İKSV Salon’da Ladino rüzgârı: YASMİN LEVY

‘Naci en Alamo’ ve ‘La Allegria’ gibi şarkılarla dünyanın ilgisini toplayan Yasmin Levy, İstanbullu hayranlarıyla bir kez daha buluştu.  İKSV’nin yeni mekânı SALON’da müthiş bir konser veren Kudüs doğumlu Yasmin Levy küçük yaşta kaybettiği babası İshak Levy’nin yapmış olduğu Sefarad müziği araştırmalarından yararlanarak, kendinden kattığı özgün öğelerle Ladino müziğine yeni bir soluk getirdi.

Aylin YENGİN Yaşam
27 Ocak 2010 Çarşamba

Alçakgönüllü olduğu kadar güzel de olan bu genç sanatçıyla  konser öncesi, kaldığı Tünel Residence’ta görüşme imkânım oldu

Şarkılarınızı İngilizce ya da İspanyolcaya kıyasla dünyada çok az insan tarafından konuşulan Ladino dilinde söylediğiniz halde, biletleriniz satışa çıktığı ilk gün tükendi. Bu kadar ünlü olmayı ve şarkılarınızı bu denli evrenselleştirmeyi nasıl başardınız?

İnanın bunu duymak beni çok heyecanlandırıyor, çok duygulanıyorum. Evet, Ladino dünyada yalnızca 150.000 kişi tarafından konuşuluyor. Sanırım benim başarım, farklı müzik türlerini bir araya getirmemden kaynaklanıyor. Benim müziğimde, bir Türk Osmanlı ezgilerini, bir İspanyol İspanyol müziğinin etkisini, bir Arap ise kendi tınısını bulabiliyor. Öylesine bir karışım yapıyorum ki, herkes kendi dünyasından bir parçaya rastlıyor. Ve bu da müziğin gücü! Müziğin insanları kaynaştırma başarısı olduğuna inanıyorum. Birlikte neşelenip, birlikte hüzünlendiğimiz bir araç, müzik! La Allegria adlı şarkımı dinlerken “Bu dünyada tek başına olmadıklarını” hisseden dinleyicilerim var. Onlara hüznü, duygularımı yansıtabiliyorsam ne mutlu bana…

Bu konuda çok başarılısınız…

Bu bana Tanrı’nın bir lütfu. Bana ait bir başarı değil, ben sadece bir aracıyım! Çok fazla düşünmüyorum aslında, sadece hissettiklerimi dile getiriyorum. Çünkü biliyorum ki, yüreğinizden gelen duygular, doğrudan karşınızdakinin yüreğine işler. Yeni bir şarkı yazdığımda insanlar bana “Nasıl yazıyorsun?” diye soruyorlar. Oysa bunları yazan ben değilim. Şansa, Tanrı’da faks numaram var, bana bu şarkıları gönderiyor.

İsrail doğumlusunuz. Ladino’yu nerede öğrendiniz?

Ladino’yu konuşamıyorum maalesef, yalnızca anlıyorum. İspanyolca konuşuyorum ve bu iki dilin benzerliklerinden faydalanıyorum. Babam Ladino konuşurdu, ama ben henüz bir yaşındayken vefat etti. Kendimi Ladino’ya hep çok yakın hissettim. Mesela İbranice konuştuğum halde İbranice şarkılar söylemiyorum.

Yahudi dinleyicilerinizin sayısı daha mı fazla?

Müzik kariyerime başladığım zaman menajerime ve müzisyen olan eşime şarkılarımın Yahudi toplumunun gettolarında sıkışıp kalmasını istemediğimi, kitlelere ulaşmasını arzuladığımı onu evrenselleştirmek istediğimi söyledim. Bizler sınırlı bir nüfusu olan bir toplumuz, ama müzik öyle olmamalı… Müzik tüm evren için, tüm insanlar içindir! Herkesin inancına saygım sonsuz, ama ben belli bir dine değil, tüm insanlara seslenen bir müzisyenim.

Dinleyicileriniz İngilizce şarkılar söylemeniz konusunda ısrar ediyorlar mı?

Ladino şarkılar söylemeyi bir misyon olarak görüyorum aslında, çünkü bu dili kaybetmek üzereyiz, birkaç nesil sonra hiç konuşanı kalmayacak. Bir dil konuşulmazsa, ölmeye mahkûmdur. Bir sanatçı olarak bu Ladino’yu dinleyicilerimle paylaşmak benim için çok önemli. Şarkılarımı bu dilde yorumlarken kendimi çok rahat hissediyorum. İngilizce söylemeyi düşünmüyorum… Şarkılarıma başlamadan önce seyircilere sözlerin ne anlama geldiğini anlatmaya özen gösteriyorum. İngilizce söylersem beni ben yapan o büyüyü yitireceğime inanıyorum.

2-16 Ocak tarihleri arasında İsrail turnesindeydiniz. Nasıl geçti?

Evet, tam on konser verdik ve muhteşemdi. Bütün biletler önceden satılmıştı. 33 müzisyenden oluşan bir orkestra ile sahne aldım. Hayatımın en güzel deneyimlerinden biriydi… Genelde sürekli turnede olduğum için İsrail’de fazla konser verme şansım olmuyor. Açıkçası orada bu kadar geniş bir seyirci kitlem olduğunu görmek beni çok sevindirdi.

Yeni çıkan albümünüz hakkında bize biraz bilgi verir misiniz?

Sentir… Hayatımın albümü oldu! Sanatçılar bunu her albümleri için söyler, biliyorum – üstelik tüm albümlerim benim çocuklarım gibidir – ama bu albümde çok özel bir şey oldu. Ben Kasım 2008’de tam anlamıyla bir ‘şarkıcı’ olduğumu düşünüyorum – yani tam on yıl şarkı söyledikten ve üç albüm çıkarttıktan sonra. Almanya’da bir konser sırasında, bir anda hem fiziksel, hem de zihinsel bir uyanış yaşadım. Kendi kendime: “İşte şu anda gerçek bir şarkıcı oldun!” dedim. Ve ondan sonra bu albümü yaptım…

Sentir’i diğerlerinden ayıran özellik...

Bu albümü yapmadan önce pek çok hayalim vardı ve hepsini gerçekleştirdim. Öncelikle hayranı olduğum Yunan Şarkıcı Eleni Vitali ile birlikte şarkı söyledim. Ardından babamın 50 sene öncesinde kaydetmiş olduğu sesiyle bir düet yaptım. Onunla şarkı söylemekten öyle çok çekiniyordum ki… Utanıyordum aslında, çünkü ben babamın küçük kızı olarak kaldım hep. Son olarak da, hayatımın şarkıcısı, inanılmaz bir sesi olan Antonio Molina’nın (Monica Molina’nın babası) bir şarkısını seslendirdim.

Hangi müzik aletlerini çalıyorsunuz?

Sadece piyano eğitimi aldım ve piyano çalıyorum. Ama müzik kulağım çok iyi olduğundan üflemeli çalgıları da çalabiliyorum.

Türkiye’ye ikinci gelişiniz. Türkiye’ye bakış açınız nasıl?

Aslında bu İstanbul’a üçüncü gelişim. İlk kez, bundan dokuz yıl önce özel bir konser için gelmiştim. Bu dokuz sene içinde Türkiye’deki hayran sayım müthiş ölçüde arttı. Sanırım İbrahim Tatlıses’in programına çıkmamın da bunda büyük payı var. Türkiye benim için çok büyük bir anlam ifade ediyor, özellikle de babamın Manisa’da doğmuş olmasından ötürü. Burası benim anavatanım, ailem gibi.

Türkiye-İsrail ilişkileri hakkında görüşünüzü alabilir miyiz?

Buraya gelirken, yakınlarım bana “Türkiye’ye gitmekten korkmuyor musun?” diye sordu. Oysa buraya gelmek bana korku değil, gurur veriyor. Yahudiler bundan 500 küsur yıl önce İspanya’dan kovulduklarında, Osmanlı İmparatorluğu onlara kucak açtı. Bu asla unutulacak bir şey değil. Aradaki bu anlaşmazlığın yalnızca politik bir süreç olduğuna inanıyorum. İnsanların yüreğindeki sevgiyi hiç kimse değiştiremez, İsrailliler Türkleri çok seviyor. Ve benim insanlara inancım var, akıllı davranacaklarına, bu pürüzleri ortadan kaldıracaklarına güveniyorum. Ve bir müzisyen olarak buna ufacık bir katkım olabilirse, ne mutlu bana…

Turnenizde, sırada hangi ülke var?

İki aylık bir turnemiz var. Bütün Avrupa’yı kapsayan bir turne. İstanbul’dan sonra Fransa’ya gidiyoruz, sonra İngiltere’ye.

Müzik tarzınızı değiştirmeyi düşünüyor musunuz, yoksa bir ‘folk’ sanatçısı olmaktan memnun musunuz?

Bu soruya cevap vermek yanlış bence, çünkü yanıtım her ne olursa olsun kendimi kısıtlamış olacağım. Oysa ben kendime sınır koymak istemiyorum. Sadece sevdiğim işi yapmak ve başarılı olmak istiyorum…KONSERDEN notlar:

Seyircilerle çok sıcak bir iletişim içindeydi. Konserin bir yerinde, Türkçe olarak, “sizler benim ailemsiniz,” dedi.

• Bir İngiliz, bir Hintli, bir İskoç, bir İranlı ve bir İsrailli’den (eşi) oluşan orkestra çok başarılıydı.

Konser için Türkiye’ye gelen annesi ile birlikte Adio Kerida şarkısını seslendirdi.

• Her şarkısının bir hikâyesi var ve Ladino bilmeyenler için şarkı öncesi sözleri İngilizce açıkladı.

• Türkiye-İsrail ilişkileri konusunda gerçek bir kültür elçisi görevi üstlendi.

Yeni albümü Sentir’de yer alan ve babasının bir LP’den kayıt edilmiş sesi ile yaptığı düeti seslendirdi.

Yasmin Levy, tarihin büyüsüyle yüklü Sefarad müziğini Endülüs flamenkosu, Ortadoğu ve Anadolu müzik geleneği ve kendi güncel deneyimleriyle birleştirdiği şarkılarını dinleyenlerin kalbine işleyen bir şekilde söylemeyi sürdürüyor…