Bu hafta ağımıza takılanlar

İsrail kafasını dinleyelim: Öyleyse Mavi Marmara'yı konuşmak yerine Gilad Şalit ve İsrail'in Hamas'la olan ilişkisizlik durumunu konuşalım. Türklere o çok sevdikleri arabuluculuk konumunu yeniden verelim. Zaten Gilad'ın salıverilmesi için bin ve belki daha fazla Filistinli esirin salıverilmesine razıyız. Bunu Hamas'a kabul ettiremeyiz. Bu işi Türklere verirsek ve bütün sürecin gizlilik içinde yürütülmesini istersek Türkler Mavi Marmara'da kırılan onurlarını Gazze'de geri kazanırlar. Kerim Balcı

İzak BARON Diğer
7 Temmuz 2010 Çarşamba

Güncel

“YAHUDİ BİR AİLENİN ÇOCUĞU OLAN AMA HİÇBİR KUTSAL VARLIĞA VEYA KİTABA İNANMAYANLAR”

‘Farklı inanç grupları’ ifadesine Müslüman vatandaşlar dâhil mi? Değilse, ‘farklı’ kelimesi yine bir ayrım yapmış olmuyor mu? Ben ne olacağım? “Yahudi bir ailenin çocuğu olan ama hiçbir kutsal varlığa veya kitaba inanmayanlar” ifadesi AB Genel Sekreterliği’nin yazışmalarında gereksiz bir laf kalabalığı yaratır diye korkuyorum. Ertesi gün, otobüste yanımdaki adamın okuduğu Vakit gazetesinin manşeti ilgimi çekti: ‘Generallerin Yahudi damatları.’

Gerçekten korkutucu bir haber: “Birinci Ordu Komutanı Org. Hasan Iğsız, emekli Org. Çetin Doğan ve Deniz Kuvvetleri Plan Prensipler Başkanı Tümamiral Ramazan Can Gündeniz’in damatlarının Yahudi olduğu anlaşıldı.”

Kim anladı? Ne önemi var? Bunlar belirtilmemiş. Haberi yazan Kemal Gündüz’ün damadı var mıdır? Varsa, hangi ‘farklı inanç grubuna’ dâhil? Yoksa, niye yok? Anlaşılmıyor.

 Roni Margulies

http://taraf.com.tr/roni-margulies/makale-generallerin-yahudi-damatlari.htm

SONRA TÜRK YAHUDİLERİ İLE GÖRÜŞÜP ONLARI DİNLEMELİ, ONLARA ANLATMALIDIRLAR

Türkiye ile İsrail ilişkilerinin iyi olması, iki ülkenin de menfaatinedir. Bu ilişkilerin bir biçimde mutlaka düzeltilmesi gerekir. İHH'ye tavsiyem şudur. Eğer yarın bir gün terörist örgüt damgası yemek istemiyorlarsa, önlerinde fırsat var. Türk-İsrail ilişkilerine onlar bu darbeyi vurdular. Düzeltmek de onlara düşer. Önce bu tür eylemleri durdurmalıdırlar. Sonra Türk Yahudileri ile görüşüp onları dinlemeli, onlara anlatmalıdırlar. İsrail'e seslenmelidirler. Gazze'deki Hamas yönetiminin artık terörden vazgeçmesi, İsrail'in varlığını kabul etmesi ve Gazze'deki Filistin halkı üzerinde kurduğu diktatörlükten vazgeçmesini istemelidirler. Eğer insanlığa, barışa ve Müslümanlığa hizmet etmek istiyorlarsa, önce ‘terörist’ suçlamasını savacak samimi girişimler yapmalıdırlar. Bunu yapabilirlerse, ben de o dokuz canın boşuna verilmediğine inanacağım. Yoksa gözümdeki imajları aynı kalacaktır.

Ertuğrul Özkök

http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/haber.aspx?id=15192029&yazarid=10&tarih=2010-07-01

TÜRKİYE İLE İSRAİL ARASINDAKİ İLİŞKİLERİN BOZULMAYA BAŞLADIĞI GÜN SİLAH YÜKLÜ TRENİN PKK(!) TARAFINDAN DEVRİLDİĞİ GÜNDÜR

Türkiye-İsrail ilişkilerinin bozulmaya başladığı gün olarak herkes Davos’u ve ‘One minute’ çıkışını gösteriyor. İşin aslı o değil. İlişkilerde ilk kriz 2007 yılının Mayıs ayının son günlerine dayanıyor. 2007 Mayıs’ında İsrail istihbaratı Türkiye’ye önemli bir bilgi veriyor ve destek istiyor. Daha doğrusu bir operasyon istiyor. Bilgi şu: “İran’dan gelecek bir trende Suriye üzerinden Hizbullah ve Hamas’a aktarılacak bir vagon dolusu silah ve roketatar var. Bu treni durdurun. İçindekilere el koyun”

Ancak bu tren Türkiye’ye giriyor. Ne Türkiye’ye girerken, ne daha sonra durdurulmuyor. Ancak çok ilginç bir şey oluyor. Katar Tatvan’dan ayrıldıktan sonra Suveren İstasyonu yakınlarında tren yoluna döşenen bir mayının patlaması sonucu devriliyor. Silahlar ortalığa saçılıyor. Makineli tüfekler, mühimmat ve roketatarlar. Olay basına “PKK’nın demiryoluna döşediği patlayıcının patlaması sonucunda bir tren devrildi” olarak yansıyor. Sonra 28 Mayıs’ta devrilen trende nereye gittiği çok da belli olmayan silahlar olduğu gazetelerde haber oluyor. Kısmete bakın ki, demiryollarına pek de saldırmayan PKK’nın demiryoluna mayın döşeyeceği tutuyor ve o mayının devirdiği trenden İran’dan gelip, Suriye’ye giden silahlar çıkıyor. Ve ertesi gün, 29 Mayıs 2007 günü İran’dan kalkan bir uçak Türk hava sahasında inişe zorlanıyor. Diyarbakır’a indiriliyor ve aranıyor. Türkiye ile İsrail arasındaki ilişkilerin bozulmaya başladığı gün silah yüklü trenin PKK(!) tarafından devrildiği gündür. Ne Davos, ne Mavi Marmara.

Fatih Altaylı

http://www.haberturk.com/yazarlar/527530-israil-ile-iliskilerin-bozuldugu-gun

LİEBERMAN’A HAKSIZLIK ETMEYELİM

Lieberman’a haksızlık etmeyelim, hakkındaki rüşvet iddialarına bakınca, siyasete uyum sağladığı anlaşılıyor. Evrensel tarafı da var adamın; dünyanın bütün ırkçıları gibi eğitilebilir değil ve Filistin’e atom bombası atmayı önerecek bir zekâya sahip. İsrail’de seçim sistemi gereği koalisyon hükümetleri kurulur. Önce seçim sonuçlarının bir hükümet kurmaya imkân tanımadığı tartışılır sonra da bu imkânsız hükümete altı ayla iki yıl arasında ömür biçilir. İsrailli köşe yazarları her fırsatta kendilerini yakın hissettikleri partilere çağrı yaparak, onlardan içeride ve dışarıda çok ayıp şeyler yapan İsrail hükümetinin ‘incir yaprağı’ olmamasını isterler. Ayrıca İsrail’de açık sözlülük esastır, başka yerde söylense ağır bir kavganın nedeni olacak lafları orada partiler, insanlar birbirlerine söylemekten çekinmezler ama birbirlerine küsmezler de.

Ayşe Karabat

http://www.radikal.com.tr/Default.aspx?aType=RadikalYazarYazisi&ArticleID=1005885&Yazar=AYŞE KARABAT&Date=05.07.2010&CategoryID=100

TÜRKİYE DE AZINLIKLARA AYIRIMCILIK YAPIYOR AMA İSRAİL ÖLÇÜSÜNDE DEĞİL

İsrail’deki demokrasi çok şüphe götürür. Demokrasi kendi aralarında var. İşgal devleti olarak Filistinlilere yaptığı muamelenin yanında bir de İsrail’in kendi vatandaşı olan Araplara yaptığı kötü muamele var. Arap vatandaşlarına bir sürü ayırımcılık yapıyor. Asker olamıyorlar, önemli mevkilere gelemiyorlar. Devlet onlara yardım etmiyor. Azınlık haklarına riayet etmeyen bir yerde demokrasi olur mu? Türkiye de azınlıklara ayırımcılık yapıyor ama İsrail ölçüsünde değil. Bir de düşünebiliyor musunuz? Filistin’in bölünmesine karar verildiğinde, İsrail devletinin Filistin’de yüzde 50’nin biraz üzerinde toprağı olacaktı. Ama bugün İsrail, Filistin topraklarının yüzde 72’sine el koydu. Araplara kalan 28’lik toprağın üzerinde de yeni yerleşim merkezleri kuruyor. Yani oraları da ilhak ediyor. Bu yolla 400 bin, 500 bin kişiyi yerleştirdi oraya.

İlter Türkmen

http://taraf.com.tr/nese-duzel/makale-ilter-turkmen-akp-de-islam-romantizmi-var.htm

BİR DEVLET KENDİ KALESİNE ANCAK BU KADAR GOL ATABİLİR

Bir ay sonra Mavi Marmara’nın bilançosunun artısında hiçbir şey yok. Eksi hanesi dolu.

* Her şeyden önce Mavi Marmara’da 9 Türkiye vatandaşı katledildi. 9 can gitti.

* Gazze ambargosu delinemedi. İsrail, bildiğini okumaya devam etti.

* Yaptığı yanına kâr kalan İsrail, Türkiye’nin karizmasını çizdi.

* Bölgede Türkiye gürültü yapar, başka bir şey yapamaz inancı yerleşti. Türkiye, İsrail’e bir özür bile diletemedi. İsrail ile ittifakı bitirdi.

* Türkiye, Gazze’deki yönetimden nefret eden Arap ülkelerinin desteğini de kaybetti.

* Türkiye, İsrail’i cezalandırmak adına kapısını çaldığı uluslararası kurum ve kuruluşlardan eli boş döndü. Hatta, “Fazla ileri gidersen aleyhine olur” cevabını aldı.

* Bütün dünyanın, Filistinlilerin bile karşı çıktığı, Gazze’nin yönetimini elinde tutan Hamas örgütünün tek destekçisi durumuna düştü.

Dış politikada tahribat ancak bu kadar olur. Bir devlet kendi kalesine ancak bu kadar gol atabilir. Kim, nasıl düzeltecek bilinmez.

Hikmet Bila

http://haber.gazetevatan.com/haberdetay.asp?detay=mavi-marmaranin-bilancosu&tarih=05.07.2010&Newsid=314896&Categoryid=4&wid=166

İSRAİL GERİ ADIM ATTI. GERİ ADIM ATINCA AYAĞI KAYDI, YERE DÜŞTÜ

İsrail geri adım attı. Geri adım atınca ayağı kaydı, yere düştü. Kafasını da o sırada o ortamda bulunan Heron’a çarptı. Çarpıldıktan sonra aklı başına gelen İsrail, ‘Ya ben ne fena bi insanmışım, Türkiye’den özür diliyorum, hemen biz de kendi sivillerimizden dokuz kişiyi öldürüyoruz. Olaylar böylelikle tatlıya bağlanır umarız. Zaten sivil öldürmek, asker öldürmekten daha kolay’ dedi.

Kaan Sezyum

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalYazarYazisi&ArticleID=1005987&Yazar=KAAN SEZYUM&Date=05.07.2010&CategoryID=41

YOK DENSE DE, ORTADAN KALDIRILACAK DENSE DE ORADA İSRAİL ADINDA BİR DEVLET VAR

Ancak bir de ortada üstü örtülemeyecek bir gerçek var. Yok dense de, ortadan kaldırılacak dense de orada İsrail adında bir devlet var.

Mukavemetini ve mücadelesini sonuna kadar haklı buluyor olmama rağmen artık HAMAS'ın da İsrail'i tanımama konusunda bir adım atması gerekir diye düşünüyorum. Zaten gerek ateşkes konusunda gerek esir mübadelesi konusunda dolaylı olarak İsrail ile görüşülüyor. Acaba diyorum HAMAS da Arap ülkeleri gibi 67 sınırlarına çekilirse tanıyabiliriz kabilinden bir açıklama yapsa ne kaybeder? Bunu yaptığı zaman İsrail'in elindeki en önemli argümanı ortadan kaldıracağı için HAMAS'ı uluslararası platformlarda savunmak daha kolay olacağından HAMAS ve Filistin halkı kazançlı çıkar diye düşünüyorum. Yoksa İsrail'in yeni bahaneler üreteceğinden şüphemiz yok.

İşgale karşı direniş ne kadar meşru ise bu direnişi başarıya ulaştırmak için diplomasinin de o kadar zaruri olduğunu düşünüyorum.

Resul Tosun

http://yenisafak.com.tr/Yazarlar/?t=03.07.2010&y=ResulTosun

GİLAD İŞİ HALLOLUR VE BUNUN KREDİSİ TÜRKLERİN ELİNDE KALIRSA İSRAİL SOKAKLARINDAKİ TÜRKİYE KARŞITLIĞI DA ORTADAN KALKAR

Şimdi İsrail kafasını dinleyelim: "Öyleyse Mavi Marmara'yı konuşmak yerine Gilad Şalit'i ve İsrail'in Hamas'la olan ilişkisizlik durumunu konuşalım. Türklere o çok sevdikleri arabuluculuk konumunu yeniden verelim. Biz zaten Gilad'ın salıverilmesi için 1.000 ve belki daha fazla Filistinli esirin salıverilmesine razıyız. Ama bunu Hamas'a kabul ettiremeyiz. Hamas, Mısır'la konuşmak istiyor. Ama biz Türkiye'yle konuşmak istiyoruz. Bu işi Türklere verirsek ve fakat bütün sürecin bir gizlilik içinde yürütülmesini istersek, Türkler Mavi Marmara'da kırılan onurlarını Gazze'de geri kazanırlar. Biz de milli fıtratımıza hiç uymayan bu özür denilen ne idüğü belirsiz şeyi yapmaktansa iki gol birden atmış oluruz. Türklere, bu iş başarıyla sonuçlanırsa Suriye cephesinde de Türkiye'nin eski konumunu benimseyeceğimizi söyleriz. Gilad işi hallolur ve bunun kredisi Türklerin elinde kalırsa İsrail sokaklarındaki Türkiye karşıtlığı da ortadan kalkar. Sen sağ ben selamet..." Bu son söz, bir İsrail kafasından çıkamayacak kadar Türkçe oldu ama olsun...

Kerim Balcı

http://zaman.com.tr/yazar.do?yazino=1002773&title=turkiyeisrail-iliskilerinde-bir-simulasyon-denemesi

BELKİ DE İSRAİL'İN ŞAHİN DIŞİŞLERİ BAKANI LİEBERMAN GÖRÜŞMEDEN ‘HABERLİ-HABERSİZDİ’

Gizli görüşme afişe edildiği andan itibaren hem Batı'da, hem Ortadoğu'da Türkiye'nin ‘One minute’ sözü ile hafızalara kazınan: ‘Hem ABD'ye, hem İsrail'e Ortadoğu adına kafa tutan’ tutumu sorgulanmaya başladı:

“Türkiye gürleyip duruyor ama eninde sonunda ABD'nin sözünden dışarı çıkamıyor, İsrail'in yalnızlaşmasından bahsediyor ama İsrail ile bizzat kendisi görüşüyor!”

Gizli görüşmenin ifşa edilmesi zihinlerde bu sorgulamayı yaratmıştır. Görüşmenin ifşa edilmesi aynı zamanda Türkiye'yi ‘Biz öne sürdüğümüz şartlardan vazgeçmeyiz!’ köşesine iterken İsrail'i de memnuniyetle ‘Kimse bizden özür beklemesin!’ köşesine itmiştir.

Belki de İsrail'in şahin Dışişleri Bakanı Lieberman görüşmeden ‘haberli-habersizdi’.

Kaldı ki, Netanyahu özür dileyerek onun da gönlünü almış, üstelik hiçbir taviz verilmeyeceğini beyan ederek şahinlerle ters düşmemiştir.

Cüneyt Ülsever

http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/haber.aspx?id=15217453&yazarid=3&tarih=2010-07-04

“DEVLET FONLARINDAN BESLENİYORSUNUZ, BİZİM ÇOCUKLARIMIZ SAVAŞA GİDERKEN SİZİNKİLER GİTMİYOR; ÜSTELİK DE YASALARA UYMUYORSUNUZ, YETTİNİZ ARTIK!”

Netanyahu hükümetinin (bu şekillenmenin ürünü olduğundan) son olaylarda da kesin bir tutum alamadığı, buna karşılık, yüksek doğum oranları sayesinde 2015’e kadar en azından Kudüs’te çoğunluğu oluşturması beklenen ‘Ultra-Ortodoksların’, devletin (dünyevi) yasalarına karşı çıkma eğiliminin güçlendiği görülüyor. Son olaylarda, İsrail’in üç önemli gazetesi, Jerusalem Post, Haaretz, Yedioth Ahranot’un yorumları, toplumda ‘Ultra-Ortodokslara’ karşı bir tepkinin yükselmeye başladığını gösteriyordu:“Devlet fonlarından besleniyorsunuz, bizim çocuklarımız savaşa giderken sizinkiler gitmiyor; üstelik de yasalara uymuyorsunuz, yettiniz artık!” Böylece İsrail iç siyasetinde oluşmuş bir kutuplaşma giderek sertleşiyor. Tüm bunlardan Filistin sorunu ve Ortadoğu açısından şöyle iki ders çıkarabiliriz: Dini akımlar güçlenerek siyasete damga vurmaya başlayınca, birincisi, köktencilerin talepleri gittikçe artıyor (“aynı çadırda birleşiyorsunuz, sonra size bakıp ‘bu allahsızın burada ne işi var’ diyorlar” - Ben Gurion), ikincisi, siyaset giderek çıkmaza giriyor.

Ergin Yıldızoğlu

http://erginyildizoglu.blogspot.com/2010/06/bu-srada-israilde.html

TÜRKİYE İSRAİL İLE İLİŞKİLERİN KESİLMESİNE DOĞRU YOL ALIYOR

Türkiye, seçime giden güzergâhta İsrail karşısında düşürüldüğü durumdan ötürü, adım adım ve kaçınılmaz olarak, ‘üçüncü seçeneğe’, yani İsrail ile ilişkilerin kesilmesine doğru yol alıyor.

Bunu yapamayan, bunu beceremeyen ve onca esip gürlemesine ve kükremesine karşı, İsrail karşısında hiçbir somut adım atamayan duruma Tayyip Erdoğan, hele şu zaman diliminden düşemez. Düşerse, imajının alacağı hasar ile Türkiye’yi kolay kolay yönetemez.

İsrail ile ilişkileri kesmek ise Washington ile zaten Amerika’nın ‘hayal kırıklığı’ içine girdiği ikili ilişkileri, besbelli, daha da zora sokacak.

‘Kürt sorunu’ içerde 25 yıllık bilançosundaki gibi tekrar ‘güvenlik sorunu’ haline dönüşmüşken, Anayasa Mahkemesi ile kavgalı bir durum sürerken, bir de Washington ile mesafenin daha da açılması da, hükümetin devamı bakımından ‘riskli’. Ama başka çaresi de yok.

Ya İsrail tarafından burnu sürtülen bir hükümetin başında nasıl ve ne kadar kalıyorsa kalacak veya İsrail’in burnunu sürten bir hükümet olarak, Amerika ile zedelenen ilişkileri bir yerden, bir vakitte toparlamaya bakacak.

Cengiz Çandar

http://www.radikal.com.tr/Default.aspx?aType=RadikalYazarYazisi&ArticleID=1006498&Yazar=CENGİZ ÇANDAR&Date=06.07.2010&CategoryID=97

Netten Okumalar

1934 Trakya Olayları – Ayşe Hür

Ama en acı olaylar Kırklareli’nde yaşandı. Sadece o yıla mahsus olmak üzere, her yıl Edirne’de düzenlenen Kırkpınar güreşleri, Kırklareli’nin Loryalo Parkı’na alınmış, böylece aslında küçük bir kasaba olan Kırklareli’nde büyük bir kalabalığın toplanması sağlanmıştı. Ardından Yahudilere karşı sözlü sataşmalar başlamış, Kırkpınar güreşlerinin son günü kalabalık dağılırken, bazı insanlar bu grupların arasına sızarak, Yahudilerin evlerine, dükkânlarına girmeye, onlara karşı kaba ve saldırgan bir tavır takınmaya, kadınlarına ve çocuklarına sataşmaya başlamışlardı. Bir grup lise öğrencisinin Yahudi mahallesindeki evleri taşlamasıyla tırmanan olaylar taşlamaya silahsız askerlerin ve halkın da katılmasıyla çığırından çıkmış ve 65 ev yağmalanmıştı. Olaylar çarşıya sirayet etmeden bastırılmıştı ancak çapulcular Kırklareli hahamı Moşe Fintz’i evinde yakalayıp çırılçıplak soymuşlar ve usturayla sakalını kesmişler, biriktirdiği paralarını almışlar, sokaklarda birkaç genç kızın yüzüklerini çalmak için parmaklarını kesmişler, bir genç kıza da tecavüze yeltenmişlerdi. Gün ağarırken, Kırklareli’nde yaşayan 400 Yahudi dehşet içinde gara koşmuş, trenlere atlayıp İstanbul’a kaçmıştı. İşin ilginç yanı, Kırklareli tren istasyonunda her zaman en fazla üç vagon olurken, o sabah tam 16 vagonun hazır beklemesiydi. Yahudilerin diliyle ‘La Vaka’ (olay, vak’a), ‘Barunda’ (gürültü, karışıklık, kıyamet) veya ‘La Furtuna’ (fırtına), Yahudi cemaatinin önde gelenlerinden Gad Franko ve Mişon Ventura’nın 4 Temmuz 1934 günü Atatürk’le yaptığı gizli görüşme sayesinde sona erecekti. Kamuoyu, olayları 5 Temmuz 1934 günü Başvekil İsmet İnönü’nün TBMM’de yaptığı konuşmayla duydu. İnönü, Meclis’in tatile girmesi dolayısıyla yaptığı uzun konuşmasının bir yerinde Trakya’daki olaylardan söz ederek, gerekli önlemlerin alındığından söz ederek, kaçanların geri dönmesini istemişti. Bu konuşma, Trakya’daki yerel idarecileri, saldırgan güruhu engellemek zorunda bırakmıştı.

http://taraf.com.tr/ayse-hur/makale-1934-trakya-olaylari.htm

Suizan ülkesi İsrail – Kerim Balcı

Ben şahsen Haredilerin Türkiye'den gelen makarnaları tüketemeyecek olmalarına üzüldüm. Keşke makarna firmaları Avrupa'dan veya Rusya'dan koşer-mehadrin mührü veren hahamlar getirtmeyi akletseler de Harediler makarna yerine kilo yapan diğer unlu gıdaları ve patates ürünlerini tüketmeseler. Bu suizan ülkesinin suizannı caiz Dışişleri Bakanı Avigdor Lieberman'a baktıkça patates ürünleri tüketen İsraillilerin daha radikal oldukları gibi bir his geçiyor içimden. Bilimsel bir açıklaması var mıdır bilemem...

http://zaman.com.tr/yazar.do?yazino=1001884

Savunmada İsrail’e ne kadar bağımlıyız? – İbrahim Doğan

http://www.aksiyon.com.tr/aksiyon/haber-27084-savunmada-israile-ne-kadar-bagimliyiz.html

Kendi ablukasını delen adam: Eyal Sivan

http://serbestleme.blogspot.com/2010/06/kendi-ablukasini-delen-adam.html

Çigan değil, Figan - Shrulik Tel-Aviv

http://www.skyturk.net/cigan-degil-figan/

Netten Seyredin

İsrail Seyahati

http://www.uzmantv.com/konu/israil-seyahati

Anılar

Roz Kohen:

Los vizindados en frente de Apartamento "Andjelo"

Un Meldado

LA Kaleja del Kal

http://judeo-spanishmemoires.blogspot.com/2010_06_01_archive.html