bu hafta ağımıza takılanlar

Geçen yıl şubat ayında Yahudilerin Pesah bayramları sırasında tesadüfen bir sergim nedeniyle yine Amerika’daydım. Yahudi bir dostum tarafından onların bayram yemeğine davet dildim. New Jersey’deki bir otelde Amerika’nın değişik eyaletlerinde yaşayan aile fertlerinin bir araya geldiğini ve sadece bu bayram nedeniyle çoluk çocuk, bebekler dahil 100 kişiye yakın bir topluluğun neşe içinde beraber olabilmek için kilometrelerce uçmayı göze aldıklarını gözlemlemek çok hoştu. Selin Melek Aktan

İzak BARON Diğer
15 Eylül 2010 Çarşamba

Güncel

BU OLAYLARININ TARİHİMİZİN YÜZ KIZARTICI SAYFALARINDAN BİRİSİ OLDUĞUNU KABUL ETMEYEN YOK ARTIK...

2005 baharı, bir araştırmanın sahasını yaptığım günler, Kızıltoprak'ta 75 yaşında tarikat erbabı bir esnafla sohbetteyim. Söz bir ara 6-7 Eylül olaylarına geliyor.

Şunları söylüyor yaşlı adam:

"O zaman bir milyon nüfusun azınlıklar denilen kesimi önemli bir yekûn tutuyordu. Mesela biz Beyoğlu'na çıkardık hiç Türkçe konuşulmazdı. Omuz vururlardı. Rum ve Yahudi piç kuruları vardı. Piç kurusu derdik biz onlara. Oraya hakimlerdi, bu bir. İkincisi, böyle Türk müessesesi yok gibi bir şeydi, İstanbul'da. Tarihten gelen mesela bezcilik filan gibi basit şeyler, Türklerindi. Kapitülasyonlar tesiriyle her şey onların eline geçmiş. Kaymak tabakaydı onlar. Azınlık gibi değil de sahip gibi davranır, farklı olduklarını belirtirlerdi. Dolayısıyla sempatik değillerdi. Samatya'da filan Yenikapı'da, Balat'ta filan komşularıyla iyi geçinirlerdi ama Beyoğlu'na çıktığınız zaman ağırlıkları hissedilirdi..."

Bu ruh halini aklınızda tutun...6-7 Eylül 1955 olaylarının 60. yılındayız... Bu olaylarının tarihimizin yüz kızartıcı sayfalarından birisi olduğunu kabul etmeyen yok artık...

Ali Bayramoğlu

http://yenisafak.com.tr/yazarlar/?i=23888&y=AliBayramoglu

BİZ DEĞİL DIŞİŞLERİ İSRAİL’LE TEMAS KURDU

Öte yandan aynı tarihli Jerusalem Post da, Feridun Sinirlioğlu’nun temaslarını ele aldığı haberinde, Demokrat bir Kongre üyesinin yardımcısının “Türkiye’nin İsrail ile dost olma arzusu, arkadan başka şeylerle de desteklenmeli. Şimdiye kadar benim gördüğüm şey bir halkla ilişkiler çalışması” dediğini yazdı.

Anlaşılan, Brüksel’de İsrailli Bakan Ben Elizer’le gizlice buluşan Ahmet Davutoğlu’nun bu teması, kamuoyundan, özellikle de AKP tabanından büyük tepki çekince, iktidar yeni tip pazarlık yöntemleri sergiledi. Bugüne kadar Dışişlerini pek değerlendirmeyen, hatta bazı önemli görüşmelere bile sokmayan AKP, İsrail’le temas için Dışişlerini değerlendirdi!

Aslında bu durum tıpkı Öcalan’la müzakere gibi de okunabilir. Hani diyor ya Erdoğan, “biz değil devlet görüştü” diye… Kamuoyunda gelecek tepkiler karşısında da, “biz değil Dışişleri İsrail’le temas kurdu, sıcak sinyaller gönderdi” diyecek Başbakan Erdoğan…

Mehmet Ali Güller

http://odatv.com/n.php?n=ben-isemedim-miki-isedi-0509101200

TÜRKİYE'NİN ORTADOĞU'DA CİDDİ BİR ARABULUCU ROLÜNE GERİ DÖNÜŞÜ ANCAK VE ANCAK İSRAİL İLE İLİŞKİLERİN TEKRAR RAYINA OTURMASINA BAĞLI

Türkiye normal şartlar altında, hem İsrail ile iyi ilişkileri olan, hem de Arap dünyasında prestiji artan bir ülke olarak, Madrid zirvesi gibi bir zirveye İstanbul'da ev sahipliği yapmak için ABD ve İsrail'i ikna etmeye çalışabilirdi. Ama normal şartlar altında değiliz. Bir yandan İsrail ile tarihimizdeki en ciddi krizi yaşarken, öte yandan BM'deki İran lehine oyumuz nedeniyle ABD'nin gözünde ‘taraf’ olmuş durumdayız.

Oysa daha iki öncesine kadar Suriye ve İsrail arasında çok başarılı bir arabuluculuk rolü üstlenmiştik.

Bu şartlar altında Türkiye'nin Ortadoğu'da ciddi bir arabulucu rolüne geri dönüşü ancak ve ancak İsrail ile ilişkilerin tekrar rayına oturmasına bağlı. Seçim döneminde olan bir iktidar ve muhalefet için bu konu haliyle çok hassas. Ancak her şeye rağmen BM araştırma raporu Ankara ve Tel Aviv'e krizden çıkış yolu için bir fırsat yaratabilir. Bekleyip, göreceğiz.

Ömer Taşpınar

http://sabah.com.tr/Yazarlar/taspinar/2010/09/06/ortadogu_baris_sureci_nereye

ORTADOĞU HALKININ ERDOĞAN HAYRANLIĞI TÜRKİYE’NİN ULUSLARARASI AĞIRLIĞINA OLUMLU BİR DESTEK KAZANDIRMIYOR

AKP hükümetinin ağzından düşürmediği “Bölgenin parlayan yıldızı Türkiye” ne yazık ki zirveye alınmadı. Halkımıza her fırsatta Ortadoğu fatihi olarak sunulan Başbakan Erdoğan’a gözlemci sıfatı bile çok görülmüştü.

Neden? Birincisi Davos’taki “One minute” tiradı. İkincisi de Hamas ve İran yandaşlığı...

AKP, Dışişleri’ni dışlayarak kendi kafasına göre oluşturduğu Ortadoğu politikaları ile bölgedeki radikal unsurların avukatı oldu.

Başbakan Erdoğan’ın İsrail’e dönük hakarete varan söylemleri Batı’da tepki gördü. Terör yanlısı Hamas’a ve uranyum zenginleştirmesi ile dünyayla inatlaşan İran’a kol kanat germesi, bölgenin öteki ülkeleri tarafından da hoş karşılanmıyor.

Ortadoğu halkının Erdoğan hayranlığı Türkiye’nin uluslararası ağırlığına olumlu bir destek kazandırmıyor.

Sonuç: Erdoğan Filistin-İsrail görüşmelerinde devre dışı kaldı.

Tufan Türenç

http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/15717062.asp?yazarid=39&gid=61

İSRAİL AYRICA İRAN’I VURDUĞU TAKDİRDE DÜNYANIN ÇEŞİTLİ ÜLKELERİNDE YAŞAYAN YAHUDİLERE KARŞI TERÖRİST SALDIRI YAPILACAĞINDAN DA KORKUYOR

Barışı getirme sürecinde İsrail ve ABD nezdinde güvenilirliği kalmadığı ve masada yeri yok eleştirilerinin getirildiği Türkiye’nin, Hamas’a yakın görünüm vermesinin bu ortamda ne kadar akıllıca bir iş olduğu mutlaka düşünülmeli. Türkiye aktif bir şekilde güvenilirliğini yeniden kazanmadan bu bölgeye barışın gelmesi de zor gözüküyor. Yerimizin artık olmadığı söylenen masadaki ilk görüşmelerden sonra zorunlu olarak gelecek ikinci aşamada Türkiye mutlaka o masada yer almaya yönelik girişimleri sıkı bir şekilde yapmalı.

İsrail ayrıca İran’ı vurduğu takdirde dünyanın çeşitli ülkelerinde yaşayan Yahudilere karşı terörist saldırı yapılacağından da korkuyor. Evet biz içimize konsantre olduk doğal olarak ama hemen çevremizde kazanlar kaynıyor, savaş tamtamları çalıyor. Referandumdan ne sonuç çıkarsa çıksın devlet bir an önce harekete geçerek ilk önce bu çılgınlığı önlemek için elinden geleni yapmalı, bunu yapamıyorsa o zaman da kendimizi korumak için gereken tedbirleri almaya bir an önce girişmeli.

Serdar Turgut

http://www.haberturk.com/yazarlar/549720-israil-ucaklari-gelirse

KAPALI KAPILAR ARKASINDA HEMEN HERKES MAVİ MARMARA’NIN TÜRKİYE AÇISINDAN ‘APTAL’ BİR HAMLE OLDUĞU GÖRÜŞÜNDE

Hatırlatmakta fayda var. Amerika’da yetkililer ısrarla Türkiye’nin Ortadoğu barış sürecinin dışında kalmamak için İsrail ile ilişkileri düzeltmesi gerektiğini söylüyor. Aslında asıl kaygı Türkiye-Amerika ilişkilerinin geleceği. Amerikalı yetkililer İsrail ile ilişkiler düzeltilmezse Amerikan Kongresi’yle Türkiye’nin ilişkilerinin düzelmeyeceğinden emin. Türkiye’ye yapılan baskı aynı şekilde İsrail’e yapılmıyor. Kapalı kapılar arkasında hemen herkes Mavi Marmara’nın Türkiye açısından ‘aptal’ bir hamle olduğu görüşünde. Hatta Bush yönetiminin eski üst düzey bir yetkilisi “Erdoğan’ın oy kazanmak için böyle bir hamleye ihtiyacı yoktu. Mavi Marmara konvoyu dış politika açısından büyük hataydı” dedi. Aynı yetkili Türkiye ve İsrail’in ilişkileri rayına oturtmak için bir formül üzerinde çalıştıkları duyumu aldığını da söyledi. Böyle bir formülün kamuoyuna açıklanması BM soruşturma komisyonunun raporundan önce olmayacak gibi gözüküyor.

Evrim Bunn

http://taraf.com.tr/evrim-bunn/makale-baris-gorusmelerine-ev-de-devam.htm

LOBİLER DE HAREKETE GEÇİNCE, ZATEN SABIKALI OLAN AKP, DAMGAYI YEDİ

Doğrusu bence, Türk hükümeti bu gemiyi – istese- durdurabilirdi. Eğer durdurmadıysa, bunun nedeni oy kaygısıdır. Milli Görüş’ün propagandasından, Saadet Partisi'nden korktu. Ve yazık etti.          

Sonrasını hepimiz biliyoruz. Ankara giderek sertleşti. Başbakan, açtı ağzını yumdu gözünü.          

Hemen hemen aynı zamanda, İran’ın nükleer programıyla ilgili ünlü Tahran anlaşması ortaya çıktı. Washington, İran’ı cezalandırmaya hazırlandığı sıralarda, Türk Başbakanı’nın Tahran’da Ahmedinecad ile el ele resim vermesi, ABD’de ki Yahudi lobisini ayaklandırmaya yetti. Aslında bu iki olayın aynı dönemde ortaya çıkması, rastlantıdan başka bir şey değildi, ancak farklı algılandı.          

Genel yargı, Türkiye, Batı’dan uzaklaşıyor ve İslam dünyasına kayıyor, şeklindeydi.          

İstediğiniz kadar yalanlayın, dış görüntü veya algılama böyleydi. Lobiler de harekete geçince, zaten sabıkalı olan AKP, damgayı yedi.

M.Ali Birand

http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/15734336.asp?mnID=15734336

İSRAİL, FİLİSTİN'LE ADİL BİR BARIŞ YAPMADIKÇA, ORTADOĞU'YA HUZUR GELMEYECEK. NE 5771 YILINDA, NE DE ONDAN BİN YIL SONRA...

Bugün artık Mısır ile İsrail, Ürdün ile İsrail arasında yeni bir savaşa hiç kimse ihtimal vermiyor. Ama yeni cepheler, yeni sıcak noktalar, yeni patlamaya hazır krizler var: Gazze Şeridi gibi. Ondan da önemlisi Lübnan gibi.

Lübnan ile İsrail arasındaki gerilim ilkbahardan bu yana sürekli tırmanıyor. O kadar ki, İsrail'in Lübnan'a her an saldırabileceği iddiası giderek daha çok taraftar buluyor.

İsrail en son 2006 yazında Lübnan'a, daha doğrusu Güney Lübnan'daki Hizbullah güçlerine saldırdı... Ve yenemedi! 1973'tekinden daha büyük şokla karşılaştı. Şimdi yeni bir savaş çıkarsa karşısında sadece Hizbullah'ı değil, Lübnan ordusunu da bulacak.

Saldırır mı İsrail? Henüz pek ön plana çıkmayan önemli bir gelişme var: İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinecad, 13 Ekim'de Beyrut'a gidecek. İsrail'in olası saldırısında İran'ın tüm gücüyle Lübnan'ın yanında yer alacağı güvencesini vermek için. İran lideri bu ziyaret sırasında, elindeki son bilgileri de Lübnan yetkilileriyle paylaşacak: "İsrail yeni bir savaş için son hazırlıklarını yapıyor. Bu kez saldırıları Lübnan'la sınırlı kalmayacak; Suriye ve İran'ı da hedefleyecek. Ve de başta uzun menzilli füzeler olmak üzere sahip olduğu tüm silahları kullanacak..."

İran istihbaratının ne kadarı gerçek, ne kadarı Beyrut'u Tahran'ın himayesine sokma amaçlı; kimbilir...

Ama bildiğimiz bir şey var: İsrail, Filistin'le adil bir barış yapmadıkça, Ortadoğu'ya huzur gelmeyecek. Ne 5771 yılında, ne de ondan bin yıl sonra...

Erdal Şafak

http://sabah.com.tr/Yazarlar/safak/2010/09/10/5771

NETİCEDE TÜRKİYE’NİN BERTARAF FALAN OLDUĞU YOK

Türkiye’nin tarafsız kaldığı, dolayısıyla da bertaraf olduğu yorumları yapılıyor. Türkiye’nin bertaraf olduğu, tarafsız kaldığı gibi yorumlara katılmak mümkün değil.

Zira Türkiye’nin sessizliğini iyi okumak gerekiyor. Sessizlik her zaman tarafsızlık değildir ve kendi başına bir tavırdır aslında.

Türkiye masada 3. tarafı yani gerçek mantığı temsil ediyor. Filistin halkının önemli bir kesimini temsil etmesine rağmen Hamas’ın masada olmamasından rahatsız, bu nedenle sonuçtan umutsuz olanları bu mağrur tavrıyla en güçlü cephenin bayrağını taşıyor.

ABD’nin kuyruğuna yapışıp masaya oturan Arap diktatörlerinin savaştan, baskıdan bıkmış halkları, İsrail’in güven içinde yaşamasını isteyen İsrailli demokratlar, Türkiye’nin arkasında duruyorlar. Çünkü Türkiye, Filistin’in de İsrail’in de bir arada var olma haklarına saygı duyuyor. Neticede Türkiye’nin bertaraf falan olduğu yok. Lakin onun temsil ettiği cepheyi fark etmek isteyenlerin vicdanlarının sesine kulak vermeleri gerekiyor.

Özcan Tikit

http://www.haberturk.com/yazarlar/550285-turkiye-cephesi

NORMAL OLMAYAN ‘HOŞGÖRÜ’ LAFINI AĞIZLARINDAN DÜŞÜRMEYEN HÜKÜMET BÜYÜKLERİMİZİN YAHUDİ CEMAATİMİZE BİR BAYRAM MESAJINI BİLE ÇOK GÖRMELERİ…

İki dini bayram bir arada yaşanıyor... Ramazan Bayramı ve Roş Aşana... Birincisinden doğal olarak haberimiz oldu, ikincisini hiç duymadık…

Şu sıralarda İslam âlemi Œd-i Ramazan’ı idrak ederken, Yahudi vatandaşlarımız da Roş Aşana’yı kutluyor... Buraya kadar her şey normal…

Normal olmayan “hoşgörü” lafını ağızlarından düşürmeyen hükümet büyüklerimizin Yahudi cemaatimize bir bayram mesajını bile çok görmeleri…

İstanbul’u sallayan U2 grubunun solisti Bono hükümet büyüklerimizle görüştüğünde, Dersaadet’in geçmişinde birlikte yaşayan dinlere gönderme yapmışlar…

“Bu üç dini İstanbul’da buluşturmak için bir etkinlik güzel olmaz mıydı?” diye sormuşlar…

Yüzü sadece elin adamına gülen bizim “Seyrek bıyıklı asabi şahsiyetimiz” topu U2’ya atmış...

“Yapın öyleyse...”

Selahattin Duman

http://haber.gazetevatan.com/Haber/328028/1/Gundem

BAZI UZMANLAR ARTIK İSRAİL-İRAN SAVAŞININ OLUP OLMAYACAĞINI DEĞİL, NE ZAMAN OLACAĞINI TARTIŞIYOR

Yakın bir tarihte barışın yeşerebileceğini ummak için pek bir neden yok ufukta. Yaklaşan ara seçimleri kaybetme riski altındaki Obama yönetimi ne kadar bastırırsa bastırsın, İsrail-Filistin doğrudan görüşmelerinden bir ilerleme çıkmasını beklemiyor kimse. Görüşmelerden dışlanan Hamas, saldırılara yeniden başladı. Bir gün barış olursa, kendi iç dengelerinin yepyeni sorunlar çıkartabileceğinden endişe eden bu yüzden de ‘dostlar alışverişte görsün’ mantığıyla görüşme masasında oturan İsrail de misillemelere girişti. Bazı uzmanlar artık İsrail-İran savaşının olup olmayacağını değil, ne zaman olacağını tartışıyor. Lübnan’ın eski Başbakanı Refik Hariri suikastini araştıran Uluslararası Mahkeme’nin Hizbullah’ı suçlaması, bunun Lübnan’da yeniden iç çatışma çıkarma olasılığında gündemde. Irak’ta hala hükümet yok ve geleceği belirsiz. Üstelik tüm bu tehlikeler birbirleriyle ilintili ve birindeki kırılma, diğerlerini de tetikleyerek bu diyarı ateş topuna çevirebilir. Özetle, iç karartmak için yeteri kadar sebep var.

Ayşa Karabat

http://www.radikal.com.tr/Default.aspx?aType=RadikalYazarYazisi&ArticleID=1018332&Yazar=AYŞE

YENİLMEZ SAYILAN İSRAİL ORDUSUNUN VE ONU DESTEKLEYEN AMERİKA’NIN SICAK BİR ÇATIŞMADA O KADAR DA ETKİLİ OLMAYABİLECEĞİ İNANCI GÜÇ KAZANMAYA BAŞLADI

Beşinci sebep ise, işgalci ülkelerin güçler dengesi üzerinde yeniden konuşmayı gerektiren zaafları ve yaşadıkları bozgunlar. Yenilmez sayılan İsrail ordusunun ve onu destekleyen Amerika’nın sıcak bir çatışmada o kadar da etkili olmayabileceği inancı, İsrail’in 2006 yılında Lübnan’ı bombalaması sırasında güç kazanmaya başladı. ABD ise çoktandır Afganistan ve Irak’ta kapıldığı şaşkınlıkla, bölgedeki antiamerikancı ülke ve halkların direniş emellerini güçlendiriyor. Ortaya çıkan bozgun tablosu ve fizibilite hesapları Amerika halkı arasında da bu ülkenin bölgedeki militer siyasetine karşı büyük tepkiler oluşmasına yol açıyor.

Stratejik açıdan korkuları olan İsrail’le, Afganistan ve Irak ‘ta çaresiz kaldığı izlenimini veren ABD’nin, nüfusu 70 milyonu geçen, üstelik –iç sorunlarına karşılık- hâlâ devrim ruhuyla ABD ve İsrail’e yönelik sorgulamalarını sürdüren bir halka karşı savaşa girişmeleri olanaksız görünüyor İranlılara.

Cihan Aktaş

http://www.dunyabulteni.net/author_article_detail.php?id=14460

“BAŞBAKAN ERDOĞAN’IN İSRAİL’İN ÖLDÜRDÜĞÜ SİVİLLER NEDENİYLE OLDUĞU GİBİ, HAMAS’IN ÖLDÜRDÜĞÜ SİVİLLER NEDENİYLE DE TEPKİ GÖSTERMESİ GEREKİR” DİYE DÜŞÜNMEK YANLIŞ MI?

Aslında Erdoğan’ın bu tezi bizce de doğrudur.

Nitekim Hamas’ın Suriye’de yaşayan lideri Halit Meşal’ın da Ankara’ya davet edildiğini, Erdoğan’la görüştüğünü, ayrıca Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile de nerdeyse “kanka” olduğunu anımsarsınız.

Keza “İsrail Saldırı Güçleri”nin, Aralık 2008 sonundan Ocak 2009 ortalarına kadar Gazze’ye haksız yere bomba yağdırıp kadın, çoluk çocuk dahil 2500 kadar insanı öldürmesi üzerine Tayyip Erdoğan -haklı olarak- küplere bindiğini, ölenleri “yaratandan ötürü sevdiği” için İsrail’e demediğini bırakmadığını da unutmamışsınızdır.

Biz Konya’daki Kuran Kursu yatakhanesi çökünce ölen yavruların ailelerini de “yaratandan ötürü sevdiği” gerekçesiyle arayarak acılarını paylaşmasını takdir etmiştik.

Ama aynı Erdoğan’ın, yaşam anlayışı kendisine uymayan gençlerin, çocukların ölümünde aynı duyarlığı göstermemesini “insanları yaratandan dolayı sevme” anlayışıyla bağdaştıramamıştık.

İşte o nedenle, “Acaba yanılıyor muyuz?” diye kafamıza takılan soruyu, bugün sizinle paylaşmak istedik.

Öyle ya, “Başbakan Erdoğan’ın İsrail’in öldürdüğü siviller nedeniyle olduğu gibi, Hamas’ın öldürdüğü siviller nedeniyle de tepki göstermesi gerekir” diye düşünmek yanlış mı? Bakalım İsrailli sivilleri de aynı “yaratan” mı yaratmış.

Oktay Ekşi

http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/15698775.asp

HAMAS’A KARŞI BU DESTEKLEYİCİ TAVRIN ANKARA’YI BAŞKA PLATFORMLARDA DA ZORA SOKMASI BEKLENEBİLİR

Bir diplomata göre, Hamas’a karşı bu destekleyici tavrın Ankara’yı başka platformlarda da zora sokması beklenebilir. Bu ay sonunda BM’de düzenlenecek olan ve Güvenlik Konseyi dönem başkanı olarak Türkiye’nin yöneteceği “Terörizm ile Mücadele” konulu toplantıya bu çerçevede özellikle işaret ediliyor.

Uzun lafın kısası, AKP iktidarının Hamas sempatisi Türk ve Arap sokaklarında alkışlanıyor olabilir, ama bunun Ankara’nın önemli bölgesel süreçlerden dışlanmasına yol açtığı da artık daha net görülüyor. Öyle anlaşılıyor ki, bölgenin en önemli ülkelerinden biri olan Türkiye’nin bu süreçlere tekrar etkin bir şekilde dahil olması için dış politikasında bir “akort ayarı” yapması gerekecek.

Semih İdiz

http://www.milliyet.com.tr/hamas-yanlisi-turkiye-ye-masada-yer-yok/semih-idiz/siyaset/yazardetay/05.09.2010/1285346/default.htm

EĞER DİNLENMEK MUKADDERATSA, KİM/LER TARAFINDAN DİNLENMEK İSTEMEZSİNİZ?

Elbette kimse tarafından dinlenmek istemezsiniz, ama yine de şu soruma cevap arayın lütfen: "Eğer dinlenmek mukadderatsa, kim/ler tarafından dinlenmek istemezsiniz?" a- Devlet. b- Cemaat. c- İsrail..."

Ne yapalım, 'd- Hiçbiri' şıkkının bulunmadığı bir soru bu.

Soruda garip gelen şıkkın 'c- İsrail' olduğunu biliyorum. Dün burada yazdım: Telefon dinleme cihazlarını dünya için İsrail firmaları üretiyor. En son sayımda 100'ün üzerinde ülkeye Verint firması kurmuştu cihazları... Avustralya'da, Parlamento, "Uzun kulaklar çok uzaklardan bizleri dinliyor" kaygısına kapılıp Verint yetkililerini soruşturma komisyonu önüne çıkarınca gerçeği herkes öğrendi: Cihazların topladığı verilere İsrail'den de ulaşılıyor...

Cep telefonu şirketlerinin abonelerine fatura ve SMS mesajı gönderme işini de İsrail firmaları üstlenmiş durumda: Amdocs ve Comverse... 2001 yılında tesadüfen karşıma çıkan bu gerçeği yazdığımda tekzip beklerken ülkemizin en büyük cep telefonu şirketinin halkla ilişkiler kolu "Yazdığınız doğru" demekten öte bir açıklama getirememişti.

Taha Kıvanç

http://yenisafak.com.tr/yazarlar/?i=23852&y=TahaKivanc

GECİKEN BARIŞ, BARIŞ DEĞİLDİR

Başka bir seçenek de Filistinlilerinin kurulduğu ilk günden beri Filistin Sultası olan ismi nedeniyle Filistin salatası diye alay ettiği, özerk yönetimin kendi kendini feshedip, İsrail’e, “Hadi Batı Şeria’yı ve Gazze’yi ilhak et. Bizi de eşit haklara sahip vatandaş yap” diye tutturması. Aslına bakacak olursanız, Filistin-İsrail meselesi gerçek, yaşayabilir, biricik çözümü de bu, tek demokratik çok milletli devlet. Ama elbette İsrail için bu kabul edilemez bir durum, o yüzden Netanyanu görüşmeler başlar başlamaz “Filistin bizi Yahudi Devleti olarak tanısın” diye tutturdu.

Ne olacağını hep beraber göreceğiz ama yine de çıkarılması gereken ders belli,  geciken barış, barış değildir.

Ayşe Karabat

http://www.radikal.com.tr/Default.aspx?aType=RadikalYazarYazisi&ArticleID=1017213&Yazar=AYŞE

HAKİKATEN KUDÜS GÜNDEME GELMEMİŞ OLSAYDI TABA GÖRÜŞMELERİ'NDE KALICI BİR BARIŞ ANLAŞMASI YAPILMIŞ OLABİLİRDİ

Fakat Netanyahu iki noktada yanlış yapmakta ısrar ediyor. Birincisi meşruiyet zeminini yitirmiş Mahmud Abbas yönetimini tek muhatabı olarak kabul ederek Hamas'ı dışlayan bir süreç başlatmış olması. Hamas, barış görüşmelerine karşı değil, kendisini muhatap almayan bir sürece karşı. Bu karşıtlığını başlattığı saldırılarla ifade etmeye başladı bile. Yerleşimciler de karşı saldırılar düzenleyerek Netanyahu'nun başlatmış, Mahmud Abbas'ın da kabul etmiş olduğu nihai durum görüşmelerini baltalamak hususunda en büyük düşmanlarıyla işbirliği yapmış durumdalar.

İkinci büyük yanlış, görüşmelerin daha ilk gününde Kudüs'ün nihai statüsünün gündeme getirilmesi... Bunu da 2001 yılında aynı yanlışı yaparak Taba Görüşmeleri'ni doğarken öldüren Ehud Barak yapıyor. Barak görüşmelerin hemen öncesinde Kudüs'ün bazı kesimlerini Filistin Otoritesi'ne devredebileceklerini ve kutsal mekânların da özel bir rejimle yönetilmesine razı olabileceklerini söylemek suretiyle hem Netanyahu'yu kendi sağcı tabanı karşısında zor durumda bıraktı hem de Abbas'ı Hamas muhalefeti karşısında. Taba Görüşmeleri'ni değerlendirirken Şimon Peres, "Ona [Barak'a] Kudüs meselesine hiç girmemesini söylemiştim" demişti. Hakikaten Kudüs gündeme gelmemiş olsaydı Taba Görüşmeleri'nde kalıcı bir barış anlaşması yapılmış olabilirdi. Ama Barak imkânsızı başararak tarihe geçmek istiyordu.

Kerim Balcı

http://zaman.com.tr/yazar.do?yazino=1023351&title=ortadogu-baris-gorusmelerine-kudusle-baslamak-yanlis

SORUYORUM SİZE İSRAİL-FİLİSTİN ANLAŞIR, BARIŞ İÇİNDE YAŞARLARSA NEDEN İSRAİL TEHDİTLERE MARUZ KALSIN?

İsrail halkı içinde bulundukları durumla yaşayabileceklerini zannediyorlar, fakat gelecek pek de aydınlık gözükmüyor. Sana şunu söylemek istiyorum: İsrail önümüzdeki senelerde daha güçlü olmayacak! Zira bu gidişle, güvenliğine tehdit oluşturan güçlükler artacak, azalmayacak. Fakat İsrail ve Filistin müzakereler için masaya oturur, problemlerinin çözümü için çalışmalara başlarsa ne yakın ne de uzak güçlerin İsrail’i parçalamaya bahaneleri kalmayacak! Soruyorum size İsrail-Filistin anlaşır, barış içinde yaşarlarsa neden İsrail tehditlere maruz kalsın? Velev ki oldu, Filistinliler sizi onlara karşı savunup, yanınızda duracaklardır.

Kral Abdullah

http://www.iyibilgi.com/haber.php?haber_id=177735

TÜRKİYE FİLİSTİN SORUNUNDAKİ İDDİASINI DEVAM ETTİRMEK İÇİN KONUMU YENİDEN GÖZDEN GEÇİRMEK DURUMUNDA

Bu yüzden artık “barış süreci” cümlesi birçok kişiyi heyecanlandırmadığı gibi bu buluşmada diğerleri gibi kadük kalmaya mahkum. Çünkü işi ciddiye alan yok.

Türkiye’nin masada olmadığını söyleneler olacaktır. Ankara’nın Washington’da olmasının koşulu yok. İki asil ( İsrail-Filistin Yönetimi)  iki yedek (Mısır-Ürdün) görüşmeci bölgede Türkiye’nin konumundan rahatsız. Ve Filistin konusunda şu anda yan yana gelmeleri mümkün değil. Bu nedenle Türkiye Filistin sorunundaki iddiasını devam ettirmek için konumu yeniden gözden geçirmek durumunda.

Mete Çubukçu

http://www.t24.com.tr/content/authors.aspx?author=48&article=2434

TARİH YAZILIRKEN TÜRKİYE DIŞARIDAN SEYRETMEK ZORUNDA KALABİLİR

Geçen hafta Washington’da temaslarda bulunan Türk diplomatların baş gündem maddesi İsrail ile ilişkilerdi. Diplomatların verdiği bilgiye göre Amerikan yönetimi bir kez daha Türkiye’den İsrail konusunda bir adım atmasını istedi. Hatta yönetim “Kongre’de Türkiye aleyhtarlığını engellemek için bize yardım edin. İsrail ile ilişkileri düzeltin” dedi. Türk yetkililer Washington’daki Yahudi lobisi ile de ikili ilişkileri görüştü.

Her ne kadar İsrail-Türkiye ilişkilerinde bir ilerleme sağlanması için BM Mavi Marmara panelinin bulgularını açıklaması beklenecek olsa da Ankara Tel Aviv konusunda olumlu bir adım atması gerektiğinin farkında. Dahası Türkiye’nin Ortadoğu barışında söz sahibi olabilmesi için hem Netanyahu hem de Abbas hükümetleriyle iyi ilişkiler içinde olması gerekiyor. Aksi takdirde tarih yazılırken Türkiye dışarıdan seyretmek zorunda kalabilir. Bu da Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun bu zamana kadar izlemeye çalıştığı politikalara ters düşer. Türkiye sözkonusu Ortadoğu olduğunda dışarıdan gözlemci olmak istemiyor.

Evrim Bunn

http://taraf.com.tr/evrim-bunn/makale-dersimiz-ortadogu.htm

YAHUDİLERİN HİTLER’İ DURDURACAK GÜCÜ OLMADIĞI İÇİN, İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI SIRASINDA ALMANLAR, ŞİMDİ İSRAİL’DE YAŞAYAN KADAR YAHUDİ’Yİ ÖLDÜRMÜŞLERDİ

İsrail, İran rejiminin Hitler’den sonraki “Yahudi ırkının tamamen yok edilmesi” amacıyla hareket eden en büyük tehdit olduğunu söylüyor. İsrail yönetimi, kendilerinin “geri dönülemez” bir yola girdiğini ve eğer ABD, İran’ın nükleer programını durduramazsa mecburen kendilerinin İran’a silahlı müdahale yapacaklarını dile getiriyor. Yahudilerin Hitler’i durduracak gücü olmadığı için, İkinci Dünya Savaşı sırasında Almanlar, şimdi İsrail’de yaşayan kadar Yahudi’yi öldürmüşlerdi. İran’ın atom bombasına sahip olup olmaması, Yahudiler için “ölüm-kalım” mücadelesi haline dönüşmüş durumda. Öte yandan Yahudiler, Başkan Obama’nın kendilerini oyaladığı fikrindeler.

Yaklaşık bir yıl içinde İran, nükleer silahlara sahip olacak. Ancak, İran’ın bu konuda denetlenmiş ve uluslararası kurallara uygun teknolojisi yok. Nükleer bomba yapılırken İran’ın yapabileceği bir yanlış, Türkiye’ye de pahalıya patlayacak. İsrail, elinde atom bombası bulunduran bir ülkenin sorumluluğunu taşıdığı için, uluslararası anlaşmalara uyarak “açık” oynuyor. Her an her şey olabilir.

Yaman Törüner

http://www.milliyet.com.tr/ister-misin-israil-bir-delilik-yapsin-/yaman-toruner/ekonomi/yazardetay/31.08.2010/1283012

YAHUDİ BİR DOSTUM TARAFINDAN ONLARIN BAYRAM YEMEĞİNE DAVET EDİLDİM

Geçen yıl şubat ayında Yahudilerin Pesah adını verdikleri dini bayramları sırasında tesadüfen bir sergim nedeniyle yine Amerika’daydım. Yahudi bir dostum tarafından onların bayram yemeğine davet edildim. New Jersey’deki bir otelde Amerika’nın değişik eyaletlerinde yaşayan aile fertlerinin bir araya geldiğini ve sadece bu bayram nedeniyle çoluk çocuk, bebekler dahil 100 kişiye yakın bir topluluğun neşe içinde beraber olabilmek için kilometrelerce uçmayı göze aldıklarını gözlemlemek çok hoştu. Her sene aileye yeni katılan bireyler nedeniyle artık evlerde toplanamadıklarını, bu yüzden bir otel salonu kiraladıklarını anlattılar. Elden ele dolaşan dua kitabından birkaç satır okumak bana da nasip oldu.

Müslüman olduğum için sıra bana gelince, atlanır sanmıştım ama öyle olmadı ve kendi kısmımı okuduktan sonra telaffuzum ve teklemeden duayı okuduğum için aile fertleri tarafından alkışlarla ödüllendirildim. Hatta İstanbul’a döndükten sonra buradaki Yahudi bir arkadaşıma törene dahil olduğumu söylediğimde, ama sen okumamalıydın, o bizim duamızdı demeyi ihmal etmedi. Evet, ne yazık ki, benim de bu huyları nedeniyle sık sık çatıştığım, hatta benim nasıl böyle bir arkadaşım olabilir sorusunu sık sık kendime sorduğum radikal arkadaşlarım var. İnsanların hangi dinden olursa olsun önce insan olmaları gerektiği ve tanrının herkese ait olduğu konusundaki söylevlerim pek işe yaramıyor onlarda.

Selin Melek Aktan

http://www.akdenizhaberci.com/yazi-164-yillar-gectikce.html

Netten Okumalar

Rosh Hashana / YAHUDİLER NEDEN PIRASA YİYOR – Rafael Sadi

http://www.skyturk.net/rosh-hashana/

“YAHUDİ HALKI 19. YÜZYILDA İCAT EDİLDİ” – Birol Biçer

http://www.liberalses.com/yazar/birol-bicer/yahudi-halki-19.-yuzyilda-icat-edildi.aspx

İÇİMİZDEKİ İSRAİL – Salim Meriç

http://odatv.com/n.php?n=icimizdeki-israil-0509101200

BU ZAMANDA YAHUDİLERİN BAŞBAKANI OLMAK ZORDUR– Kerim Balcı

http://zaman.com.tr/yazar.do?yazino=1024424&title=bu-zamanda-yahudilerin-basbakani-olmak-zordur

ALDATMACAYA DÖNÜŞEN SÜREÇ - Schlomo Ben Ami

http://tr.qantara.de/webcom/show_article.php/_c-670/_nr-625/i.html

RUSYA- İSRAİL İLİŞKİSİ – Mahir Kaynak

http://www.stargazete.com/gazete/yazar/mahir-kaynak/rusya-israil-iliskisi-293011.htm

HAMAS’IN YAPTIĞI MEŞRU MU?

Haber 7’de zaman zaman kime terörist, kime mücahit denilir yönünde tartışmalar yapılsa da Genel yayın Yönetmeni Ünal Tanık’ın bu konudaki tutumu çok nettir; ‘Sivile yönelik her türlü eylem terör eylemidir’

Bu görüş Haber 7’de istisnasız kabul görmüş, sivile yönelik yapılan eylemleri terör eylemi olarak değerlendirmişizdir.

Okurlarımız, “İsrail’in sözünü tutmayacağı, İsrail’le anlaşma yapılamayacağı, İsrail’in işgalci olduğu ve bu nedenle barış yapılamayacağı, Mahmud Abbas’ın İsrail ajanı olduğu, Hamas’ın seçilmiş bir hükümet olmasına rağmen tanınmadığı” gibi haklı sayılabilecek argümanlarla itirazlarda bulunuyorlar.

Ama bunların hiçbiri sivil halka yönelik saldırıları kabul edilebilir kılmıyor.

Savaşla çözülemeyen ve çözülemeyecek bir sorunu savaşla çözmeye çalışmak ve karşı tarafın saldırılarına meşru bir zemin hazırlamak ve bunu haklı görmek anlaşılır gibi değil.

http://www.haber7.com/haber/20100908/Hamas8217in-eylemi-ve-ozur-beklentisi.php

ALATURKA BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ – Claire Berlinski

http://www.hasturktv.com/homepage_articles/74.htm