İRAN KORKU İMPARATORLUĞU: nükleer tutku

İran’ın geliştirmekte olduğu nükleer teknoloji, birkaç yıl içerisinde nükleer silah sahibi olmasına ve bölgede birçok dengenin ve var olan bir parça huzurun altüst olmasına sebep olacak

Melih NAMER Diğer
28 Nisan 2010 Çarşamba

İran’ın temelini 1981 yılında attığı  ‘sivil hayata yönelik’ nükleer çalışmaları özellikle son 4-5 yılda gittikçe artan ve endişe uyandıran seviyelere ulaştı. Geçtiğimiz ay İran Atom Enerji Kurumu, santrifüj işlemlerinde ileri seviyeye geldiklerini ve uranyumu yüzde 20 oranında zenginleştirme kapasitesine eriştiklerini açıkladı. Komşu ülkeler başta olmak üzere tüm dünyada yeni bir huzursuzluk ve endişe dalgası yaratan İran yeni bir soğuk savaşın da kapısını araladı.

Gizli tesislerin keşfi

Sürgündeki İran Rejim Muhalifleri’nin 2002’de ortaya çıkarıp dünya kamuoyuna sunduğu İran’da bulunan gizli iki nükleer tesisin haberiyle tüm dikkatler bölgeye yöneldi. Bu tesisler ile İran, nükleer silahların ve reaktörlerin gereksinimi olan uranyum zenginleştirme adımı için gerekli altyapıyı sağlıyordu. Böylece İran’ın farklı bir ajandası olduğu ilk defa kabul görmeye başladı.

Sivil enerji için yeterli doğal gaz ve petrol rezervine rağmen nükleer enerji için 70’lerden beri İran’ın milyarlarca Dolar harcaması başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere uluslararası kamuoyundan tepki gördü. İran’ın başlattığı nükleer programda önemli bir kilometre taşı olan uranyum zenginleştirmede yüzde 20’ler seviyesine ancak bu sene ulaştı. Programın başladığı günden bugüne milyarlarca dolar kaynak ayırılan projeye rağmen 1 Kwh elektrik bile üretilip sivil kullanıma sunulmadı.

İran’da nükleer süreç

İran’ın nükleer enerji ile tanışması Şah dönemine rastlıyor. 1970’lerde ABD ve Avrupa Birliği’nin desteğiyle Tahran Üniversitesi’nde Nükleer Araştırma Fakültesi kuruldu. İran Devrimi ve Irak Savaşı dolayısıyla program on sene durdu. Programı devam ettirmek için Ukrayna, Fransa, Batı Almanya, Rusya ve Çin ile tesislerin kurulumu ve işletmek için gerekli altyapıyı sağlamak amacıyla anlaşmalar yapıldı.

ABD’nin engellemelerine rağmen İran, Çin üzerinden ‘Han’ kaçakçılık ağıyla gerekli teknolojiyi sağladı.

Nükleer silah üretimi ve İran

Nükleer enerjinin kaynağı olan Uranyum türevini elde etmek ciddi bir mühendislik ve teknolojik bilgi birikimi gerektirmektedir.  Gerekli maddeler doğada bulunmadığından dolayı, bir nevi mühendislik sürecinden geçerek yapay olarak elde edilmektedir. Süreç kaba tabirle ilk olarak uranyum bulunan yataklarda madencilik yapılması ile başlar. Çıkarılan uranyum içeren cevherler toplanır. Cevher işlenir ve gaz haline getirilir. Gaz halindeki cevher ise uranyumun zenginleştirilmesini (cevherde bulunan bir uranyum elementinin özüne inilmesi işlemi olarak düşünülebilir) sağlayan santrifüjlerde yakıt olarak kullanılır. Yüzde 20’ye kadar zenginleştirilen uranyum cevheri nükleer santraller için yeterliyken, yüzde 80-90 civarında zenginleştirilen uranyum nükleer başlıklarda kullanılabilmektedir. İran’ın bu konudaki gerekli bilgi birikimini Çin, Arjantin, kısmen Rusya ve daha sonra da kaçakçılardan temin ettiği Uluslararası Atom Enerji Kurumu (IAEA) tarafından tespit edildi.

Nükleer silah edinimi

Uranyumun zenginleştirilmesinin ardından, bu maddelerin nükleer zincir tepkimesiyle patlamasını sağlamak gerekiyor. Bunun için gerekli teknolojik altyapının izini süren IAEA, bazı bulgulara rastladı.

İran 1989’dan beri Han ağıyla (Çin’den Pakistan ve Libya’ya nükleer teknolojiyi yasadışı olarak aktaran ağ) elde ettiği numuneler üzerinde deneyler yapıyor. Uzmanlara göre nükleer silaha ulaşması için İran’ın sadece birkaç yılı kaldı.

Nükleer silah kontrolu ve ateşlenmesi

Üstte belirttiğimiz döngü tamamlansa dahi, nükleer başlığı etkili bir şekilde taşıyacak bir füze ve onu istenilen enlem ve boylama yönlendirecek bir kontrol sistemine ihtiyaç bulunmaktadır.

3 Şubat 2009’da Molla Devrimi’nin 30. yılında alçak yörüngeye oturttuğu Omid (Ümit) uydusu ile İran, nükleer başlık taşıyabilecek balistik füze konusundaki kapasitesini dünyaya ilan etti. Birkaç deneme sonrası istedikleri seviyeye geleceği açık olan İran bilindiği gibi Orta Seviye Menzilli Balistik Füzesi Şahab-3’ü uzun zamandır denemekteydi. Bu füzelerin menzili ise en son verilen bilgiler ışığında ~1,930 km’dir. (Türkiye’nin en batısından en doğusuna uzunluğu 1565 km’dir.) Ayrıca ICBM (Intercontinential Balistic Missile / Kıtalararası Balistik Füze) sınıfında yer alan füzelerden geliştirmekte olan İran sadece İsrail’i değil Avrupa’nın tüm doğusunu da tehdit etmektedir.

İRAN’IN NÜKLEER MACERASINDA

YARARLANDIĞI DEVLETLER

Şah döneminde Avrupa ve ABD ile iyi ilişkileri olan İran, sivil amaçlı nükleer araştırmalara başladığında bir tepki almadı. Avrupa’dan Fransa, İngiltere, Almanya gibi devletlerden yardım alırken ABD’den ayrıca teknoloji transferi yaptı. Şah’ın devrilmesiyle beraber kabul görmeyen Molla dikta rejiminin başa geçmesiyle gelişmiş ülkeler teknoloji ve malzeme tedariğini kesti. İran programa devam edebilmek amacıyla dünyanın diğer üvey kardeşleri olan Rusya ve Çin’den faydalandı. Özellikle Çin Halk Cumhuriyeti 1990’lı yılların ilk yarısının sonuna kadar etkili bir şekilde İran’a yardım etti.

İran nükleer anlamda bir ambargo altındadır. Elindeki planları gerçekleştirmek için ileri teknoloji içeren yüksek mühendislik ekipmanları, araçlarına ve malzemelerine ihtiyacı vardır. Trajikomik birşekilde İran tüm bu ihtiyaçlarını gene AB’den karşılamaktadır1.

Sivil inşaatlar ve projeler maskesiyle İran, İtalyan, Alman, Fransız, Avusturyalı şirketlerden ileri teknoloji ürünü araçları temin etti ve etmeyi sürdürüyor. Baraj inşasında kullanıldığı belirtilen bazı makineler yer altı tesislerinin inşasını sağlarken, baraj vs gibi sivil inşaatlar amacıyla tedarik edilen tüm ekipman, malzemelerde gene yer altı santrifüj vb. tesislerin inşası için kullanılmıştır. AB ülkelerindeki firmalar kandırılırken, BM’nin kullanacağı yaptırım kozunun daha etkin olması için sadece İran değil, tedarikçi firmaların da sorumluluk altına alınması gerekmektedir.

Tedârik aşaması çözülmesi gereken birçok sorunu beraberinde getiriyor. İran’ı nükleerden uzak tutma arzusundaki AB üyesi ülkelerin uluslararası etkinlikteki bazı büyük firmalarının en iyi müşterilerinden biri İran. Durum bu haldeyken yüklüce vergi geliri ve ülkelerine doğrudan zenginlik transferini – özellikle ekonomi bu kadar kırılganken – kesmek sıkıntı yaratıyor. AB ülkeleri eğer bir yaptırım yaparsa, iş hacmi, vergi geliri ve cari kazanımdan vazgeçmek durumunda kalacak. Kriz döneminde birçok hükümetin oy kaygısıyla bu hamleleri ne kadar uygulayabileceği şüphe götürür vaziyette.

Çin, Rusya ve diğer ufak tedarikçiler ise başlarda İran’a teknolojiyi sunmayı kendi stratejik çıkarlarına uygun görüyorlardı. Ülkelerinin ekonomilerini kapitalist sistemle yarışır hale getirmek için elde edebilecekleri tüm kaynakları kullanmaya çalıştılar. Dünya’nın özellikle son ekonomik kriz sonrası daha ufak bir yer, dinamiklerinin birbirine daha bağlı bir yer olmasının anlaşılması bu ülkelerin stratejik planlamasında değişikliğe yol açtı. Sadece silaha sahip olma düşüncesi bile sıkıntıya yol açan İran bu iki ana tedarikçiyi daha olgun davranmaya itti. Başlarda İran’ın silahlanması ile sorunu olmayan – hatta kimi analistler ve teorisyenler tarafından aynı blok içerisinde düşünülen - bu iki ülke içinde İran artık giderek büyüyen bir sorun oluşturuyor.

Demokrasinin kılıcı nerede duracak?

Nükleer araştırmasını sivil amaçlar için yaptığını iddia eden bir ülkenin son 30 yıllık geçmişi (belgelenen) incelendiğinde2, nükleer silah sahibi olmak için gerekli tüm adımlar için bir altyapının kurulmuş olduğu ve gerekli Ar-Ge çalışmalarının sürmekte olduğu olgusu ile karşılaşılıyor. Nükleer silaha sahip olmak ayrı bir sorumluluk getirirken, bu sorumluluğu taşıyabileceği şüpheli tüm devlet ve yönetimlerde doğal olarak yakın çevresi başta olmak üzere tüm dünyada endişeye yol açacaktır. Özellikle ilk bombayı İsrail’e atacağını söyleyen bir rejim söz konusu ise.

Nükleer silaha sahip olduğunda İran ilk fırsatta bir balistik füze ateşleyip İsrail’i vuramayacaktır. Füzenin havada geçireceği yaklaşık 10-15 dakika tamamen yok edilmesi için yeterli olacaktır. Üstelik böyle bir hamlenin arkasından kimse ABD veya İsrail’in karşı saldırısına ses çıkarmayacaktır.

Son dönemde Rusya ve geçtiğimiz günlerde İsrail heyetini ağırlayan Çin bile tüm bölgeye istikrarsızlık getirecek böyle bir davranışa arka çıkmayacaklarının sinyallerini veriyor. İsrail ve diğer bölge ülkeleri için asıl tehlike İran’ın doğrudan değil dolaylı yoldan yani terörizm kartı ile nükleer silahını kullanması olacaktır. Böyle bir saldırı imkânı İran’ın uluslararası arenada kullanabileceği elindeki yegâne koz olacaktır. Sorun İran’ın nükleer silaha sahip olup olmamasından çok dünyanın ve özellikle İsrail’in bu koza ne kadar tahammül edeceğidir. Her fırsatta tehdit edilen bir ülke ve medeni dünya böyle bir tehdit karşısında ne yapmalıdır? İşte tüm siyasilerin, askeri stratejistlerin ve yönetim kadrolarının uykusunu kaçıran yegâne soru budur.

 

 1- http://www.iranwatch.org/suppliers/suppliers-list.asp ->tedarikçiler - altyapı, ağır makine, parça, tesis, inşaat

2 - http://www.iranwatch.org/wmd/wmd-nukemilestones.htm nükleer teknoloji yolunda kilometre taşları

http://www.iranwatch.org/wmd/wmd-nuclearchart.htm ->nükleer yolunda kullanılan tesisler