Kardeşler

Kardeşlik... Yakın yaşta ve aynı cinsiyette olunca inanılmaz bir bağ yaratıyor. Düşünün doğduğunuz andan itibaren hem bütün kaynakları paylaşacaksınız, hem ailedeki sevgi ve beğeni için gizli de olsa bir rekabet sürdüreceksiniz, hem de onun kılına zarar gelirse kendi canınız acıyacak.

Riva ŞALHON Köşe Yazısı
3 Mart 2010 Çarşamba

Seneler önce hafta arası bir akşamüzeriydi. Ufak oğlum basit bir ödevini yanlış algılıyor, ben de ona nasıl yapması gerektiğini sabırsızca ve hatta azarlayarak gösteriyordum.

Bu paylama sürecinde gözüm hafifçe yan odadaki büyük oğluma kaydı. Gözleri dolu doluydu. Benim kardeşini azarlamama fena halde öfkeliydi. Azarlama kendisine yapılıyorcasına üzgündü. Ve onu bu tacizden koruyamadığı için gözyaşlarını tutamıyordu. “Yeter artık” diye söyleniyordu hatta… Hâlâ hatırladıkça kendime kızarım… Diyeceksiniz, kardeşi olduğu için değil insan olduğu için öfkelenmiştir. Ancak kardeşini koruma dürtüsünün ağır bastığını size rahatlıkla söyleyebilirim.

Kardeşlik... Yakın yaşta ve aynı cinsiyette olunca inanılmaz bir bağ yaratıyor. Düşünün doğduğunuz andan itibaren hem bütün kaynakları paylaşacaksınız, hem ailedeki sevgi ve beğeni için gizli de olsa bir rekabet sürdüreceksiniz, hem de onun kılına zarar gelirse kendi canınız acıyacak. O bir süreliğine evden uzaklaşırsa onun yatağına uzanıp yastığına sarılacaksınız. Evin içinde tozu dumana katarak kavga edip, tuş olduktan/ettikten sonra, gülüp hayata devam edeceksiniz. Kardeşlikte, satrancın aksine, şah-mattan sonra oyun devam ediyor. Acımasızca eleştireceksiniz, annenizin sabah onunla fazladan geçirdiği 10 dakikaya sinirlenecek, hınzırca damarına basıp keyifleneceksiniz.

Şehir çocukları, hayatlarının ilk yıllarında en çok kardeşleriyle vakit geçirdiğinden ilk en iyi arkadaşları da doğal olarak kardeşleridir. Tabii ki zamanı gelince ayrı sosyal gruplar çağırır... Bazen bir kardeşi daha fazla, bir kardeşi daha az... Kardeşliğin doğasında denge kurmak var. Birliktelik ve ayrılık arasında hassas bir denge. Hesap kitap yapmadan tavizler verilir. Ama karşılığında kardeşler bölünemez bir bütüne dönüşür. Her adımda öncelikle kardeş düşünülür... Tatil planı yaparken, ayağına yeni bir ayakkabı seçerken, evlenirken... Aynı sosyal ortamdayken birinin gerginliği otomatik olarak diğerine bulaşır. Birinin başladığı lafı diğeri tamamlar.

Dünya yüzündeki ilk kardeşler becerememiş kardeşliği... Tanrı, kendisine getirilen adaklardan Habil’inkini kabul etmiş, ancak Kabil’inkini geri çevirmiş.

Kabil buna çok kızıp kıskançlık içinde Habil’i öldürmüş. Tanrı Kabil’e kardeşinin nerede olduğunu sorunca “Ben kardeşimin bekçisi miyim?” diye cevap vermiş. Hikâyenin burasında her kardeşin içgüdüsel olarak kalbine işlenen bir emir var: “Evet sen kardeşinin bekçisisin, onu kendi varlığından bile önde tutacaksın.”

Eminim, kardeşler arası soğukluk ve çekememezliğe fazlasıyla şahit oluyorsunuzdur. Kardeşi ile geçinemeyenler, aralarına büyük mesafeler, küskünlükler sokanlar da vardır. Ancak kanımca kardeşler arası düşmanlık insan doğasından kaynaklanmıyor. Başlarda yetiştirilme şekli, ileriki hayatlarda ise eşler tarafından uygulanan politikalar bu düşmanlığı doğurup tetikliyor.

Kardeş sadece aynı anne babadan doğanlara mı denmeli? Yoksa zaman içinde kardeşim diyeceğiniz bir yoldaş oluşabilir mi?  Aklıma ‘Fareler ve İnsanlar’daki az akıllı ve güçlü Lennie ile idealist korumacı George geliyor. Bu adamlar birbirlerine kelimenin tam anlamıyla kardeştiler. Hayatlarını birbirleri için en iyi olanı seçmeye ve birbirlerini korumaya adamışlardı... Sanırım onları bu kadar yakın kılan ortak bir emelleri olması ve birbirlerine karşı hep nazik ve korumacı olmalarıydı.

Birbirinin değerini bilmeyen kardeşler gördüğümde çok üzülürüm. Onlara çocukluklarındaki masum sevgiyi hatırlatmak isterim. Belki bu yazıdan sonra kardeşleri azarlanırken döktükleri gözyaşlarını anımsayıp telefona uzanırlar…