Kaybolan Tarihimiz/ Edirne Yahudileri -3

Bu hafta yazı dizimizi “Gözümüzde Tütenler: Bir Zamanlar Edirne”sini anlatarak sürdürüyoruz

Mois GABAY Toplum
9 Haziran 2010 Çarşamba

Bu hafta sizlerle geçmişin Edirne’sinde mahalle mahalle, sokak sokak bir yolculuğa çıkacağız. Anlatacaklarımız bir zamanların Edirne’sindeki kahramanlar… Bu toprakların havasıyla, suyuyla yoğrulan, kimi zaman ticaretleri kimi zaman da diğer meziyetleri ile Edirneliden çok Edirneli olan büyüklerimizin hayatlarını hem onların hem de şu an halen Edirne’de yaşayanların ağzından dinleyeceğiz. Bu dostlardan kimileri halen aramızda kimilerini ise hasretle anacağız.  Turumuzda Doktor Tekin Sayınbaş ve Kamuran Nurışık’ın anıları da bize yol gösterecek…

EDİRNE’DE SOSYAL YAŞAM 

Turumuzda ilk durak olarak Kaleiçi’ndeyiz. Her biri birbirinden farklı mimari harikası olan tahta evleri, Arnavut kaldırımı sokakları, evlerin yemyeşil bahçeleri, her şeyini komşuluk ahlakıyla paylaşan bir halkı, mösyösü- matmazeli, genci- yaşlısı tek bir vücut olmuş bir semtteyiz. Yol boyunca Edirne’nin en sevilen simalarından Dişçi Aron Matatya’yı, Dr.Şükrü Fazıl’ı, Dr.Mayısyan’ı, Dr.Saranga’yı, Dr.Garti’yi, Dr.SamiHaras’ı hatırlıyoruz. Manyas Karakolu’na geldiğimizde duraklıyoruz. Reşadiye sinemasının olduğu bu bölge cemaat fertlerinin uğrak yeriydi. Yazları kır baloları, düğünler yapılır, kışın kadife koltuklu salonunda yılın en güzel filmleri gösterilir, konserler verilirdi. O zamanlarda sinema girişinde karpit lambalı çekirdekçiler bekler, pekmezli çekirdeklerden yemek sinema boyunca tam bir keyifti. Sinemaya bitişik olarak Akşam Kız Sanat Okulu bulunurdu.

Cemaat her zaman dinlerine son derece bağlı olarak bilinir, ancak diğer bayramlara da büyük saygı gösterir, komşulara ev ziyaretlerinde de bulunurlardı. Öğleyin cemaatin çoğunluğu dükkânları kapamamak için işyerinde yemek yemeği tercih ederlerdi. İshak adında bir bey her öğlen evlerden sefertaslarını alıp sırtında taşır, dükkânlara dağıtırdı. Edirne Yahudileri “es komşu nos yabanci” derler misafirperverliğe büyük önem verirlerdi. Komşuluk münasebetlerinde ikram edilen lakerda, pişkalo, çiroz, tuzda uskumru bunun yanında beyaz kirazdan reçel, boyoz, patlıcanlı borekitas halen yaşayanların damak tadında özlem duyulanlar olarak yer tutuyor. Misafirlere sunulanlar arasında büyük şeftalilerin kabuğunun kavrulup, tuzlu suda bekletilmesi ile yapılan “Kueşkos” adı verilen bir çekirdek de vardı.

Turumuzda bir sonraki durağımız ise Ağaç Pazarı semti. Ağaç Pazarı’nı, Horozlu Bayırı’ndan ayıran çeşmenin karşısında kemerli dükkânlar bölümünde iki ortak Sepetçiler Bakkalı Pepo Mitrani ve Salamon Baharatlar’ın dükkânı bulunurdu. Bu iki ortağın aynı zamanda yağhanesi de vardı. Pepo Bey sabahtan akşama kadar yağ presi dönerken arada sırada süzülen yağı güneşe tutar,  “Altın altın az kaldı akşama…” derdi. Edirne’de o dönem iki cins at arabası yapımı vardı. Bunlardan tek beygirlilerine Talika ve çift beygirlerine de Payton adı verilirdi. Semtin en sesli ve renkli olan bu caddesi o dönem her iki tarafta da Talika yapan ustalarla doluydu.

Alipaşa Çarşısı’na geldiğimizde ise unutulmayanlar arasında bizi Albert ve Niso Kardeşlerin İlk Mevsim Mağazası ve Edirnelilerin en neşelisi Parlak Moiz karşılardı. Moiz boş kaldıkça kapı önüne çıkar ve gelen geçene “Gez bakalım konsolos gibi, Allah elbette bize de gülecek!” diye takılırdı. Yine çarşıdaki en enteresan dükkânlardan biri Şekerci Mahir’in vitrininde pandispanyalar, Purim şekerleri, akide şekerleri bulunan şekerci dükkânıydı.

KALEİÇİ’NİN TAHTA EVLERİ

Cumhuriyet Caddesi’ne girdiğinizde sizi Kaleiçi’nin eski Yahudi Evleri karşılardı. 1905 Kaleiçi yangınından sonra yeniden imara açılan Kaleiçi’nde üç azınlığın oturma planı şöyle gerçekleşmişti. Reşadiye Sineması–Cumhuriyet Caddesi’nden Manyas Karakolu arası Yahudilere, Reşadiye ve Balıkpazarı arası Ermeni Cemaati’ne, Balıkpazarı ve Metropolit arası da Rumlara tahsis edilmişti. Ancak son yirmi yıl içerisinde bu binaların büyük bir kısmının yıkılarak yerine yeni apartman daireleri yapıldığını görüyoruz. Günümüzde caddeye girdiğimizde,  tek tük kalan Yahudi evlerine rastlıyoruz. Yahudi evlerinin diğer azınlıkların yaşadıkları evlerden farklı olarak tipik özelliği eve Menorayı temsilen yedi basamaklı bir merdivenden çıkılması ile apartman önlerinde de Menorayı temsil eden yedi kollu bir şamdan figürü olarak kendini gösterir. Kimi evlerde İbrani takvimine göre de evin yapılış tarihi yazmakta, hatta bazı evlerde tarihin bulunduğu bölümün izi ve Mezuza izleri de durmaktadır. Edirne’nin yangından evvel kalan evlerinden tek bir örneğini şu an halen Tahtakale semtinde görmekteyiz, bunu da üzerindeki tarihten anlıyoruz. Şu an birçok yıkılan eski tahta ev arasında Osman Tan Erkır gibi bazı duyarlı kişilerin de bu evleri yıkmak yerine tek tük restore edip kazandırmaya çalışması, en azından içimizde bir umut belirtisi oluyor. Dileriz ki şu an halen yıkık durumda veya çökmek üzere olan bu evler de sinagog gibi aslına uygun şekilde restore edilir ve o sokaklar da eski nostaljisine kavuşur.