&CategoryID=42

Osmanlı Yahudileri ve Hoşgörü-1,2,3

http://fikirmahsulleriofisi.blogspot.com/2010/07/osmanl-yahudileri-ve-hosgoru.html

 

http://fikirmahsulleriofisi.blogspot.com/2010/07/osmanl-yahudileri-ve-hosgor-iki.html

 

http://fikirmahsulleriofisi.blogspot.com/2010/07/osmanl-yahudileri-ve-hosgoru-uc.html

İçimdeki kefiyeler-İsrail günlükleri

http://kivancozcan.blogspot.com/2010/03/icimdeki-kefiyeler-israil-gunlukleri.html

HAMAS HAKKINDA HER ŞEY  – Emre Çalışkan

http://t24.com.tr/content/authors.aspx?article=2187&author=54

 

http://t24.com.tr/content/authors.aspx?article=2191&author=54

 

http://t24.com.tr/content/authors.aspx?article=2197&author=54

 

http://t24.com.tr/content/authors.aspx?article=2202&author=54

 

http://t24.com.tr/content/authors.aspx?article=2205&author=54

 

http://t24.com.tr/content/authors.aspx?article=2218&author=54

ABDÜLHAMİD’İN YAHUDİLERLE ‘SECRET’ GÖRÜŞMESİ – Selami İnce

http://birgun.net/sunday_index.php?news_code=1278835955&year=2010&month=07&day=11

Anılar

Roz Kohen:

Sishane de Oy

Luna Park en Sishane

Mi madre en la ventana

http://judeo-spanishmemoires.blogspot.com/2010_07_01_archive.html

Roz Kohen "Yahudi İstanbul'unu / İstanbul Yahudileri'ni" çiziyor ve anlatıyor:

http://www.kanalkultur.com/kks/yazarlar/roz-kohen.html