Onun bunun peşinden kendimizden oluyoruz…

Ester YANNİER Köşe Yazısı
23 Aralık 2009 Çarşamba

(Giriş) Bu yazıyı en yakın arkadaşımın siparişi üzerine yazdım... Facebook’tan bir gönderi, bir arkadaşımızı duygulandırmış hatta ağlatmış. Bunun üzerine yakın arkadaşım, ağlamasının arkasında yatan nedeni sorgulamasını salık verdi.  Yazışmalar üzerine ona verdiğim  “Onun bunun peşinden, kendimizden oluyoruz…” yanıtıma “hadi bu haftaki yazının başlığı bu olsun”  dedi…  Onu mu kıracağım, arkadaşlığımız 35 yılı geride bırakmış ne de olsa…

 Önce ağlama konusunu irdeleyelim…

(Gelişme)  Hayatımızın her evresinde, farklı konularda eğitimimiz devam eder. Doğduğumuz andan itibaren temel ihtiyaçlarımızı gidermeyi öğreniriz. Ağladığımızda, annemizin bizi doyuracağını veya  bizi rahatsız eden bedenimizin alt kısmında bulunan paketi değiştireceğini öğrenir, annemize de öğretiriz. Yapmamız gereken ağlamak… İlerleyen yıllarda öğretiler, devam eder… Ağlayınca, ama çook ağlayınca henüz alınması düşünülmeyen oyuncağa kavuşuruz. Anahtar hareket, yine ağlamak…  Okulda olduğumuz yıllarda, ağlamaklı/üzüntülü bir suratın, öğretmenlerin üstünde de etkisi olduğunu ayırtına varırız.  Ağlamak başarı getirir… Yıllar geçer ağlamanın hayatımız üzerindeki önemli, “her kapıyı açar” etkisi aklımızın bir köşesinde hep bulunur... Gerektiği anlarda başarılı bir şekilde kendini gösterir… Bazen “Üfff! Başlayacak yine ağlamaya uğraşamam” gibi kişilerin tepkisi değişse de, O sonuca giden her yol mubahtır hesabı devam ederiz yolumuza…

 Ancak her zaman timsah gözyaşları dökmeyiz. Bazen de yüreğimizin taa derininden koparcasına çıkar, tutamazsın kendinden akar gider… Yufka yürekliler bilir bu durumu, diğerleri ise anlam veremez bir türlü ‘yalandır, karşındakini ele geçirmek için kullanılan bir yol’ olarak görürse de boş verin siz yolunuza devam edin… Duygularınızı yüzde yüz yaşamanın keyfini çıkarın…

Sevgili arkadaşım, ağlamakla ilgili görüşlerim böyle… Bilirsin kolay ağlarım; üstelik ağlamak güzeldir, gülmenin kardeşidir…  

****

Şimdi başlığı oluşturan cümleme gelelim… Öğrenmek dedik ya.. Evde, okulda, iş yerinde birçok konuda eğitimimiz devam eder. Bazen toplumun sunduğu öğretilerle yetinmeyiz, kendimizi geliştirme yolunda bilinçli eğitim alırız.

–Modadır ya.. Bu eğitimlere çevremizden birilerini de götürmeyi ihmal etmeyiz, önemli olan halka genişlesin-  aldığımız dersler doğrultusunda her şeyin bir anlamı vardır. “Başım ağrıyor” yanıt ‘kendinle ilgili sorunları hallet geçsin’dir; “neden hep benim başıma geliyor”  yanıt “ korkularını çağırıyorsun” dur… Zamanla her hareketin altında bir mesaj aramaktan, en önemli dersi “carpe diem”i yani günü yakalamayı kaçırıyoruz. Ya anlamını arayacağım- yakalayacağım, ya da anı yaşayacağım… Ne zor şeymiş bilinçli yaşamak… Ay sıkıldım! Ninem gibi yaşamak istiyorum. Başım ağrıdığında “ilaç al geçsin” diyecek birine ihtiyacım var… Geçmişin de,  geleceğin de, şu anın da güzelliklerini, acısını vs tüm duygularını yaşamak istiyorum… Her adımımın, her düşüncemin, her hareketimin arkasında/önünde, sağında /solunda bir şeyler aramaktan ve aranmasından sıkıldım… Sohbetlerimiz de değişti, her şeyi biliriz, her konuda bir fikrimiz vardır… Hatta fikirden fazlasına sahibizdir, öğrendiğimiz bilgileri azıcık da kitaplarla desteklemişsek uzman bile sayanlarımız vardır kendini…  Ne yani insanın duygularını çözümlemek bu kadar kolay mı? Kolaysa gel de çöz…

Canım arkadaşım, bildiğin gibi bu tür öğretilere karşı değilim, eğitim de aldım kitaplar da okudum. Ama ne derler bilirsin “fala inanma, falsız da kalma”. İşte o hesap benimkisi…

(Sonuç- tabii benim sonucum )Onun bunun peşinden, kendimden oluyorum…   Biraz da ninem gibi yaşamak istiyorum… Felsefe yapmak zorunda bırakılmadan, şık laflarla kimsenin gözünü boyamaya çalışmadan…