Bu günün küçükleri yarının büyükleri

Köşe Yazısı
5 Mayıs 2010 Çarşamba

Tana ESKİNAZİ ALALU


Gerçek rengimizi, gerçek sınırlarımızı deneyimlediğimizde inanılmaz bir coşku duyarız. Geçen ay sizinle bu hissi iyi tasvir ettiğini düşündüğüm bir hikâyeyi paylaştım. Hikâyede ışığı çok güçlü olan küçük bir kız kendini tanıyana ve ışığını yönlendireceği alanı keşfedene kadar, zorluklar yaşıyordu. Bu sürece tanıklık eden aile de bu süreç zarfında çok endişeleniyor ve nasıl davranacağını bilemiyordu.

Bu hafta ise yine bu hikâyeden esinlenerek zamanımızın altın çocukları ile ilgili düşüncelerimi paylaşmak, ışığı doğru kanalize edene kadar çocuğun yaşadığı zorlu deneyimlere bakmak, yine bu süreç zarfında anne ve babaların yaşadığı çelişkileri değinmek istiyorum. Tabi ki, bu süreç anne ve babalar için aynı zamanda kendilerine de baktıkları bir zaman oluyor ve kendi büyütülüş şekilleri ile çocuklarının büyütülüş şekillerini kıyaslıyorlar. Biraz da bu konunun  üzerinde durmak istiyorum.

Altın çocuk benzetmesini şöyle ele alalım; her insan bir değer, bir ışık ve altın gibi parlayabilme potansiyeline sahiptir. Herkesin özgün hünerleri ve özel kabiliyetleri vardır. Bu özgün yetenekler başkasına yardım etmek için veya insanlığın hayrına kullanıldığında inanılmaz bir coşku yaşanır. Işık en tabii şekilde ortaya koyulduğunda, ahengin gücüyle, neşe ve sevgiyle donanır ve insanların saygısını da kazanmamıza sebep olur.

Işığı doğru yönlendirene kadar birçok çocuk, farklı zorluklar yaşayabilir. Örneğin bir grup çocuk için ışığı bulmak, bir diğer grup çocuk için ışığı doğru kullanabilmek, bir üçüncü grup çocuk için ise parıltısını göstermeye cesaret edebilmek oldukça maceralı ve zor bir yolculuk olabilir.

Bazı çocuklar çekingendir, içe dönüktür veya ailesi tarafından yeterince alan verilmediği için renklerini gösteremez. Aşırı disiplinin ve otoritenin olduğu durumlarda kendini göstermeyen çocuk kendini unutabilir. Veya ikinci grup çocuk ışığının oldukça farkındadır, dışa dönük olduğundan bunu kolayca ortaya koyar ve alkışlanır. İlgiye ve göz kamaştırmaya alıştıkça bunu var oluşlarının temel merkezi haline getirebilir. Bu ilgiyi her alanda almak istediğinde kimi zaman arkadaşlarından, kimi zaman kardeşlerinden, kimi zaman büyüklerden tepki alabilir. O zaman küsebilir, canı acıyabilir, mutsuz olabilir. Işığını kontrol etmeyi öğrenene kadar ışığıyla çevrelerindekileri korkutabilir. Üçüncü grup çocuk ise renkleri çok belirginken ailedeki çok güçlü bir diğer renk tarafından bastırılabilir. Rengi bastırılan çocuk, bir süre sonra küsüp kendini kapatabilir veya var olabilmek için rengini olduğundan daha zayıf bir şekilde ortaya koyabilir.

Bu süreçte anne babalar da birçok çelişki yaşarlar. Bir taraftan çocuklarını çok sevmektedirler, diğer taraftan onlar için en iyisini yapmak istemektedirler. Asıl zorlanmalarının nedeni zamanımızın da ihtiyaçlarından kaynaklanmaktadır.

Zamanımızın en önemli liderlik özelliklerinden biri, kişinin kendini ortaya koyabilmesidir. Bilgiden ve yetenekten çok bunların nasıl ortaya koyulduğu oldukça önemli bir konu haline gelmiştir. Bu anlamda da kendine güvenen, kendini ortaya koyan, kendi ürettiklerini en güzel biçimde sunan kişi, en çok aranılan, dikkati çeken,  güvenilebilir, becerikli, vasıflarıyla ortaya çıkmaktadır. Kişinin kendine inanması başkalarının da o kadar o kişiye inanmasına sebep olmaktadır. ‘Kısacası kişi ne kadar parlarsa o kadar fark ediliyor’.Bunu bilen anne babalar çocuklarının bu liderlik özelliklerini desteklemek istiyorlar. Okullarda da çocuklara liderlik özelliklerini ortaya koymaları için birçok olanak sağlanıyor.

İşte çocuklarının bu özelliklere sahip olmalarını isteyen anne ve babalar bu dönemde kendi büyütülüş şeklini gözden geçiriyor. Onlar nasıl desteklenmişlerdi ve onlara nasıl sınır koyulmuştu? Peki,  büyütülüş şekilleri  ne kadar kendi işlerine yaramıştı? Gerçekten de geçen ayki hikâyede olduğu gibi çocuklar, onların canı ve ebeveynleri onlara gerçekten yardım etmek istiyorlar. Zamanımızın anne- babaları profesyonel yardım arayışına giriyorlar. Ancak yardım alırken de ne zaman, neyi yapacaklarını her zaman bilemeyebiliyorlar. Bu biraz  kendi ihtiyaçlarına sahip çıkma anlamında kendi zorlanmalarından da kaynaklanıyor.

Küçükken alıştığımız kalıplar, diğer insanlarla iletişim kurarken bizim işimize yaramayabiliyor. Biz yetişkinlerin hayatında da yer almak oldukça önemli bir konu olabiliyor. Kimi ailelerde baba çok önemli bir güç unsuru olabiliyor ve tüm ailenin ihtiyacı sadece ona göre ayarlanabiliyor. Veya annenin aşırı dominant olduğu durumda, çocuklarda kendilerine güvenme ve kendini ortaya koyma ile ilgili yaralanmalar yaşanabiliyor.

Tam tersi bir durum da söz konusu olabiliyor. Kadın modeli anne çok güçsüz olduğunda ailenin kızında, erkek modelinin sessiz ve kendini ortaya koymadığı durumda erkek çocuklarda kimlikleriyle ilgili, kendi gerçek renklerini bulmaları anlamında zorlanmalar yaşanabiliyor.

Peki, ne yapmak lazım? Çocuğa, kendinin iyi olduğu sahneyi vermek, onun güçlü tarafını ona yaşatmak çok önemlidir. Peki, anne babaya kendi iyi olduğu sahne verilmemişse, bunun sınırını nasıl bilecekler?

Anne baba da kendine o sahneyi yaşam süresi içinde kendine verebilmiş ve bunu sindirmiş ise, çocuğun da kendi rengini ve parlaklığını bulması çok daha kolay olacaktır. Bu nedenle bizim ebeveynler olarak yapacağımız şey önce kendimizle çalışmak. Büyükler ve yol gösterenler olarak, nerelerde,  ışığımızı nasıl kullandığımızın farkına varmamız çok önemli. Kendi ihtiyaçlarımıza saygı duymalıyız ki çocuklarımızın ihtiyaçlarına da saygı duyabilelim. Aile dinamiklerinin içinde kimin ışığı ne kadar etrafı aydınlatıyor, ne kadar diğerinin ışığını gölgede bırakıyor.

Unutmayın çocuklar modellerinden öğrenir.