Peynirli kumru

Bir müddet önce dünyanın birçok ülkesine dağılmış olan lise arkadaşlarımdan çekirdek bir grup, iletişimi sürdürmek için her yıl haziran ayının son haftasında toplanma kararı aldık. Bu yıl buluşma noktamız Çeşme idi.

Tilda LEVİ Köşe Yazısı
7 Temmuz 2010 Çarşamba

İzmirli yazarlarımız çoğaldıkça, tıpkı bizim Adalar gibi olan Çeşme’ye ilgimiz arttı. Geçen hafta ilk kez yazmaya başlayan Rafael Algranati’nin kaleme aldığı Çeşme yazısı o kadar keyifliydi ki, imbatı hissetmiş kadar oldum. Sucuklu kumruya takılanlar haklı. Ama peynirli domatesli olanını seçebilirsiniz. Sıcacık ekmeğin üstünde altın gibi parlayan susam tanelerini tadımlarken, buz gibi ayran size eşlik eder. Bildiğim kadarıyla kumru sadece İzmir’e özgü bir lezzet. Ege mutfağı da gurmelere hitap edecek  inceliklere sahip.

***

Bir müddet önce dünyanın birçok ülkesine dağılmış olan lise arkadaşlarımdan çekirdek bir grup, iletişimi sürdürmek için her yıl haziran ayının son haftasında toplanma kararı aldık. Bu yıl buluşma noktamız Çeşme idi. İnsanın ortamından uzaklaşıp, dostlarıyla bir araya gelme fikri bile, iyi bir tatilin başlaması için yeterli bir nedendir.

Ekip  kalabalık olunca, en kolay hareket etme yolu araba kiralamaktır. Biz de öyle yaptık ve koyları dolaşa dolaşa yöreyi gezdik. Şifne’ye giderken yol üstünde Ildır’a gidip gün batımını izledik. İnanılmaz lezzette olan lokmaların tadına bakmayı da ihmal etmedik.

Çeşme çarşısında bir kahve molası vermek için iskemleleri plastik yerine tahta olan bir mekan seçtik. Sakızlı Türk kahvesi onca kalabalığa sade/orta/şekerli hiç aksamadan yapıldı. Masaya getirilen zarif tabaktaki küçük sakızlı lokumlar müessesenin ikramıydı. Çeşme’de kimi yerlerde hala Rumlardan kalma bir görgü, gelenek göze çarpıyor. Ege halkı daha güleryüzlü, daha insancıl. Bu da kendinizi daha rahat hissetmenize neden oluyor.

Günlük  gazetelerin Ege baskısı muhteşem. Öncelikle sayfa sayıları daha az. Buna karşın her tür içerik var. Kısacası daha kaliteli olmak için daha çok sayfaya gerek yok!

***

Kısa tatilin ayrıntılarına girecek değilim. Ancak çoğu tatil beldesinde artık ortak gelişen bazı kavram kargaşalarına değinmek istiyorum.

Pansiyonlar şimdilerde butik otel oldu. Tabii ki, çoğu şekil açısından ‘butik’ oldular. İşletme açısından ne olduklarını kendileri de bilmiyor. Anlatılanlara göre, Büyükada’da yaz aylarında mutfağı kaşer olan pansiyonlar varmış. Kalanlar da büyük bir aile gibi mutlu mesut yaşarlarmış.

Artık ‘plaj’ yok. Şimdi her yerde ‘beach’ var. Buna karşı değilim. Ama bir plajın ‘beach’ statüsünde olması için bilmem kaç desibel yüksekliğinde müzik çalması gerekiyor. Dayanabilirseniz ne ala… Doğrusu bana vuvuzela çılgınlığı gibi geliyor.

Gece Alaçatı sokaklarında otobüs kuyruğunda  bekler gibi tek sıra halinde yürüdük. Sabahleyin aynı yöre terk edilmiş şehir kadar ıssız ve sakindi. Her türlüsü yaşanıyor. Bu arada yine bir kahve molasında Alaçatı hayranı olan sevgili yazarımız Joelle Pinto’yu andım. Turistik değil otantik bir yer Alaçatı.

Bu yaz tatil beldeleri arasında Bodrum’un yerini Çeşme aldı. Hem daha az gürültü, hem daha samimi.