SALAMON karikatürleri dönemi

Türk karikatürünün ikinci dönemi olarak nitelendirebileceğimiz 1930-1950 yılları arasında, karikatürcünün ‘etnik milliyetçilik’ çizgisi önemli bir değişikliğe uğradı. Bu döneme damgasını vuran ise uzun kaşlı, göbekli ve melon şapkalı Yahudi tiplemesi ‘Salamon’ oldu

İzel ROZENTAL Diğer
25 Ağustos 2010 Çarşamba

Türk karikatürünün ikinci dönemi olarak nitelendirebileceğimiz 1930-1950 yılları arasında, karikatürcünün ‘etnik milliyetçilik’ çizgisi önemli bir değişikliğe uğradı. Bu döneme damgasını vuran ise uzun kaşlı, göbekli ve melon şapkalı Yahudi tiplemesi ‘Salamon’ oldu

Geçtiğimiz hafta yazı dizimizin ilk bölümünde, 1870 yılında Teodor Kasap’ın çıkarmış olduğu Diyojen mizah gazetesi ile başladığı varsayılan Türk karikatürünün Osmanlı Devleti’nin son dönemindeki rolünü incelemiştik. Siyasi ve ekonomik konjonktürün çok uygun olmasına karşın, karikatürcülerin eleştirilerini etnik kimliklere hemen hiç ilişmeden yaptıklarını belirtmiştik. Keza, o dönemin karikatürcülerinin yüzlerini Ortadoğu’ya hiç çevirmedikleri de ayrı bir tespitti.

İkinci dönem (1930-1950):

Bu dönem, yasal kısıtlama ve baskılar nedeniyle iç siyasete yeterince bulaşamayan karikatürcülerin, Batı etkisinde kalarak çizdikleri popülist karikatür örnekleriyle doludur.

Cumhuriyetin ilanının ardından resmi devlet politikasının bir ulus-devlet kurulması olduğunun vurgulanması ve Latin alfabesine geçilmesiyle birlikte karikatürcünün tutumunda önemli bir değişiklik gözlenir. 1930’lu yıllara kadar etnik milliyetçilik emaresi göstermeyen Türk karikatürcüsü, 30’lu yıllardan itibaren bu tutumunu değiştirmiştir.

Yine bu dönemde Karagöz ve Hacivat’taki karakterlerden farklı bazı tiplemelerin gazete ve dergi sayfalarında yer aldıkları görülür. Bunların arasındaki ‘Salamon’ adlı Yahudi tiplemesi çok revaçtadır. Gerçi Dersim İsyanı nedeniyle adı ‘eşkıya’ olarak anılan ‘Kürt’ milliyetçisi de, Hatay olayları nedeniyle entarili ve fesli olarak çizilen Suriyeli Arap tipi de stereotipleştirilmiştir  ama bu karakterlerin hiçbiri Yahudi Salamon tiplemesi kadar yoğun olarak kullanılmamıştır.

Yahudi Salamon stereotipi 1930 döneminin neredeyse bütün karikatürcüleri tarafından benzer şekilde çizilmiştir. Zengin ya da fakir Salamon hep aynıdır: Kaşları uzun ve bol kıllı, burnu patlıcan gibi ve kemerli, dudakları şiş, göbeği geniş, kafası keldir. Her nedense tepesine kondurulan melon şapkası hiç eksik olmaz! İlginç olan şu ki, o dönemin Türkiye’sinde böyle şapka modası yoktur, dahası bu tür şapka kullanan Türk Yahudi’sine, düğün törenlerinde silindir şapka giyenlerin dışında, dönemin aile fotoğraflarında da rastlanmaz! Peki, nereden gelir bu Salamon şapkası? Aynı dönemin Alman, İtalyan ve Fransız mizah dergilerini karıştırmak bu stereotipin nerelerden kopyalandığını anlamaya yetiyor. Ama karikatürcülerimizin hakkını verelim; espriler tamamen millileştirilmiş. Salamon Türk Yahudi’sinin şivesiyle konuşuyor, İstanbul’da Yahudilerin yoğun olarak ikamet ettiği semtlerde yaşıyor, adalara yazlığa gidiyor, eskicilik ve tefecilik yapıyor.

Tıpkı Salamon tiplemesi gibi, Türk mizah dergilerinde boy gösteren seksi bayan tasvirlerinin de dönemin İstanbul hanımlarının görüntüleriyle çok fazla ilişkisi olduğu söylenemez. Anlaşılan o ki, tek partili dönemde muhalefet yapma ve eleştirme silahından yoksun idealist Türk karikatürcüsü tamamen yabancı basından besleniyor.

Konu mankenimiz Salamon’a dönecek olursak, Rebeka adında bir karısı var. Bol çocuk yapmayı seviyor. Çocuklarına öğretisi sadece para kazanmakla sınırlı; vatan sevginden yoksun, paraya tapıyor… Paragözlülüğünü tamamlayan vasıfları ise karaborsacılık, korkaklık, cimrilik ve pislik; Salamon yıkanmaz!

Salamon karikatürlerinin nerdeyse tamamı sosyal hiciv içermekle birlikte, az sayıda siyasi karikatür de göze çarpmakta. Bunlarda işlenen konu tek: Filistin’e göç…

Aynı dönemde Arapları konu edinen karikatürlere bakacak olursak, Arap tiplemesinin de pek parlak bir imaja sahip olmadığını görürüz. Ama bu tiplemede Salamon’da olduğu gibi bir bütünlük yoktur. Arap, kimi zaman üzerinde entari başında fes, kimi zaman ise çarşaflı ve kefiyelidir. Genellikle yanında bir deve ile görünür. Hatta Arap kelimesinin Türkçe’de çift anlamlı olması da (ikinci anlamı kara derili insan) bir mizah ve alay unsurudur.

Antakya ve İskenderun (Hatay) sorunu karikatürcünün bakışını Suriye’ye çevirmesine neden olur. Suriye dersini almış, Türk yumruğunu kafasına yemiş, ama şimdi Filistin’e gelen maceracı Yahudileri kesmektedir. İşin paradoksal yanı, korkak ve zavallı bir tip olan Yahudi kurban, gaddar vahşi rolündeki Arap tarafından katledilmektedir.

İkinci Dünya Savaşı’nın sona ermesi ile birlikte Türkiye’den Filistin’e göç eden Yahudi sayısı da artar. Türk karikatürcüsünün gözünde Yahudi hâlâ korkaktır. Asker üniformasına bürünse de eninde sonunda yenilecektir. Karikatürcümüz, İsrail’in kuruluşu ile birlikte göç eden Yahudilere insafsızca saldırmaya başlar. Bu Yahudiler İsrail’e çuvalla para kaçırmaktadır. Oysa gerçek çok farklıdır: kendilerini bekleyen zor koşullara rağmen İsrail’e gidenler zaten savaş sonrasının ekonomik güçlüklerinden nasibini almış olan fakir fukara Yahudilerdir.

Latin alfabesine henüz yeni geçildiği için, tamamı yazılı olan bu karikatürler halk arasında etkili olmasalar da, Yahudi imajını parlattıkları söylenemez. Bu bölümü 2003 yılında yitirdiğimiz ve ironik bir şekilde küçük adı Salamon olan Şalom yazarı S. Bicerano’nun, kendi de karikatürcü olan bu satırların yazarına anlattığı bir anısıyla noktalayalım:

O yıllarda vapurla yolculuk etmek benim için eziyetti. Çevremde oturanlar vakit geçirmek için bu dergileri alır, Salamon karikatürleri burnuma dayanırdı. O kadar utanır ve öfkelenirdim ki, yolculuk boyunca etrafıma hiç bakamazdım. Sonunda sırf vapura binmemek için Ada’ya gitmekten vazgeçtim.”

Gelecek bölüm: 1950 KUŞAĞI