“HI-FI” SES VE GÖRÜNTÜ tutkusundan vazgeçemeyenlere…

İlk üç sayısı ile büyük ilgi toplayan İngiltere kökenli Home Cinema & Hi-Fi Choice Dergisi Editörü Erkan Kohen ile dergi ve Türkiye’deki ev sineması ve müzik sistemlerine olan ilgi üzerine söyleştik

Işık Sivil KARAKOÇ Yaşam
22 Temmuz 2009 Çarşamba

Dergilerin birer birer kapandığı veya küçülmeye gittiği bir dönemde, Home Cinema  & Hi-Fi Choice adlı yeni bir dergi raflarda yerini aldı. Orijinali İngiliz olan bu dergiyi incelediğinizde, derginin ses ve görüntü sistemlerine gönül vermiş bir ekip tarafından çıkartıldığı fark ediliyor. Dergiyi daha iyi tanımak adına dergi editörü Erkan Kohen ile internet üzerinden bir söyleşi gerçekleştirdik.

 Öncelikli olarak bize kendinizden bahsedebilir misiniz? Ev sineması ve müzik sistemlerine olan ilginiz ne zaman başladı ve gelişti?

Çok küçük yaşlarımdan başlayan elektronik merakı ve müzik tutkusu bugünlere kadar geldi ve mesleğim oldu. Ailemin müziğe olan merakının bana da geçtiğini söyleyebilirim. Daha ilk makara teypler yurt dışında piyasa çıktığı dönemde biz de bir adet almıştık ve 70’li yıllarda evimizde oldukça gelişmiş bir ses sistemi mevcuttu. Müzik ve görüntü sistemlerine olan ilgim her zaman canlı kaldı. 90’lı yıllarda tekstil işi ile uğraşıyordum fakat yaptığım iş beni manevi yönden hiç tatmin etmiyordu. Kendime “Neden tutkumu iş olarak yapmıyorum?” diye sordum ve böylelikle bu sektöre adım atmış oldum. İlk olarak, büyük bir ithalatçı firma ile birlikte Ulus’ta büyük bir “showroom” açtık. Sekiz adet firmanın distribütörü olarak gerçekten güzel işler yaptık fakat 2000’lerdeki dolar devalüasyonu bizi çok geriletti. Haftada 2–3 sistem satarken bu 3–4 ayda bir sisteme düştü ve tabi ki sonuç olarak şirketi kapatma yoluna girdik. Daha sonra kendi başıma aynı bölge de küçük bir yer açtım ve piyasa eksik olan ‘enstalasyon’ işine girdim. İthalatçı firmalar enstalasyon konusunda oldukça etkisizler ve ben de bu alandaki açığı kapatmaya çalıştım. Enstalasyonu kısaca, müşterinin zevkine, bütçesine ve mekanın özelliğine göre gerekli sistem kurulumunun yapılması olarak özetleyebiliriz. Bunu yaparken de tabi ki bilgi ve tecrübenin katkısı da oldukça önemli. Bir çeşit mimar gibi halen bu işi sürdürmekteyim.

 İngiliz Home Cinema  & Hi-Fi Choice Dergisi’nin Türkiye’deki yayın hakkını alınması macerasını anlatır mısınız?  Dergiler bir bir kapanırken, kriz ortamında bu tür bir projeye başlamaya nasıl karar verdiniz?

Bu konuda bir açık olduğunu fark ettik. Ülkemiz insanı gerçekten elektroniğe çok meraklı ve son dönemde ev sinemasına olan ilgi de oldukça fazla. Biz de bundan güç alarak konusunda lider olan Home Cinema Choice ve Hi-Fi Choice dergileri ile anlaşma yaparak yayın hayatımıza başladık. Hi-Fi Choice biraz daha bilinçli okurlara hitap ediyor. Home Cinema ise işin eğlence yanı diyebiliriz. İyi bir müzik sistemi için şartları ve tabi ki bütçeleri de zorlamak gerekiyor.

HCC Türkçe yayınlanan diğer teknoloji dergileri ile karşılaştırıldığında ses ve görüntü sistemleri konusunda ciddi teknik bilgi veren bir dergi. “Audiofil” tipi ürünleri sanırım Türkiye’de bulmak da çok kolay değil. Bunun derginin okunurluğu için bir dezavantaj olduğunu düşünüyor musunuz?

Hayır, düşünmüyorum çünkü bu konuda oldukça fazla ithalatçı var. Eskiden gerçekten iyi ve yeni bir ürünü ülkemizde tedarik etmek oldukça zordu ama günümüzde değil. Gelişen teknolojileri çok yakından takip edebiliyoruz artık.

 Dergi olarak okur görüşlerine ve sorularına büyük önem verdiğiniz anlaşılıyor. Dergi olarak okuyucu ile olan “etkileşimli” ilişkiyi artırmak için ne gibi projeleriniz var?  Derginin orijinalindeki web sitesi gibi Türkçe web sitesi açmayı düşünüyor musunuz?

İlerde ikinci el konusunda bazı çalışmalarımız olacak. Okurlarımızın satmak istedikleri ürünleri dergimiz içindeki ayrı bir bölümde yayınlamayı düşünüyoruz. Web sitesi ise yakında hayata geçecek.

 Sadece ilk üç sayısı yayınlanan dergiye olan ilgiden memnun musunuz? Size gelen okur mektuplarından yola çıkarak sizce Türkiye’de ev sinema sistemleri kullanımı konusunda hangi aşamadayız?

Günümüz koşullarında yaşanan ekonomik sıkıntılara rağmen, dergimize olan talep beklediğimizden oldukça yüksek gerçekleşti. Ev sinema sistemleri artık evlerimizin televizyon gibi ana ihtiyaçları arasına girdi. Çoğu insanın evinde ama küçük ama iddialı bir sistem var artık.  Öte yandan 2000’li yılların başında çok daha yüksek bütçeli sistemlere daha fazla rağbet olduğu da bir gerçek. Yaşanan krizler dolayısıyla ne yazık ki o sınıftaki ürünlere rağbet çok azaldı. Bu sadece ülkemiz değil tüm dünya için geçerli. Bunu fark eden üretici firmalar da politikalarını daha ucuz ve küçük sistemlere yöneltti. Şu anda büyük sistemler daha çok villa tipi evlerde oturan insanların ilgisini çekiyor ama itiraf etmeliyim ki gene de bütçeleri de olsa ev sinemasına ve ses sistemlerine daha az önem veriyorlar. Bizler de ses ve görüntü dünyasında alınabilecek zevklerin bir şekilde reklamını yapıyoruz.

 Türk ile İngiliz tüketici tercihlerini arasında ne gibi farklılıklar var?  Her gün farklı bir teknolojinin ön plana çıktığı ve alternatiflerin sürekli artığı günümüz koşullarında bir iki yıl sonra pişmanlık duymadan doğru seçimleri yapmak ne kadar mümkün?

İngilizlerin, tabi ki ekonomik anlamda bizden daha fazla imkânları olduğu söyleyebiliriz, diğer taraftan Türkiye’deki elektronik merakı gerçekten çok daha yüksek. Onlar bize göre daha bilinçli ve her yeni olanın daha iyi olmayacağını da biliyorlar. Örnek olarak 70’lerde üretilen x amfi veya hoparlörlerin kalitesine bugün sayılı firmalar ulaşabilmekte ama bu farkı algılayabilmek için belli bir kulak kültürü olması gerekiyor.  Şu an gelişmekte olan görüntü teknolojileri ve her yeni model bir eskisinden az ya da çok daha kaliteli ama ses için bu geçerli değil. LCD veya plazmayı ne kadar geç alırsanız o kadar iyisine sahip olabilirsiniz.

 Sizce 5–10 yıl içinde ne gibi eğilimler ön plana çıkacak? 

Aslında bir şeye ne kadar kolay sahip olursanız, ondan alacağınız psikolojik tatmin de o kadar az olacaktır. Düşünün eskiden plaklar vardı, çalmadan evvel tozu silinir ve itina ile plakçalara yerleştirilirdi. Şimdi tek bir düğmeye basarak her türlü müziğe istediğimiz an kavuşabiliyoruz. Aslında iki tür dinleyici var. Birincisi müziği fon olarak kullanan yani müzik çalarken aynı anda başka şeyler ile uğraşan. Bu tür kullanıcı için kaliteden çok ulaşılabilirlik önemlidir. İkinci tür ise müzik koyduğu zaman sadece ona odaklanır. Müziğin, melodinin, notaların coşkusuna kaptırır kendini. İşte bu ikinci tür tüketici ilerleyen zamanlarda gerçekten çok azalacak; pop müziğin sanatsal müziğe baskın çıktığı gibi. İnternet tabanlı görüntü teknolojileri oldukça çabuk ilerliyor.  Kısa bir zaman sonra herhangi bir DVD çalara da gerek kalmayacak, kullanıcı direk anlaşmalı olduğu bir web sitesinden dilediği filmi istediği zaman “çevrimiçi” seyredebilecek.