/Son Yüzyıl - 7 İsrail Devleti

1981 yılı Amerika Birleşik Devletleri ile bir stratejik işbirliği anlaşmasının imzalanmasına şahit oldu. Bu sayede iki ülke arasındaki temeller kuvvetlendirildi. Kritik noktaya ulaşmadan haftalar önce İsrail hava kuvvetleri Irak’ın atom sektörünü imha ederek, mevcut nükleer tehlikeyi ortadan kaldırdı

Sara YANAROCAK Kavram
21 Nisan 2010 Çarşamba

80’li yıllar süresince 1973’teki petrol krizi boyunca Arapların yoğun baskısı yüzünden ilişkilerini kesen bazı Afrika ülkeleri, İsrail ile olan diplomatik bağlarını yeniden kurarak karşılıklı ekonomik ilişkiler, bilim ve teknik işbirliği içine girdiler.

İsrail-Mısır Barış Antlaşması gereğince, İsrail Sina Yarımadası’ndan çekilerek (Nisan 1982), eski ateşkes hattı sınırlarını iki tarafın da uluslararası tanınan sınırları çerçevesinde değiştirdi.

1982 “Galile için Barış Operasyonu” 1948’de Bağımsızlık savaşından sonra, Lübnan ile çizilen ateşkes hattını her iki taraf da asla ihlal etmedi. Ancak Lübnan’ın kuzeyinde yerleşen FKÖ’nün düzenlediği sürekli terörist hareketler, roket saldırıları ve bombardımanlarla karşı karşıya gelindiğinde, İsrail Savunma Kuvvetleri, Haziran 1982’de sınırı geçerek Lübnan’a girdi. “Galile için Barış Operasyonu” 1970’de Ürdün’den kovulduktan sonra Kuzey Lübnan’a yerleşen Filistin Kurtuluş Örgütü’nün giderek gelişmekte olan askeri ve idari alt yapısını bölgeden kaldırdı.

Operasyon birkaç hafta içinde amacına ulaşırken, bu bölgeden saldırıya uğrayarak hayatını kaybeden ve yaralanan binlerce İsrailli’nin geçirdiği kötü döneme de son verdi. Bu arada Lübnan hükümetinin durumu İsrail’i, bir süre daha Lübnan’da askeri güç bulundurmak zorunluluğunu doğurdu. 1985’in başlarında İsrail Savunma Kuvvetleri’nin çoğu Lübnan’dan geri çağrıldı. Sadece sınıra bitişik güvenlik bölgesinin bulunduğu yerde birkaç birlik bırakıldı.

İÇTEKİ MÜCADELE

1984 Knesset seçimleri, ülkede bulunan birçok partinin çoğunluğu sağlayamaması yüzünden onların bölünmesine ve iki büyük siyasi cephenin, Likud ve İşçi Partisi’nin ulusal birlik hükümetini kurmasına yol açtı.

Yeni hükümet yüzde 400’lerin üzerine çıkan, gittikçe tırmanmakta olan enflasyonun önünü aldı. Hükümet giderinin azalması, maaşların dondurulması ve kur ayarlamasını içeren ekonomik tedbirler sayesinde, enflasyon hızı 1986’da yüzde 19’a indi. Sonra da dikkatler ekonomik büyümeyi kolaylaştırma üzerinde yoğunlaştırdı. ABD ile imzalanan Serbest Bölge Ticaret Antlaşması (1985) İsrail’in uluslararası sahada ticari durumunu daha üst seviyeye ulaştırdı. Rusya ve Etiyopya Yahudilerinden oluşan yoğun göç dalgalarının ülkeye akın etmesiyle, Yahudi halkının anavatanı olan İsrail, tarihi rolünün de altını çizdi. Yeni gelenlerin ülke yaşamının her kesimine başarılı şekilde uyum sağlamaları, 2000’li yıllarda, İsrailli toplumun karşılaşacağı en önemli mücadele olarak kabul edilmiştir.

BARIŞ DAVASI

1987’nin sonlarında, bölgedeki İsrail varlığına karşı çıkan Filistinli Araplar, 1967’den beri İsrail yönetiminde olan bölgelerde (Yeuda, Şomron, Gazze) şiddetli ayaklanmalar başlattılar. 1. İntifada adı verilen bu ayaklanmalar sonucu İsrail yeni bir öneri sundu. Bölgede yaşayanların politik durumlarının tüm Ortadoğu’yu kapsayan bir barış çerçevesi içinde kararlaştırılması gerektiğine inanan İsrail, 1989’da Arap ülkeleriyle savaş durumunun son bulması dileğiyle bir barış önerisi için çağrıda bulundu; Yeuda, Şomron ve Gazze’deki Filistinli Arapların durumuna, bu bölgede yaşayan kişiler tarafından seçilen temsilcilerle biraraya gelerek çözüm getirmek. Ürdün ile barış ve uluslararası güçler aracılığı ile Yeuda, Şomron ve Gazze’de Filistin mülteci kamplarında yaşayan insanların sorunlarına çözüm getirmek.

ABD Dışişleri Bakanı James Baker’in aylar süren diplomatik girişimleri sonucunda Amerikan ve Sovyet hükümetleri himayesinde İsrail, Lübnan, Suriye ve Birleşik Ürdün-Filistin delegelerinin katılımıyla 30 Ekim 1991’de Madrid’de bir Ortadoğu Barış konferansı toplandı.

Resmi görüşmeleri, iki taraflı partiler arası müzakereler ve yöresel anlaşmazlıklara yönelik çok taraflı konuşmalar takip etti.

Eylül 1993’te, İsrail ile FKÖ’nün karşılıklı yazışmalar ertesinde FKÖ; İsrail’in barış ve güvenlik içinde yaşaması gerektiğini, İsrail de; FKÖ’nün Filistin halkının temsilcisi olduğunu kabul etti.

Bunu takiben, aradaki anlaşmazlıkları çözümlenmeye yönelik ilk adım olarak Washington’da her iki tarafın imzaladığı İsrail-Filistin ilkeler deklarasyonu ile geçici özerk yönetim kabul edildi.