Mantra

Riva ŞALHON Köşe Yazısı
4 Ağustos 2010 Çarşamba

Bir konu vardır kafanızda. Yıllar öncesinden, sonuçlanmamış... Büyük ihtimalle bir sonuca bağlansaydı kafayı meşgul etmesi bitecekti… Bazen keyif bazen keder veren bir konu. Öyle ki üzerine zaman geçse de ister istemez günde bir iki kere döndüğünüz. Adeta zaman aşımına uğramayan. Aklınıza uğramadığı gün geçmeyen. Uzunca bir konferans dinlerken, ait olmadığınız bir ortamı savuşturmaya çalışırken, elinizdeki yükü çaresizce çekiştirirken, uçak transferini yakalamaya çalışırken, hatta büyük ihtimalle büyük mutluluk anlarında bile... Zihin kayar,  vücut da zihni takip eder…

Yıllar geçtikçe, içerik şiddetini yitirir, her seferinde konunun bütünü beyine üşüşmez. Ancak konu başlığı ağza yapışmıştır. O söz öbeği insanın ağzında bir mırıltıya, bir ‘dalınç’a dönüşür. Güncel heyecanların yatışmasına ve zihnin daha sakin ve odaklanabilir hale gelmesine yarayan bir meditasyon aracı oluverir. Kelimeler istem dışı, ağızda bir mırıltıya veya sessiz bir şiire dönüşür...  O kelimeler içeriğinden ayrılsa bile beyinde bir arınmaya yol açar. Bazıları için bu bir duadır, bazısı için bir isim, bazısı için bir küfür, bazısı için bir denklem. Hatırlıyorum Stephan Zweig’in ‘Satranç’ adlı kısa romanında, tamamen dünyadan soyutlanmış olarak tutuklu bulunan ana karakter, gizlice elde ettiği bir satranç kitabını kafasında sürekli oynatarak akıl sağlığını korumaya çalışıyordu.

Amatörce herkesin yaptığı bir şey bu sanırım: Benliğin merkezini ve fırtınanın göbeğindeki sakin noktayı bulma çabası. Özellikle çaresiz bir durum içerisinde aklı korumak için…

Meğer Uzakdoğu meditasyon tekniklerinin bir türüymüş mantra belirlemek. Bunu kurslara giderek veya internette araştırarak yapanlar daha iyi bilir. Ancak herkes aslında bunu yapıyor. Zihni sürekli istemsizce kendine çeken o kelimelerin insan üzerinde bir etkisi var. Bizi olduğumuz kişi olarak her gün tekrar tarif ediyorlar. En mutlu ana endişe katabiliyorlar. En anlamsız anları değerli hale getirebiliyorlar. Neyi yaşarsa yaşasın insan, mantrası tersini de ona yaşatabilecek gizli bir güç taşıyor.

Yıllar geçiyor dilimizin ucundaki geçmişimizle.  Büyüyoruz, değişiyoruz mantramızı geveleyerek geçen süre boyunca. Bir bakıyoruz ki bazen söverek bazen severek tekrarlayıp durduğumuz konuyu aslında hep geri çağırmışız. Onunla tekrar yüzleşeceğimiz ana hazırlık yapmışız. Bizi oluşturmasına izin vermişiz.

Meditasyon aracına dönüşmüş olan mantranın kişi üzerindeki etkisini fark etmek gerek. Bence aynı kelimelerin bile etkisi kişiden kişiye değişir. Birinde gevşeme, rahatlama yaratırken diğerinde yetersizlik hissi ve kendini geliştirme arzusu yaratabilir.

Kısacası, neyi dilinize doladığınıza dikkat edin… Hiçbir anlamı kalmamış gibi yüzeysel bir hal aldıysa bile gündeminize her gün defalarca davet ettiğiniz bir olgu eninde sonunda tekrar hayatın bir parçası olmaya adaydır... Bilinçsizce başlayan bu odaklanma aracı insanı bazen huzurlu bazen de erinçsiz hale getirebilir.

Yol yakınken mantranızı değiştirin. Ya da tekrar yüzleşme gününe kadar onu sevin… O gün geldiğinde ona aydınlık bir yüzle ‘hoş geldin’ diyebilmek için…