Gelen-ekler gören (de) ekler

Eddi ANTER Köşe Yazısı
7 Nisan 2010 Çarşamba

Hamursuz Bayramı’nın sona erdiği bu günlerde ilk günden bugüne ulaşan gelenek ve göreneklere değinmek istiyorum. Bu seneye kadar hangi Yahudi bayramı olursa olsun gidecek bir sinagogum, kutlayacak bir evim vardı. İlk geceyi annemin evinde, ikinci geceyi ise eşimin ailesiyle kutlardım. Tıpkı adetlerimizde olduğu gibi... Neden değiştirecektim ki? Sorgulamama bile lüzum olmamıştı şimdiye kadar.

İşler aniden değişti. Değişim de hayatımızdaki iki garantiden birisi. Diğeri de ölüm. Çoğu zaman rahatlık alanımızdan çıkmak istemeyiz. Orası sıcaktır, alışkanlıktır ve huzur doludur. Fakat değişim olduğunda önce bir afallar, sonra orasını da rahatlama ortamına sokmaya çalışırız. Bilmeyiz ki hayat rahatlamamıza asla izin vermeyecektir...

Florida’ya taşındıktan sonra tüm ailem bizi ziyaret için Roş Aşana Bayramı’nda gelmişti. Sıra Pesah olunca önce duraksadık, “Elbet bir şey buluruz yapacak” dedik. Vakit yaklaştıkça endişe etmeye başladık. Kiminle nerede nasıl kutlayacaktık? Burada tüm Miami Beach sinagoglarında ve habadlarda bayram gecesi bir araya gelip kutlamak isteyenler için yemek servisi veriliyor. Yapmanız gereken tek şey rezervasyon.

Çaresiz bir halde Parkland Habad’a gitmek üzere plan yaptık. Kendi başımıza evimizde nasıl bunun altından kalkacaktık ki? Biz birilerinin çocuğuyuz daha büyümedik, evimizde bizler bayram yemeği yapacak yaşa veya yere gelmedik ki, diye düşündük. Sanırım...

Üstelik Rabimiz, ikinci geceyi de kutladığımızı bildiğinden evini bizlere açmayı teklif etti.  Bu arada New York’tan binleri bulan kafileler kaşer menüden sunulan yemekleri yemek üzere akın akın Miami ve civarındaki paket program satan otellere tatil yapmak üzere gelmeye başlamıştı.

Fark ettik ki bizim gibi düşünenler, bizim durumumuzda olanlar da varmış...

Bu sene Seder masamız çok renkli ve hareketliydi. İsviçreli arkadaşlarımızın evinde İsrailli, Amerikalı, Güney Afrikalı ve biz Türklerden oluşan masada kesinlikle Mısır’dan çıkışımızı anımsatacak anlar yaşadım. Bu kadar farklı ülkelerden gelen bu kadar değişik insanı bir araya getiren tek şey hepimizin Yahudi oluşuydu.

Kimimiz ısrarla okuduğumuzu anlayalım ve İngilizce yapalım derken, İbranice okuyan da oldu, Ladino dilinde aktaranlar da... Biliyor musunuz? Güzeldi... Hem de çok güzel. Değişimi kabullenmek zor, ancak yaşaması, sonradan anlıyorum ki çok keyifli.

Pesah masasına her gelen kendinden bir şey eklerken, eşim pırasa köftesi ve ıspanaklı İzmir usulü mina’yı yaptı. Hamursuz kekini de eksik etmediler. Duyanlar da görenler de bir şeyler ekledi. Tüm çocukluğum boyunca ne okunduğunu anlamadığım ve hakiki bir esarete dönüşen duaları okuyan çocuklarıma bakınca onların ne kadar keyif aldığını gözlerim dolu bir halde izledim. Belli ki bir başka oluyor ne söylediğini anladığın zaman...

Dinimiz hep bir aktarmadan ibaret. Babadan oğula, anneden kıza... Dualar da yemekler de... İşin özü gelen de ekler gören de. Zaten gelenek ve görenek dediğimiz bu değil midir?  Nice mutlu, huzurlu ve barış dolu bayramlara. Hag Sameah.