Altıncı his, yedinci his, sekizinci his…

Sağlık
3 Mart 2010 Çarşamba

Nuia Mana


Hani içine sürekli bir şeyler doğan kişiler tanırız… Onlar için altıncı hisleri çok güçlü deriz ama sorsalar şu altıncı hissin ne olduğunu tam olarak tanımlayamayız. Bazılarımız mümkünse bu konudan uzak durur. Ne de olsa tanımlanamayan hisleri tesadüf diye etiketleyip kaçmak tanımlamakla uğraşmaktan daha kolaydır.

Peki, bu altıncı hissin aslında beş duyuya altıncı olarak ilave olmadığını hiç düşündünüz mü? Mesela şöyle olabilir mi: Normal beş duyumuzun her biri dışa yönelikken meğer bir de içsel karşılığı varmış. Dışarıyı gören gözlerin bir de içsel öngörü yeteneği varmış. Yahut dış dünyayı duyan kulaklarımızın ayrıca göremediğimiz enerjileri içten gelen bir açılımla duyabilmesi mümkünmüş. Dokunuşlarımızın içsel karşılığı ise daha kişilere sarılmadan, dokunmadan onların enerjilerini sezip iç dünyalarında nasıl hissettiklerini bilmekmiş… Bu alternatif iç duyular dünyasında koku almanın karşılığı hani Türkçemizde zaten var olan ‘kokusunu almak’ deyimi imiş… Bir ortama girdiğinde oluşacak durumların kokusunu daha durumlar pişerken almakmış mesela… Aynı şekilde tat almanın da içsel karşılığı varmış. Durumların tadını çıkarmak deriz hani… Aslında içsel duyularımızı anlatan ne kadar çok deyim varmış Türkçemizde!

Hiç düşündünüz mü aslında böyle bir şey olabileceğini? Altı değil on hissimizin olabileceğini? Yoksa kendinizde bu hisler gelişmemiş diye doğrudan elinizin tersiyle itiyor musunuz bu olasılığı? Hiç düşündünüz mü gözlerimizi ters takmış olabileceğimizi? Zenginlikleri dışarıda ararken içerde ne tur hazineleri kaçırıyor olabileceğimizi? Ya da üçüncü göz denen ve korku filmlerine konu olan o gözün muazzam bir görüş açısı olabileceğini?

Hiç düşündünüz mü bazen sizi korkutan falcıların belki de içsel görüş ile bir şeyleri gördüklerini, ya da içsel duyma ile sizin hakkınızda fısıltılar işitiyor olabileceklerini?

Bir de “ben böyle şeylere inanmam” diyen insanlar vardır. Onlara çok gülerim. Konuya inanmak-inanmamak ekseninde bakmak sadece içsel sezgileri gelişmemiş insanların yaptığı bir şeydir. Sezgileri gelişmiş kişilerin ise konuya bu eksende bakmaları imkânsızdır çünkü inanamamaları kendi deneyimlerini yalanlamaları demek olur. 

Görmediğimiz şeylere inanmak-inanmamak ekseninde bakmaya o kadar şartlanmışız ki… Allah için bile öyle yapıyoruz. Sanki Allah’ın varlığı benim inanıp inanmamama bağlıymış gibi. Ya da eskiden insanlar dünyanın düz olduğuna inanırken dünya şeklini değiştirmemiş ki… Kişilerin ne düşündüğü ana realiteyi değiştirmemiş, bugün de değiştirmez. Olay hiç bir zaman inanmak-inanmamak ekseninde değildir. Asıl eksen bilmek-bilmemek eksenidir. Bu yüzdendir ki büyük mistikler kendini bilmekten, Allah’ı bilmekten bahsederler. Aynı şekilde içsel hisleri gelişmiş insanlar bilmek veya bilmemek ekseninde durumlara bakarlar.

Gerçek bilgi dışarıdan edinilmiş kelimeler ya da teoriler topluluğu değil, içsel yaşanmışlıkla gelen bilgidir. Bu bilgilerinizi parlatmak içinse altıncı, yedinci, sekizinci, dokuzuncu ve onuncu hislerinize bir göz atın derim. Ne kadar inandığınıza değil, ne kadar bildiğinize bakın…

Sevgide kalalım.