Spontan mısınız?

Riva ŞALHON Köşe Yazısı
7 Temmuz 2010 Çarşamba

Bana olmuşluğu vardır. Belki size de olur. Hazırcevap olmanız gereken bir dialog sırasında aklınıza söyleyecek gösterişli bir şey gelmez. Ağzınızın içine bakılırken yetersiz bir tepki verirsiniz. Ancak gece olup yatakta tavanı izlerken, tam da verecek en doğru cevabı bulursunuz.. Hatta bu yeni cevap o kadar hoşunuza gider ki hayaliniz işlemeye başlar. O lafı söylemiş gibi keyiflenirsiniz. Ne güzel lafı gediğine oturttum diye anlatabilirsiniz bile. Ama ne yazık ki asıl an geçip gitmiştir. Bazen de olası bir karşılaşma için önceden bir iki laf hazırlarsınız. Daha geçen gün bana oldu. Fethiye’de kendi halinde tatilini yapan Cem Yılmaz’ı tespit ettiğim anda bir punduna getirip, kendi stand-up esprisini ona satarım diye aklımdan hayaller kurdum. Şöyle olacaktı: O komik bir laf edecekti, ben de ona ‘ Tatile iş getirilir mi Cem Bey ‘ gibi acaip bir şey söyleyecektim.. Ama tabii ki kendisi hiç komiklik yapmayıp gayet kibarca normal sohbetlerde bulundu..

Spontan olabilmek / olamamak konusu bu aralar nereden kafama takıldı derseniz, cevap tabii ki: Dünya Kupası.  Kendinizi İngiltere Almanya eleme maçını yöneten Larrionda’nın yerine koyun. Siz ‘gol değil’ diyorsunuz, ancak aynı anda dev ekranlarda 50bin izleyici ve evlerinde sonsuz sayıda izleyici sizin bu spontan kararınızın hatalı olduğunu gözlemliyor. Hakemin ‘bu maç mutlaka bir tane hatalı gol kararı vereyim’ diye baştan bir planı olmadığını varsayarsak, kendiliğinden oluşan bu sevimsiz duruma infaz kararı çıkartmak bana çok acımasız geliyor. Hata yapma olasılığı bir defans oyuncusu veya bir forvet kadar hakemde de var. Forma bulamama korkusu da aynı şekilde hakemde de mevcut. Kim ister belalı bir efsanenin üzerine yapışmasını?

Spontan alınan kararlardaki hataların azaltılması için önerilen çözümlerden biri maçı durdurarak farklı açılardan gözlem yapıp doğru kararı vermek. Bana kalırsa göze hitap eden bir oyun olan futbola yapılabilecek en büyük katliam budur. Hayatta da böyle bir mekanizma olsa mesela.. Bir kumanda aleti düşünün… Adam Sandler’in başrolünü oynadığı Click’teki gibi.. Hayatı durdurup devam ettirebiliyor, hatta ileri- geri sarabiliyordu.

Sonradan bulunan doğru o anda bulduğumuzdan daha zekice veya daha adilce olabilir. Ancak duraksamalar akıcılığı aksatır.. Anın coşkusunu ve enerjisini yok eder.. Bizi izleyenleri ve örnek alanları hayal kırıklığına uğratır...

Hazırcevaplık ve spontanlık bazı insanlara bahşedilmiş bir meziyet değil bana kalırsa. Bu konuda kendini yetersiz hissedip hayıflanmanın bir anlamı yok kısacası.. Spontan olarak kendini yansıtabilme yeteneği insanın kendini eğitebilmesinden geçiyor. Geçmişte kalan ana müdahale etmek imkansız, ancak o hatanın analizini yaparak bir sonraki benzer duruma yatırım yapmak mümkün.. gitgide daha rafine, daha doğru tepkiler ve cevaplar üreten biri olmak insanın kendiyle yapacağı hesaplaşmalardan geçiyor. Analizi doğru yapanlar ,ilerki forma fırsatlarını daha iyi değerlendireceklerdir. Buyurun, yedek kulübesinde oturanlara düşünecek bir şeyler…

Dünya can çekişen keçi sesini andıran vuvuzelalarla dolu bir kupayı geride bırakırken, ben de 30lu yaşlarımı geride bırakıyorum. Belki bir sonraki yazı, hala gelmesini beklediğim olgunluk ile ilgili olur…