On binlerce Yahudi’nin cesur kurtarıcısı Raoul Wallenberg

Raoul Wallenberg, göreve getirildiği andan itibaren durup dinlenmeden çalışarak, altı ay gibi kısa bir sürede on binlerce Yahudi’yi toplama kamplarına giden trenlerden kurtardı. İsveçli kahraman, tek bir kişinin çabalarının bile dünyada ne kadar büyük değişiklikler yapabileceğinin tarihsel bir kanıtı oldu

Nazlı DOENYAS Diğer
18 Kasım 2009 Çarşamba

II. Dünya Savaşı sırasında Naziler tarafından katledilen altı milyon Yahudi’nin hatırasına yapılan en dokunaklı anıtlardan biri, 1953’te inşa edilen Kudüs’teki Yad Vaşem Soykırım Müzesi’dir. Müze alanında, “Dürüstler Yolu” adı verilen iki yanı ağaçlıklı bir yol göze çarpar. Bu yoldaki 600 ağaçtan her biri, Yahudileri Nazi zulmünden kurtarmak için hayatlarını tehlikeye atan ve kendileri Yahudi olmayan kahramanları onurlandırmak için dikildi. Bu ağaçlardan biri, İsveçli hümaniter Raoul Wallenberg’in adını taşır.

ABD eski Başkanı Ronald Reagan tarafından efsanevi kahramanlığı nedeniyle, 1981 yılında ABD’nin fahri vatandaşlığına layık görülen Raoul Wallenberg, II. Dünya Savaşı sırasında Macaristan’daki Yahudileri Soykırım’dan kurtarmak için kendi hayatını tehlikeye atarak var gücüyle çalıştı. 1944 yılının Temmuz-Aralık döneminde, İsveç’le bağlantılı olma anlamına gelen ve İsveç’e seyahat etme yetkisi veren koruyucu pasaportlar çıkartarak Yahudilerin sınır dışı edilmelerini engelledi ve onlara kalacak evler sağlayarak on binlerce hayat kurtardı.

Wallenberg’in ölümü ise, günümüzde halen esrarını koruyor. O dönemki Sovyetler Birliği, Budapeşte yönetimini Nazilerin elinden aldıktan sonra, 17 Ocak 1945’te casusluk yaptığı şüphesiyle Wallenberg’i tutukladı. Aynı yılın Mart ayında da öldüğünü bildirdi.1957 yılında Sovyetler, Wallenberg’in 1947 yılında bir kalp krizi sonucu öldüğünü iddia etti. Bunun yanında, aynı yerde tutuklu olan bazı esirler, Wallenberg’in bu tarihten uzun zaman sonra bile hayatta olduğunu gördüklerini açıkladı. 1991’de, Rus hükümetinin gerçeği ortaya çıkarmak üzere görevlendirdiği tarih profesörü ve hükümet danışmanı Vyacheslav Nikonov, araştırmaları sonucunda Wallenberg’in 1947 yılında Lubyanka hapishanesinde iddia edildiği gibi eceliyle değil, infaz edilerek öldürülmüş olduğu sonucuna vardı. Günümüzde, dünyanın bir ucundan diğerine, birçok sokak, abide ve pul serisi bu cesur Holokost kahramanının adını taşıyor. Raoul Wallenberg, ABD, İsrail, Kanada ve Macaristan’ın fahri vatandaşı olarak kabul ediliyor. 1981’de bu kahraman adına kurulan Amerikan Raoul Wallenberg Komitesi, “Raoul Wallenberg Ödülü”nü, belirli aralıklarla dağıtıyor. Ödül, Raoul’ün hümaniter ruhunu, aşılması imkânsız gibi görülen engeller karşısında gösterdiği kişisel cesaretini, özverisini ve şiddete başvurmayan icraatlerini yansıtan, kişi, kurum ve cemaatlere veriliyor.

 HAYATI

Raoul Wallenberg, 4 Ağustos 1912’de İsveç’te, Stockholm yakınlarında bir ada olan Lidingo’da doğdu. Büyükbabası diplomat Gustav Wallenberg, Tokyo, Konstantinopl (İstanbul)  ve Sofya elçisi olarak görev yaptı. Raoul’ün babası, oğlu doğmadan üç ay önce öldü. Annesi, Raoul altı yaşındayken tekrar evlendi. Raoul, 1931 yılında Amerika’ya giderek Michigan Üniversitesi’nde mimarlık eğitimi aldı. Orada, İngilizce, Almanca ve Fransızca öğrendi. Okulu bittikten bir süre sonra, 1936 yılında, Hayfa’da bir bankada çalışmaya başladı. Burada, ilk kez Almanya’daki Nazi zulmü dolayısıyla kaçmak zorunda kalan Yahudilerle tanıştı ve duydukları, onu derinden etkiledi. Daha sonra İsveç’e dönerek, bir Macar Yahudi’si olan Koloman Lauer’in, gıda maddeleri ithalat-ihracatı yapan şirketinde iş buldu.

 MACARİSTAN’DA DURUM

1938’de Miklos Horty hükümdarlığındaki Macaristan’da, Yahudilerin iş imkânları kısıtlanmaya başlanmış, Yahudilerin Macarlarla evlenmelerini engelleyen uygulamalar başlatılmıştı. Lauer bu nedenle yurt dışı seyahatlerine kendi yerine Raoul’u yollamaya başladı. Raoul kısa zamanda Macarca öğrendi ve 1941’den itibaren iş için sık sık Budapeşte’ye gidip gelmeye başladı. Raoul, geniş lisan bilgisi ve seçkin aileye sahip Hıristiyan bir İsveçli olarak ayrıca Nazi işgali altındaki Fransa’ya ve Almanya’ya da özgürce seyahat edebiliyordu. Raoul Budapeşte’ye gittiğinde ortağı Lauer’in orada yaşayan yakın akrabalarıyla görüştü ve bu şekilde Macaristan’daki Yahudi Cemaati’ni tanıma fırsatı buldu.  Bu seyahatler sırasında ayrıca Nazi bürokrasisinin nasıl işlediğini de yakından gördü.

Almanya ile güç birliği yapan Macaristan’da, 1944 başlarında halen 700 bin civarı Yahudi bulunuyordu. 1944 yılının Nisan ve Mayıs aylarında, savaşı kesin olarak kaybedeceklerini anlayan Almanlar ve onların Macar suç ortakları, Macar Yahudilerini, toplu halde ülkeden sınır dışı etmeye başladılar. Günde yaklaşık 12 bin kişi trenlerle Polonya’nın güneyine, onları mutlak bir ölümün beklediği Auschwitz ve Birkenau toplama kamplarına gönderiliyordu.

SAVAŞ MÜLTECİLERİ KURULU

1943 yılında Avrupa Yahudilerine yönelik toplu katliamlarla ilgili duyurulan haberlerin gittikçe artış göstermesiyle ABD’ye, Avrupa’daki kurtarma çabalarını artırması için yapılan baskılar arttı. Bunun üzerine, ABD Başkanı Franklin D. Roosevelt’in emriyle, 22 Ocak 1944’de, Savaş Mültecileri Kurulu SMK oluşturuldu. SMK’nın öncelikli amacı, 700 bin kadar Macar Yahudisi’nin hayatlarını güvence altına almaktı. SMK, Macaristan’da elçiliği olan ve kendisi tarafsız bir ülke olan İsveç’ten Macaristan’da yapılması planlanan kurtarma operasyonunu yönetmek üzere uygun bir temsilci arayışına başladı. Gerek geçmişi, gerek zengin lisan bilgisi, gerekse Nazi bürokrasisinin nasıl işlediğini bilmesiyle, Raoul Wallenberg, kısa zamanda İsveç elçiliği ve SMK tarafından seçilerek göreve başladı.

WALLENBERG BUDAPEŞTE’DE

Amerika SMK tarafından işe alınan Raoul Wallenberg’e, İsveç hükümetinin koruması altında diplomatik selahiyet ve Yahudilere İsveç pasaportu düzenleme yetkisi verildi. 9 Temmuz 1944’de Raoul Budapeşte’ye gittiğinde, Macaristan’daki 700 bin Yahudi’nin yarısından fazlası toplama kamplarına gönderilip orada öldürülmüştü. Başkentte kalan Yahudi sayısı 200 bin kadardı. Raoul, ilk iş olarak, İsveç bayrağının mavi-sarı renklerini taşıyan ve üzerinde İsveç’in amblemi olan üç taç resminin basılı olduğu İsveç koruyucu pasaportunu (Schutzpass)  tasarladı. Çok acele hareket etmesi gerektiğinin bilincinde olan Raoul, gecede sadece birkaç saat uykuyla ve yakalanma tehlikesi yüzünden her gece başka bir yerde konaklayarak, durup dinlenmeden çalışmaya devam etti. Başta Yahudi gönüllülerden oluşan 250 kişilik ekibi, daha sonraları 400 kişiye kadar çıktı. Wallenberg Yahudilerin, üzerlerinde taşımaları zorunlu olan ve Yahudi Kimliklerini belirten ‘Sarı Yıldız’ı, kendisi için çalışanların takmaması konusunda Macar hükümetini ikna etmeyi başardı. Bu arada, kendisine verilen yetkilerle 30 kadar bina alarak, üstlerine dev İsveç bayrakları astı ve hepsini “İsveç Dokunulmaz Alanı” olarak ilan etti. Binalara; ‘İsveç Kütüphanesi’,’İsveç Araştırma Enstitüsü’, gibi tabelalar astırarak, Nazileri buralardan uzak tutmayı başardı. Gerçekte bu binalar, toplama kamplarına giden trenlerden kurtarılan Yahudiler için kurulan okul, hastane, barınak, aşevi ve sığınma evleriydi. Wallenberg’in bakım ve koruma amaçlı kurduğu barınaklar, diğer tarafsız ülkeleri ve Uluslararası Kızıl Haç Örgütü’nü, benzer çalışmalar yapmaları için harekete geçirdi. Savaş sonunda bu koruma alanlarında 50 bin’e yakın Yahudi yaşıyordu. Bunların içinden 25 bin’i, doğrudan Wallenberg’in himayesi altındaydı.

RAOUL TUTUKLANIYOR VE ORTADAN KAYBOLUYOR

13 Ocak 1945’te Wallenberg, koruması altındaki Yahudilere yemek ve malzeme sağlamak üzere görüşmek için, o zamanlar Budapeşte dışında olan Ruslarla iletişime geçti. 17 Ocak 1945’te Raoul, Yahudileri trenlerden kurtarma operasyonları sırasında kendisine yardımcı olan şoförü Vilmos Langfelder ile birlikte Rus Mareşal Rodion Malinovsky ile görüşmek üzere, Budapeşte yakınlarında Debrecen’e doğru yola çıktı. Yolda, Amerika’nın casusu olduğu şüphesi ve Savaş Mültecileri Kurulu’nun da bir casusluk paravanı olduğu iddiasıyla, Sovyet Gizli Polisi (bugünkü KGB) tarafından gözaltına alındı. Bu tarihten sonra Raoul Wallenberg’a ne olduğu halen kesin olarak bilinmiyor. Raoul’un annesi ve üvey babası, oğullarının akıbetinin ne olduğunu öğrenmek için hayatları boyunca Sovyetler ve İsveç’e çağrıda bulundular. Bugün, üvey kardeşleri ve yeğenleri, halen bu olay hakkında bilgi toplamak ve gerçeği ortaya çıkarmak için çalışmalarını sürdürüyor.