Bu hafta ağımıza takılanlar

"Bu sadece Gazze'ye insani yardım için yola çıkmış bir gemidir ve içinde sadece barışçı düşünceleri olan insanlar var. Bunların yapabileceği en fazla sivil bir direniştir. Ancak İsrail barışçı sivil direnişçilere silah kullanarak cinayet işlemiştir" diyor bazı insanlar. Ancak barış gönüllüsü olmanın dünyada geçerli kuralları vardır. Siz uluslararası bir eylem koyarken bu kurallara uymak zorundasınız, uymadığınız yolunda görüntülerin olması hoş değildir ve sizi haksız konuma da düşürebilir.

İzak BARON Diğer
11 Ağustos 2010 Çarşamba

Güncel

“PEKİ KOMİSYONDAN NE ÇIKAR?” DERSENİZ, SONUCU ŞİMDİDEN TAHMİN ETMEK ZOR DEĞİL

Komisyonun kurulmasına itirazımız yok ve hükümetin BM’ye göndermeyi planladığı emekli büyükelçi Özden Sanberk de bu görev için biçilmiş kaftan. İsrail’le ilişkilerin normalleşmesi, uzun vadede her iki ülkenin de çıkarınadır. Ancak bu orta yol formülünün iç politikada Ak Parti’nin başını ağrıtmaması mümkün değil. Mavi Marmara baskını sonrasında hükümet cephesinden İsrail’e büyük bir gözdağı verilmiş, “İlişkileri keseriz“ denmişti. O zaman “Bu bizim 11 Eylül’ümüz” diyen hükümetin, seçim yılına girerken tek görevi “iki ülkenin verdiği ulusal raporları incelemek” olacak bir komisyonla yetinmesi, muhalefetin gözünden kaçmayacaktır.  İki gün sonra Kemal Kılıçdaroğlu ya da Devlet Bahçeli meydanlarda “Hani özür istiyordunuz?” diye yüklenmeye başlayacaktır. Bir yandan ABD baskısı, bir yandan da Mavi Marmara sonrası kendi açıklamaları arasında sıkışan hükümetin işi zor. Anlaşılan bu komisyon kendisi inceleme yapmayacak, verilen raporlara göre karar verecek. İsraillilerin elinde kendi ordularının hazırladığı bir rapor var. Oysa Türkiye bu konuda bir ‘ulusal komisyon’ kurmuş değil. BM’ye otopsi raporlarını, tutanakları, varsa savcıların topladığı ifadeleri vermeyi planlıyor. Ne ölçüde etkili olur? Bu durumda BM komisyonunun Türk kamuoyu açısından ikna edici bir platforma dönüşmesi kolay gözükmüyor.

“Peki komisyondan ne çıkar?” derseniz, sonucu şimdiden tahmin etmek zor değil. Birleşmiş Milletler’in yaptığı birçok iş gibi “ne şiş yansın ne kebap” misali, “Biraz o, biraz bu suçlu” denir herhalde. Fatura biraz İsrail ordusu, biraz da İHH’ye kesilir. Demek adalet, bazen de pazarlıkla geliyor...

Aslı Aydıntaşbaş

http://www.milliyet.com.tr/-evet-ler-artar-mi-/asli-aydintasbas/siyaset/yazardetay/09.08.2010/1274071/default.htm

“ÇAĞIRIN ŞU İSRAİL BÜYÜKELÇİSİ LEVY’Yİ GELSİN!”

Kuzey Irak-Dohuk'un en işlek caddesi Zahheer’de biri ayakkabıcı biri de nalbur iki perşmergenin dükkânı var. Gir içeri duvarda peşmergelerin diplomaları asılı... Ne yazıyor biliyor musun?

University of Tel Aviv! Nasıl gittiler Tel Aviv Üniversitesi’ne, nasıl okudular?

Anlayacağın sen 1999’dan beri yan gelip yatarken... İsrail burnumuzun dibini arka bahçesine çevirdi.

Madem yeri geldi bir soru soralım:

Diyelim ki İsrail’le savaş çıktı aramızda!

Bir Türk F-16’sı İsrail hedefini yakaladı, ne olur?

Bırak roketatarla ateş etmeyi su tabancası ile su bile sıkamaz. Çünkü uçak ve helikopterlerimiz ABD ve İsrail yapımı sistemleri düşman olarak tanımıyor; ‘otomatik hedef kilitlemesi’ yapamıyor. Vaktiyle dost kuvvetler birbirini vurmasın diye yazılım böyle yapılmış!

Bu şartlar altında yapacak tek birşey var:

“Çağırın şu İsrail Büyükelçisi Levy’yi gelsin!”

Tolga Candaş

http://www.posta.com.tr/siyaset/YazarHaberDetay/CAGIRIN_GELSIN_LEVY.htm?ArticleID=38992

ULUSLARARASI TİYATRO KOMİSYONU

'Sonunda Türkiye'nin dediğine geliniyor!', 'İsrail geri adım attı' gibi başlıklara aldanmamak gerek. Ortada ne bir müjde ne de kazanılan bir zafer var maalesef.  İsrail'in Mavi Marmara gemisi ile ilgili BM uluslararası soruşturma komisyonunu kabul ederek kendini denetime ve bu denetim sonucu çıkacak cezaya hazırladığı yorumları tamamen hayal ürünü...

Olay danışıklı bir dövüşten ibaret. ABD, göstermelik bir komisyona İsrail'in razı olmasını istedi. Bu komisyonun herhangi bir yaptırımının olmayacağı ve İsrail'in kendi komisyonunun üzerinde bir bağlayıcılığı bulunmayacağının garantisini verdi. Ve bunu ABD'nin BM'deki daimi temsilcisi Susan Rice'ın ağzından teyit ettirdi...

Burada mesele “Bakın İsrail oyunbozan değil. Uluslararası camia ile işbirliği yapıyor” dedirtmek. Yani bir nevi İsrail'in kendini savunmasının yasal zeminini sağlamak. “Sonunda geri adım attırdık”, “İsrail hesap verecek” diyerek kendimizi boşu boşuna kandırmayalım!

Nagehan Alçı

http://aksam.com.tr/2010/08/05/yazar/18310/nagehan_alci/yine_bir_lubnan_yazi.html

TÜRKİYE GEREKEN CEVABI VERDİKTEN SONRA BİLE KANAATİNDE ISRAR EDEN BARAK, MOSSAD'IN BİR DEFA DAHA ÇUVALLAMIŞ OLABİLECEĞİNİ NİYE DÜŞÜNMEZ Kİ?

Bu istihbarat yanlışı İsrail'i çok utandıracak. İddia doğru olsa idi hiç değilse hakikatin üzerine bina edilmiş bir edepsizlik olurdu. Zira bir başka ülkenin istihbarat teşkilatının başına kimin geçeceğine o ülke kendisi karar verir. Rubin bir gazeteci ve akademisyen olarak kendi hezeyanlarına hakikate kıyafeti giydirip sokağa bırakabilir; ama bir Savunma Bakanı, hem Türkiye ile İsrail'in ilişkileri bir gün düzelecekse bunda en kritik rolü oynaması beklenen bir bakan bu sözleri kendine mal edemez. MİT müsteşarını İran yanlılığı ile itham etmek, onu oraya getireni, bugüne kadar gelmiş olduğu bütün makamları onaylayan herkesi itham etmektir. Türkiye gereken cevabı verdikten sonra bile kanaatinde ısrar eden Barak, MOSSAD'ın bir defa daha çuvallamış olabileceğini niye düşünmez ki?

İsrail'in Türkiye'yle paylaşmış olduğu sırların neler olduğu da ayrı bir konu. İsrail hangi sırrının İran'ın eline geçmesinden endişe ediyor olabilir? Türkiye ile İsrail arasında bir istihbarat paylaşımı anlaşması var; ama bu kendi iç istihbaratlarını kapsamıyor. MOSSAD'ın elinde olan ve MİT'le paylaşılmış istihbarat olsa olsa İran ile alakalı istihbarattır. İsrail bu bilginin İran'ın eline geçmesinden mi endişe ediyor?

Kerim Balcı

http://zaman.com.tr/yazar.do?yazino=1013025&title=israilin-istihbarat-takintisi-hata-yapmasina-sebep-oluyor

SORUN ŞU Kİ İSRAİL’İN BU TÜR İŞLER YAPMAYACAĞINI SÖYLEMEK VE ŞİDDET SİYASETİNDEN MEDET UMANLARIN ÜLKE İÇİNDE BULUNMADIĞINI SÖYLEMEK ZOR

İsrail Filistin’le görüşmelere başlasa, Gazze’de kabahatli olduğunu bir biçimde kabul etse ve Lübnan-Suriye-Ürdün ve Türkiye’nin kuracağı serbest ticaret bölgesine katılsa, herhalde buna en fazla üzülen İran olurdu. Ahmedinejad’ın silahların gücüyle sürdürdüğü ve İsrail’i hedefe koyan dış politikası anlamsızlaşır, otoriter yönetimin gücü meşruiyetini kaybedebilir. Dolayısıyla İsrail ne kadar saldırgan olursa, İran o kadar kolay politika üretebilir. Dolayısıyla Lübnan sınırındaki çatışmanın ve hatta Ahmedinejad’a yapılan suikastın ya da maytap patlatmanın faturasının İsrail’e çıkarılması pek olası. Sorun şu ki İsrail’in bu tür işler yapmayacağını söylemek ve şiddet siyasetinden medet umanların ülke içinde bulunmadığını söylemek zor.

Bununla birlikte Gazze ve Lübnan’da İran’ın bulunmadığını, Suriye’ye bu ülkenin baskı yapmadığını ileri sürmek de zor. PEJAK üzerinden sağlanan Türkiye-İran dostluğunun diğer faaliyetleri görmezden gelmeye neden olmaması beklenir ve belki arada bir İsrail’in ne demek istediğini ön yargılardan arınarak dinlemek gerekir.

Beril Dedeoğlu

http://www.stargazete.com/gazete/yazar/beril-dedeoglu/israil-lubnan-ve-otesi-283786.htm

BEN TÜRK HÜKÜMETİNİN YERİNDE OLSAYDIM, MAVİ MARMARA OLAYI HAKKINDA ULUSLARARASI SORUŞTURMA AÇILACAĞINA O KADAR HIZLI SEVİNMEZDİM

BEN Türk hükümetinin yerinde olsaydım, Mavi Marmara olayı hakkında uluslararası soruşturma açılacağına o kadar hızlı sevinmezdim. Başkan Obama da Başbakan Erdoğan'ı, "Soruşturmadan çıkacak sonuç hakkında o kadar emin olmayın" diye uyarmıştı. Habertürk muhabiri Şefik Dinç'in şimdiye kadar yayınlanmamış fotoğrafları da içeren ‘Kanlı Mavi Marmara’ kitabı tam bu sırada elime geçti.

Bu olayı ideolojik-dini çatışma fırsatı olarak görmeyenler, İsrail'in dünya kamuoyunda zor duruma düşmesi için ilave provokasyona ihtiyacı olmadığını bilenler, Mavi Marmara saldırısında gemidekilere nasıl destek veriyor, bunun mantık yürütmesini nasıl yapıyor ilk önce bir hatırlayalım.

"Bu sadece Gazze'ye insani yardım için yola çıkmış bir gemidir ve içinde sadece barışçı düşünceleri olan insanlar var. Bunların yapabileceği, en fazla sivil bir direniştir. Ancak İsrail hükümeti, barışçı sivil direnişçilere silah kullanarak cinayet işlemiştir" diyor bazı insanlar. Ancak barış gönüllüsü olmanın, sivil direnişçi olmanın dünyada geçerli kuralları vardır. Siz uluslararası bir eylem koyarken bu kurallara uymak zorundasınız, uymadığınız yolunda görüntülerin olması hoş değildir ve sizi mağdurken ayrıca haksız konuma da düşürebilir. Ancak benim elimdeki kitap, ne yazık ki bu tür görüntülerle dolu. Gemidekiler birkaç kez İsrail askeriyle çatışma tatbikatı yapmışlar. Fotoğraflardan bir tanesinde sapanla alıştırma yapan bile var. Askerleri, suratlarında gaz maskeleri ve ellerinde demir çubuklarla bekleyen insanlar da görülebiliyor. Sonra bazı askerlerin nasıl dövüldüğü de net fotoğraflarda. Tabii ki saldırıya uğrayan ve üzerine ateş açılan insanların meşru müdafaa hakkı vardır.

Bu hakkın kullanılması, insana tatmin duygusu da verebilir. Ancak eğer siz, İsrail'in bir konudaki haksızlığını dünyanın bir daha görmesi için eylem planlamışsanız, barış gönüllüsüyseniz ve sivil direnişten başka silaha dayanmadığınızı da söylüyorsanız bu tür görüntüler vermek de tamamen yanlıştır. Bu görüntüler sadece bizde yok. Uluslararası soruşturmanın otomatikman bizim lehimize çıkacağını hiç sanmayalım. Orada kendimizi çok daha iyi anlatmaya çalışalım; unutmayalım ki bu olayda karşı taraf, uluslararası düzeyde etkin lobi yapabilecek güce sahip. AKP hükümeti bu Mavi Marmara işini hiç de iyi yönetemedi. Duygusal olduğundan kendi kafası da karışık galiba.

Serdar Turgut

http://www.haberturk.com/yazarlar/539223-orada-ne-oluyor-yahu

GAZZE FİLOSU YOLA ÇIKARKEN BİR KRİZ İÇİN HERŞEY YERLİ YERİNDEYDİ

Kısacası Gazze filosu yola çıkarken bir kriz için herşey yerli yerindeydi. İsrail AKP’nin şu veya bu şekilde Başkanı Bülent Yıldırım olan İHH ile bağlantısı olduğunu biliyordu. İsrail’in hatası iki kötü şey arasında daha kötüsünü seçmiş olmasıydı. Mavi Marmara’yla çatışmaya girerek ve dokuz Türk vatandaşının ölmesine sebep olarak gerek Türk halkını gerekse iktidarı İsraile cephe aldırdı. Büyük nümayişler Erdoğana cesaretlendirdi ve İsraile daha aşırı bir duruş ortaya koydu, ki bu da halkı daha çok galeyana getirdi.

Bu noktaya kadar Türkiye ve İsrail arasında ikili ilişkilerde ciddi bir problem yoktu. Anlaşmazlıklar özellikle Filistin’deki iki ayrı görüş ve genellikle diğer konularla ilgiliydi. Türk vatandaşlarının öldürülmesiyle Türkiye İsrail ilişkilerine ciddi bir darbe vuruldu. Hükümetler geçicidir. Fakat her iki ülke de daha ölçülü bir yaklaşım içinde olmazlarsa iki halk arasında büyüyen düşmanık duygularını durdurmak zor olacak.

İlişkilerin bozlumasından İsrail daha fazla zarar görür. Fakat Türkiye’nin de kaybedeceği şeyler vardır. Gün geçtikçe İran benzeri aşırı duruşuyla, Ankara’nın bölgedeki denge unsuru imajı da bozulabilir. İkincisi, Ankara’nın yeni dış politikasını planlayanların önemle üzerinde durdukları Suriye-İsrail arasında bir arabulucu olma ihtimalinin epey azalması. Ve nihayet Erdoğan’ın İsrail’e karşı tutumundan kazandığı popülaritesi uzun süreçte ona karşı dönebilir. Şimdi bile, İsrail karşıtı nümayişlerin yanı sıra Erdoğan’a karşı Kürtlerin düzenlediği nümayişler sürüyor. Türk hükümeti İsrail’i ilelebet dikkatleri iç ve dış problemlerinden dağıtmak için kullanamıyacaktır.  

Prof Ofra Bengio

http://www.hasturktv.com/arsiv/502.htm

KIBRIS TÜRK YETKİLİLERİ TÜRKİYE İLE İSRAİL’İN ARASININ BOZULMASINDAN DA RAHATSIZLAR

Diğer bir hassas konu ise AKP iktidarı açısından da hassas. Kıbrıs Türk yetkilileri Türkiye ile İsrail’in arasının bozulmasından da rahatsızlar. İsrail sermayesinin KKTC’deki yatırımlarının bundan olumsuz etkileneceğinden endişeliler.

Bu arada,  Mavi Marmara gemisine geçit vermeyen Rum yönetimi ile İsrail arasındaki ilişkilerin de bu olaydan sonra hızla geliştiğine işaret ediyorlar. Rum kesiminin geçmişte Filistin Kurtuluş Örgütüne verdiği destek yüzünden bu ilişkilerin bozuk olduğunu hatırlatarak,  bu durumun artık değişmeye başladığını belirtiyorlar.

Türkiye’ye gitmekten vazgeçen İsrailli turistlerin KKTC yerine Rum kesimini tercih etmeye başladıklarını söyleyenler bile var. Buna karşın KKTC’ye ne Arap sermayesinin,  ne de Arap turistin girdiğini hatırlatıyorlar.

Türkiye’de hamaset çerçevesi dışından hiç ilgilenilmeyen ‘yavru vatandaki’ son durumu bir nebze de olsa yansıtmaya çalıştık burada. Yazılacak çok şey var ama ne yazık ki Türkiye’de KKTC’ye ilgi hemen hemen yok gibi. Sadece varsayımlar ve ön yargılar var o kadar.

Semih İdiz

http://www.milliyet.com.tr/kktc-turk-israil-iliskilerinden-endiseli/semih-idiz/siyaset/yazardetay/09.08.2010/1274070/default.htm

Anılar

Roz Kohen -  Özel Ders / Lisyon Partikular

http://www.kanalkultur.com/kks/yazarlar/roz-kohen/2089-roz-kohen-ozel-ders-lisyon-partikular.html

Roz Kohen - Una fotografiya de Ara Guler

http://judeo-spanishmemoires.blogspot.com/2010/08/una-fotografiya-de-ara-guler.html

Netten Okumalar

Osmanlı Yahudileri ve Hoşgörü- “1 – 7”

http://fikirmahsulleriofisi.blogspot.com/2010/07/osmanl-yahudileri-ve-hosgoru.html

http://fikirmahsulleriofisi.blogspot.com/2010/07/osmanl-yahudileri-ve-hosgor-iki.html

http://fikirmahsulleriofisi.blogspot.com/2010/07/osmanl-yahudileri-ve-hosgoru-uc.html

http://fikirmahsulleriofisi.blogspot.com/2010/07/osmanl-yahudileri-ve-hosgoru-dort.html

http://fikirmahsulleriofisi.blogspot.com/2010/07/osmanl-yahudileri-ve-hosgoru-bes.html

http://fikirmahsulleriofisi.blogspot.com/2010/07/osmanl-yahudileri-ve-hosgoru-alt.html

http://fikirmahsulleriofisi.blogspot.com/2010/08/osmanl-yahudileri-ve-hosgoru-yedi.html

Eksen tartışması üzerine I-IV   - Tülin Daloğlu        

http://www.hasturktv.com/yazarlar/483.htm