Aldatmak

Riva ŞALHON Köşe Yazısı
17 Şubat 2010 Çarşamba

Başlık, eminim Ahmet Altan’ın 2002’de yazdığı deli saçması romanda bahsettiği tür bir aldatma üzerine bir yazı çağrıştırıyor. Ne de olsa, o eylem, dünya yüzünde pek çok bağlamda karşımıza çıkan ‘kandırma ve yanıltma’ durumlarına verilen genel adı daraltıp patentini üzerine alacak kadar kelimeyi sahipleniyor.  Pek çok kişi o eylemi soyluca bertaraf ettiği için kendini aldatmanın her şeklinden arınmış hissediyor. Ama bana kalırsa soyutladıkları porsiyon, aldatmanın genel tarifinin küçücük bir bölümü, aldatma, hayatın içinde…

Örneğin büyükler çocukları yanıltmaktan zevk alıyorlar. Yanıltmanın gerekli olduğunu düşünüyorlar, ne de olsa her şey çocuklara anlatılamaz. Ama bundan keyif de duyuyorlar. Çocuklar da hızlıca bunu keşfedip  kendileri de bu yanıltma ve gerçekten uzaklaşma sarmalının bir parçası oluyorlar. Pek çok spor dalında da aldatma var. Ve bu yasak bile değil, teknikleri aylarca çalışılarak geliştiriliyor. Örneğin basketbolda eminim en iyi topu saklama ve rakibi kandırma üzerine kitap bile vardır.

Ben eşit donanımlı ve beklentili insanların birbirini aldatmasını bir kenara bırakıp sadece kendisini düşünen ve yaşamdan kuralsızca maksimum fayda sağlamaya çalışan kafalardaki türe yoğunlaşmak istiyorum.

Aldatmadaki en büyük faktör bilgi eksikliği. Gizlemek, aldatmanın ilk adımı.

Bir insana öğrendiği taktirde hareketlerini değiştirmesine neden olacak bir bilgiyi söylemeyerek de onu aldatmış oluyoruz.. Giz, aslında hayattaki en sıradan şey. Hatta en çok yinelenen ve herkese özgü olan bir şey.. Kundera’nın ‘Kimlik’ adında bir romanı vardı. Romandaki kadın karaktere hayranlık dolu imzasız mektuplar geliyordu.  Kadın, giyimine kuşamına dikkat etmeye başlıyor, ve yazanın kim olduğunu tahmin etmeye çalışıyordu. Bunları aşık olduğu sevgilisinden gizleyerek kendince bir serüven yaratıyordu. Ancak bilmediği şey, zaten o mektupları yazan kişinin, onun hayata biraz daha tutkulu yaklaşmasını isteyen erkek arkadaşı olduğuydu... Gizlilik bu küçük oyunu gereğinden daha önemli bir hale sokmuştu. Gizlenen şeyin boyutu, çoğu zaman maksadını aşıyor, bilgiden mahrum kalan taraf kendini aldatılmış hissediyor.

Aldatmanın ikinci aşaması ise temel konudan uzaklaşarak ve gündem değiştirerek farklı şeylere işaret etmek. Aklıma ‘Aklı Havada’ filmindeki güler yüzlü G. Clooney’in işten çıkartılan memurlara aslında bunun nasıl da güzel bir fırsat olduğu ile ilgili çektiği söylevler geliyor. Gündem değiştirmek  karşı tarafın yeni edindiği bilgi karşısında tepki vermesini ötelemekten başka bir işe yaramıyor aslında. Seyahatte olan anneden çocuğunun hastalandığını gizlemek gibi..Insan bunu yaparken ulvi bir iyilik ve koruma dürtüsü güdüyor gibi görünse de genelde asıl çaba, sonuçları ötelemek ve herkes için en elverişli ortamı sürdürmek… Yani aslında aldatmak, aklınıza gelen her şekliyle,  karşıdakini ‘asıl olan biten haricinde’ bir şeye inandırmak..

İnsanın kendini aldatması ise bana kalırsa en sevimli olanı. Ve en olumluya dönüşebilecek olanı. Çoğu kişisel yardım kitapları ve yaşam koçları  ‘Olmak istediğiniz kişiye dönüşebilirsiniz. Öncelikle kendinizi inandırın’ gibi azim mesajları vermez mi? İnsanın kendini aldatması için öncelikle kendi benliği üzerinde çok doğru bir fikri olmasi gerekiyor. Kısacası aldatabilmek için kendini çok iyi tanımasi gerekiyor. Bu durumda ben, kendimi kandırarak benliğimden bir şeyleri öteleyebiliyorsam, ve bu beni beni daha olumlu ve mutlu hale getiriyorsa, benim kendimi aldatmaya bir itirazım yok..