Kudüs için

ABD hükümeti ve Netanyahu hükümetinin Kudüs’ün doğusunda kurulması planlanan 1600 konut konusundaki geriliminin ardından, Nobel Ödüllü ünlü yazar ve Holokost kurtulanı Elie Wiesel, Kudüs hakkındaki fikirlerini ifade edebilmek için ABD’nin önde gelen gazetelerine tam sayfa ilanlar verdi

Joelle PİNTO Diğer
21 Temmuz 2010 Çarşamba

ABD Başkanı Barack Obama’nın Kudüs’te başlanan inşayı durdurma talebinin ardından, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Obama Hükümeti’ne sorununu anlatabilmesi için ülkenin en saygıdeğer yazarlarından Elie Wiesel’a danışmıştı. Wiesel’in The International Herald Tribune, The Washington Post ve The Wall Street Journal’a 16 Nisan 2010’da, The New York Times Gazetesi’ne ise 18 Nisan 2010’da verdiği ilanlar Kudüs’ün dünyanın Yahudi ruhani başkenti olması gerektiğini, üzüntü ve acının değil, inanç ve umudun sembolü olması gerektiğini belirtiyordu.  ABD’nin saygın gazetelerinde yayınlanan  ‘Kudüs için’ adlı ilan aşağıdaki gibi:

 

“Kaçınılmazdı;

Kudüs’ün tekrar politik tartışmaların ve uluslararası fırtınaların merkezi olması kaçınılmazdı. 

Yeni ve eski gerilimler rahatsız edici bir hızla yüz üstüne çıkıyor. On yedi kere yıkılmış ve on yedi kere yeniden inşa edilmiş, hâlâ silahlı çatışmaya sebep olabilecek diplomatik yüzleşmelerin ortasında. Ne Atina, ne de Roma bu kadar çok tutku uyandırmadı.

Benim için, olduğum Yahudi için, Kudüs politikanın üstündedir. 

Kudüs’ten altı yüz kere Kutsal Kitap’ta bahsedilmiş, tek bir kere bile Kuran-ı Kerim’de bahsedilmemiştir. Kudüs’ün Yahudi tarihindeki varlığına karşı konulamaz.

Yahudi tarihinde, Kudüs’e geri dönme arzumuzu ifade eden duadan daha etkileyici bir dua bulunamaz. Çoğu din bilimciye göre bu, Yahudi tarihi, çoğu şaire göre ise bir ilham kaynağıdır. 

O Yahudi insanlarına aittir ve bir şehirden çok daha fazladır; o bir Yahudi ile diğerini anlatılması zor bir biçimde bağlar. 

Bir Yahudi Kudüs’ü ilk defa ziyaret ettiğinde, bu ilk kere değildir, bu bir eve geliştir.  Duyduğum ilk şarkı annemin Kudüs için ve Kudüs hakkında olan ninnisi idi. Onun üzüntü ve neşesi kolektif belleğimizin bir parçasıdır.

Kral David Kudüs’ü başkent yaptığından beri, Yahudiler onun duvarları arasında iki ara ile yaşadı; Romen istilacılarının şehre giriş çıkışı yasakladığında ve Ürdün işgali altındayken, Yahudilerin ülkelerine bakılmaksızın, eski Yahudi mahallesine girmeleri ve duvarda meditasyon ve dua etmeleri yasaklandığı zaman (Süleyman Tapınağı’nın son kalıntılarında).  

Bunu hatırlamak önemlidir; eğer Ürdün İsrail’e karşı olan savaşta Mısır ve Suriye’ye katılmasaydı, eski Kudüs şehri hâlâ Arap olurdu. Açıkça, Yahudiler Kudüs için ölmeye hazırken, Kudüs için öldürmeyeceklerdi. 

Bugün, tarihte ilk defa Yahudiler, Hıristiyanlar ve Müslümanların hepsi serbestçe kendi ibadet yerlerine dua edebiliyorlar. Ve bazı medya raporlarının aksine, Yahudiler, Hıristiyanlar ve Müslümanlar evlerini şehrin herhangi bir yerinde inşa edebilirler. Kudüs konusundaki ızdırap emlak hakkında değil, hatıralar hakkındadır.

Çözüm nedir? Baskı bir çözüm oluşturmayacaktır. 

Bir çözüm var mı? Olmalıdır, olacaktır. 

Neden en karışık ve hassas problemi zamanından önce ele alıyoruz?  Neden İsrail ve Filistinli toplumlarının güvenli bir atmosferde bir arada yaşayabilmeleri için yollar bulmamıza izin verecek ilk adımları atmıyoruz? Neden en zor ve en hassas meseleyi o zamana bırakmıyoruz?

Kudüs dünyanın Yahudi ruhani başkenti kalmalıdır, üzüntü ve acının sembolü değil, güven ve ümidin sembolü olmalıdır.  Bratslavlu Rav Nahman’ın dediği gibi; ‘Bu dünyadaki her şeyin kalbi vardır, kalbin kendisinin de kendi kalbi vardır.’

Kudüs kalbimizin kalbi, ruhumuzun ruhudur.”