1950 kuşağı karikatür = üstkültür

1950’li yıllar Türk karikatüründe yeni bir dönemin başlangıcı olur. Bu dönemde Türk karikatürcüsü bir yandan yabancı akımları keşfederken, bir yandan da iç siyasete yönelir. İsrail ile ilişkilere bağlı olarak yepyeni bir Yahudi tiplemesi karikatürlerdeki yerini almaya başlar…

İzel ROZENTAL Diğer
1 Eylül 2010 Çarşamba

Üçüncü Dönem (1950-1970):

(modernist karikatürün işlevi, üst kültürle ilişkisi ve Ortadoğu sorununun işlenme tarzı)

1950’ler Türkiye’de karikatür için yeni bir dönemin başlangıcıdır. Adına ‘50 Kuşağı’ denilen bir grup karikatürcü, dünyada modern karikatürün öncüsü sayılan Amerikalı karikatürcü Saul Steinberg’in yanı sıra Bosc, Maurice-Henry, Chaval, Mose gibi yeni akım karikatürcülerini keşfederler. Bu karikatür yalın ve yazısızdır. Genç Türk karikatürcüleri bu stili benimserler. Ancak sorun vardır; bu yeni tarzı okurun benimsemesi çok güçtür. Gerçekten de üst kültüre hitap etme amacını güden bu yeni ve elitist tarz, bir popüler kültür iletişim aracı olan mizah dergileri ile gazetelerdeki editoryal ve siyasi karikatür mantığıyla pek bağdaşmaz. 50’li yıllar, karikatürde olduğu gibi siyasette de pek çok yeniliğe gebedir. Türkiye’de çok partili sisteme geçilmiş, muhalefet olgusu yerleşmiştir. Genelde sol eğilimli olan karikatürcü kalemini tamamen iç siyasete yöneltmiştir.

İsrail Devleti ise üst üste iki savaş kazanarak varlığını tescil ettirmiştir. Korkak, vatansız ve pis Salamon tiplemesi karikatür dünyasından sonsuza dek çekilmiştir. Burada araştırmacı yazar Rıfat Bali’nin ‘Aliya: Bir Toplu Göçün Öyküsü’ adlı kitabından bir alıntıyı örnek göstermek istiyoruz:

“...Türk kamuoyunda yerleşik yaygın kanaat hemen değişmedi. Nitekim dönemin mizah dergilerinde yoğun bir şekilde ‘korkak ve menfaatperest Türk Yahudisi’ tiplemelerine rastlanıyordu. Bu kanaatin değişmesi için Türk gazetecilerinin İsrail’i ziyaret etmeleri ve Türkiyeli göçmenlere rastlamaları gerekiyordu. Gazeteciler göçmenlerin Türkiye’deki yaşamları sırasında tarımla hiç uğraşmadıkları halde çiftçilik yaptıklarına ve orduda görev aldıklarına tanık olunca Türkiyeli Yahudiler hakkındaki peşin yargılarını da sorgulamaya başladılar. 1959 yılında İsrail’i ziyaret eden Naim Tirali bu durum karşısındaki şaşkınlığını şöyle dile getiriyordu: ‘İsrail gezisi, Yahudiler hakkındaki önyargılarımda değişiklikler yaptı. Yahudi deyince, örnek olarak Türkiye’deki Musevileri alıyor, İsrail’de de adım başında, bir zamanlar karikatürcülerimizin en gözde konusu olan, Salamon ve Rebeka benzerleriyle karşılaşacağımı sanıyordum. Öyle ki, ya bizim karikatürcülerimizin çizgileri abartılı, ya da Türkiye’den İsrail’e göç eden Musevi hemen hemen yok gibi diye düşünmeye koyuldum...’”*

Yazının bundan sonrası, karikatürlerdekilerin aksine, Yahudilerin nasıl yakışıklı, zinde ve güzel, nasıl yürekli, nasıl çalışkan oldukları hakkında bilgi ve izlenimlerle sürüyor. Bu alıntıda asıl ilginç olan şu, Gazeteci Naim Tirali, önce bütün Yahudileri karikatürlerdeki tipler gibi sanıyor, sonra ise sadece Türkiyelilerin öyle olduğunu sanıyor. Yani aslında yazar Türkiye’deki Yahudileri hiç tanımadığını dolaylı olarak itiraf ederken, karikatürün önyargı oluşturma gücüne de kanıt oluşturuyor.

İsrail’de savaşan askerlerin arasında kadınların da bulunması karikatürcümüzün gözünden kaçmıyor. Bu ilginç bir yeniliktir. Yahudi Salamon tiplemesi geçici olarak yerini kadın askere bırakmıştır. Aynı yıllarda soğuk savaş başlamış, iki kutuplu dünyada Türkiye ve İsrail aynı safta (Amerika’nın yanında) yer alırken, Türkiye’nin komşuları ve İsrail’in ezeli düşmanları (Suriye, Irak ve Mısır) karşı safta (SSCB yanında) yer almışlardır. Geçici bir süre için de olsa Nasır’ın önderliğinde, Arap Birliği kurulmuştur.

Türkiye, İsrail’i tanıyan ilk Müslüman ülke olurken, aynı kampta yer almasına karşın Yunanistan ile - Kıbrıs’tan kaynaklanan - ciddi bir sorun yaşamaya başlamıştır. Arap Birliği ise Birleşmiş Milletler’de Türkiye’nin aleyhine – Yunanistan’ın lehine oy kullanmıştır.

1960 askeri darbesinin öncesinde ve sonrasında tamamen iç politikaya bulaşmış olan Türk karikatürcüsü, Türkiye’yi de içine alan dış gelişmeler karşısında kayıtsız kalamazdı. Halkın psikolojisine uygun olarak bu kez Arap ülkeleri aşağılanmaya başlandı. 1967 Savaşı’nın da İsrail’in zaferiyle sonuçlanmasının ardından, yepyeni bir Yahudi stereotipi yaratıldı: ‘Tek gözlü Moşe Dayan!’ 

Bu karikatürlerde karikatürcünün dışa, yani yabancıya yönelik şovence bakışı çok açık seçiliyor. Konuya yüzeysel yaklaşılıyorsa da, altında daha ince entelektüel bir bakış da farkediliyor. Genellenecek olursa, bu karikatürler tamamen hükümetin dış siyaset politikası paralelinde, milliyetçi duygular altında çiziliyordu. Oysa aynı karikatürcüler, 60 darbesine kadar iç siyasette hükümeti olanca güçleriyle eleştiriyor, darbeden sonra ise bir tür şaşkınlık içinde 68’lere kadar sürecek uzun bir suskunluğa bürünüyordu. 68 gençlik hareketiyle birlikte yeniden ve bu kez yoğun bir şekilde atağa geçiyorlardı.

gelecek bölüm:

1970 Sonrası GIRGIR KUŞAĞI

 

*Aliya: Bir Toplu Göçün Öyküsü (1946-1949) /

Rıfat Bali / İletişim Yayınları / 2003