Olumlu kalmak, olumlu konuşmak duygu durumumuzdaki iniş çıkışları azaltır

Köşe Yazısı
3 Mart 2010 Çarşamba

Tana ESKİNAZİ ALALU


Bu yazımda, herhangi bir şey için üzüldüğümüz, pişman olduğumuz,  kızdığımız ve/veya utandığımız zaman kaygılarımıza ve endişelerimize yenilmek yerine olumlu düşünce kalıplarıyla kendimizi destekleyebileceğimiz konusuna değinmek istiyorum.

Hepimiz insanız. Kendimize özel ve değerliyiz. Hem farklıyız, hem aynıyız. Farklı yerlerde ve farklı durumlarda belki de aynı ihtiyaçlarımız için farklı seçimlerimiz var. Bu seçimlerin içinde bazen de kör noktalarımız var. Bunlar kimi zaman kendimiz hakkında bildiğimiz ya da bilmediğimiz yanlarımızdan kaynaklanır. Her birimizin mizacı, genleri, çevresel faktörlerden etkilenen yaşantılarımız bizi birbirimizden ayırır. İkizler bile, aynı ortamda ve şartlarda yetişmelerine rağmen birbirlerinden çok farklı değil midir?

Bazen, bu kör yanlarımızı bize gösterenler çıkar. Çocuklarımız, annemiz, babamız, eşimizle veya arkadaşlarımızla kavga ederiz. Kızarız, utanırız, üzülürüz veya pişman oluruz. O anı değiştiremeyiz. Bir kere olmuştur. Olanı kabullenmekten başka, yapacak bir şey yoktur. Ancak beynimiz onu gelecekte düzeltebilmek için çalışmaya ve kaygı yaratmaya devam eder.

Bu ilk insanların hayatta kalabilmeleri için, fizyolojimiz tarafından bize verilen bir özelliktir.

Tehlikeye benzer bir anla karşılaştığımızda kalbimiz çarpar, göz bebeklerimiz büyür, kan deveranı ayaklarımıza doğru güçlenir. Amaç daha iyi görmek, daha hızlı koşmak ve hayatta kalmaktır. Şimdi ise aynı reaksiyonları, hayati önemi olmayan durumlarda da gösteriyoruz. Hayatta kalmak için, otomatikleşen beyin bağlantılarımız bu reaksiyonu kendi iç konuşmalarımız sonucu gösterir. Ancak bu reaksiyonlarda uzun süre kaldığımızda sağlığımız bozulabiliyor.

Peki, hiçbir şeye aldırmayalım mı? Hayır, bunu da söylemiyorum. Kendini geliştirmek isteyen insan, durur ve bakar. Kendine ‘Ne oldu da bu duruma geldi’ sorusunu sorar. Çoğu zaman kendisini, duygularını kontrol edememesinin nedeni, stres, yorgunluk ve birçok olayın bir araya gelmesidir. 

Esasında bu stresler, şimdi ile ilgili direkt korkular değildir. İleride bir şeyleri düzeltmek için verilen çabalardır. Hâl bu ki, çok endişe edilecek durumda, yani gerçek tehlike durumunda direk olumluya veya harekete odaklanırız. Düşünecek fazla vaktimiz olmaz veya negatifi aklımızdan geçirmemeye çalışırız (örneğin bir hastalık durumunda “ya iyileşmezse”yi değil de, “nasıl iyileşir” i düşünürüz). Hatta mümkünse başka şeye odaklanmaya çalışırız. Tehlike bizi çok korkuttuğundan dikkatimizi dağıtırız. Yine tehlike olduğunda normalde kötümser olduğumuz olaylar artık yerini iyimserliğe bırakır.

Oysa, ilerisi ile ilgili sorguladığımız olaylara karşı önlem alma ihtiyacımız, “en kötüsünü

düşünelim ki hazırlıklı olalım” zihniyetinden kaynaklanır. Bizim yapmamız gereken olumluya odaklanmaktır.  Dr.Wayne Dyre’ın Excuses begone’ (Bahaneler yok olun) kitabından aldığım bir olumlama listesini sizinle paylaşmak istiyorum.

Bahaneler ve kaygılar bizi alt edeceğine biz onları alt edebiliriz. Kaygı bizi zorlar ve enerjimizi düşürür, uykumuz gelir, yapacağımızdan da vazgeçeriz. Olumlu kalmak olumlu konuşmak ise duygu durumumuzdaki iniş çıkışları azaltır. Bizi harekete geçirir ve küçük adımlarla bile olsa ilerlememizi sağlar. Hepinizi mümkün olduğunca olumluda kalmaya davet ediyor, mutlu bir ay diliyorum.