Tren istasyonu

Sultan II. Abdülhamit, Hicaz Demiryolu projesinin bir bölümünü oluşturan Mısır ile Kudüs arasındaki tren hattının inşasını öngördüğünde bunun Nabucco Boru Hattı kadar önemli olabileceğini her halde düşünmemişti. Türkiye, İsrail, Mısır günümüzde de bölgenin en önemli aktörleri. Yeter ki aralarındaki iletişim ağı hep açık olsun.

Yakup BAROKAS Köşe Yazısı
18 Ağustos 2010 Çarşamba

On gündür yurt dışındaydım; doğal olarak siyasetten, cemaat haberlerinden kopuk olmam gerekirdi. Eskilerde tatile gittiğinizde ne sizi cep telefonundan rahatsız ederler, ne de sürekli maillere yanıt yetiştirmek veya olup biteni Google’dan izlemek zorunda hissederdiniz kendinizi.

Üzücü haberler anında ulaşıyor; çok takdir ettiğim ve sevdiğim Robert Abudara’nın ve Maccabiat ekibinin gururu Sara Beceren’in zamansız ölümleri, kırk yıllık bir dostumun önemli bir ameliyatı beni inanılmaz derecede sarstı. Bir de gazetede on yıldan fazla, birlikte çalıştığım genç dostlarımın evlilik ve doğum haberleri… Viktor Kuzu’nun düğününde bulunamamış olmaktan gerçekten üzüldüm. 

Tabi ki, 24  yıl önce Neve Şalom  Sinagogu’nda  meydana gelen  menfur saldırıda, kaybettiğimiz  dindaşlarımızın anısına düzenlenen törene de katılamadım. Bir vicdani görevi yerine getirememiş olmak beni huzursuz etti. Bu tür anma törenlerine katılmayan/katılamayan tüm cemaat mensuplarının da aynı duyguları taşımalarını isterdim. 

Mesleki açıdan bazı yakınlarıma tatile çıkacağımı bildirdim ve “gerekli ise mail ile ulaşabilirsiniz” diye yazdım. Yanıtlardan biri oldukça hoşuma gitti; “çok naziksiniz, gereksiz yere sizi rahatsız etmemeye çalışacağız.”

Gerçekte ben tatile filan çıkmadım, torunumun doğumu nedeniyle Tel Aviv’deydim. Noya isminde bir kız torunum oldu. Noya’nın anlamını bilmiyordum; İbranice yazıldığında ‘vav’, ‘yud’ ve ‘hey’ harflerinden oluşuyor. Yani Tanrı’nın adının yazıldığı harfleri içeren bir isim ve Tanrı’nın güzelliği anlamına geliyor.

Bir süre önce gazetemizin Kültür Sayfası’nda Fransa’da ilginç bir gelişmenin yaşandığını ve ‘La Force du Nom’ (İsmin Gücü) adı altında birleşen yeni bir akımın, çocuklara Fransız değil Yahudi adlarının verilmesini desteklediğini ve bu yönde uygulamanın oldukça yaygınlaştığını okumuştum.

Daha evvelce yabancı bir ismin yol açabileceği dezavantajlardan korunmak dürtüsü yerine şimdi bir Yahudi ismine sahip olmanın gururu yaşanıyor. Ben de belki aynı dürtü ile on sekiz yaşıma geldiğimde ‘Jak’ olan ismimi mahkemede ‘Yakup’ olarak değiştirdim. Gerçi o dönemde revaçta olan bu Fransız ismini hiç benimsememiştim ya…

***

Yolunuz Tel Aviv’e düşerse kesinlikle görmenizi önereceğim bir mekândan söz etmek istiyorum; ‘HaTahana’ (Tren İstasyonu).

19.yy.’ın ilk yarısında, Moses Montefiore, modern bir sanayinin oluşması için uluslararası bir proje olan ve Mısır’ı Hindistan’a bağlayacak bir tren hattı düşlemişti. Elli yıl sonra, 1888’de Sultan Abdülhamit, Mısır ile Kudüs arasında bu tren yolu yapımının başlattırılması için Josef Navon’u görevlendirdi.

Navon, gerekli kaynağı sağlanmak üzere bir Fransız şirketine işletme hakkı imtiyazının verilmesine (şimdiki yap-işlet sistemi) aracılık etti ve dört yıl sonra, 1892 yılında Mısır ile Kudüs arasında seferler başladı. Böylece Arap dünyası Osmanlı İmparatorluğu’na bağlandı, artık yükler deve sırtında değil vagonlarda taşınıyordu.

Bağımsızlık Savaşı başlayana dek bu hat üzerinden 183 bin yolcu (aralarında Elyezer Ben Yehuda ve Hertzl de bulunmaktaydı) ve 48 bin ton yük taşındı.

Neve-Sedek (Yafo yakınında) yer alan 20 dönümlük arazi ve 22 bina, 60 yıla yakın bir süre tam bir harabe olarak varlığını sürdürdü. Üç ay önce restorasyonu tamamlanarak bir kültür ve tarih alanına dönüştürülen ‘İstasyon’ ziyaretçi akınına uğradı. Tren rayları üzerinde yer alan eski vagonların sergi olarak kullanıldığı, binaların tiyatro, konser salonları, butik, kafe ve lokantalara dönüştürüldüğü bu turistik bölge eski mekânların değerlendirme çalışmalarına örnek oluşturacak nitelikte.

***

Dönüşte havaalanından taksiye bindim, ben yaşlarda, İstanbul doğumlu olmakla övünen ve yüksek tahsil gördüğünü söyleyen şoför nereden diye sorunca -eskiden olsa Fransa filan derdim- “İsrail’den” demem üzerine; “Benim için İsraillisi,  Ermeni’si, Rum’u, Müslüman’ı hepsi birdir” diye yanıtladı ve ‘ah nerde o eski günler’ üzerinden sohbetimizi eve varana dek sürdürdük. Acaba İsrailli ile Yahudi’nin farkını anlatmalı mıydım?...