Ben

Luiza UÇKİ Köşe Yazısı
4 Kasım 2009 Çarşamba

Hayim, hastane odasının bir köşesine çekilmiş oturmaktadır. Babası bugün ameliyat olacaktır. Maddi durumları pek parlak değildir. Durum hastane yetkililerini bildirilince onla “Aman efendim, sizin akrabanız Niso Benlevi bizim en büyük donatörlerimizdendir. Kendisine bilgi verdik. Bütün masraflarının ödemeyi kabul etti. Birazdan sizi görmeye gelecek” demişlerdir.

Hayim hastane penceresinden dışarı seyredip eski anılarını gözünden geçirir. Kuzeni Niso ile küçük bir çocukken oyun oynayışlarını hatırlar. Ne kadar samimi bir ortamda beraber geçirmişlerdir hayatlarının ilk dönemlerini. Kan kardeşi olmuşlardır. Birgün Niso bisikletten düşmüştür. Hayim eve getirmiştir ve Niso ona o gün: “Hayim onu kollarından taşıyıp, sen benim kuzenim değil, kardeşimsin. Bu yaptıklarını asla unutmayacağım.” Dememiş midir? Ya sonra! Yıllar yılları kovalarken Niso yükselir, şanslıdır. Her geçen gün yeni haberler duyulur. Yeni dükkanı, yeni firması yeni fabrikası açıldı, diye haberler etrafta dolanır. Hayim içinse hayat öyle dona kalmıştır. Hiçbir ivme kazanamadan yerinde saymıştır. Babasının işini devam ettirir. Evlenir, iki çocuğu olur. Aynı mahallede kalır. Kıt kanaat geçinirken annesi bu dünyaya gözlerini yumunca babasını da yanına alır. Birlikte yaşayıp giderler.

Şimdi bu ameliyat da nereden çıkmıştır diye düşünür ve kendi kendine: “Yaşantımdan içeri hiç güzel birşey girmeyecek mi benim?” der demez kapı açılır. Niso oldukça şık takım elbisesi ile içeri girer.

Önce Hayim’in babasına sarılır: “Onkli Moşe, nasılsın?” der. Yanında hastane yetkilileri de bulunmaktadır. Ardından Hayim’e “Selam, Hayimiko” deyiverir.

Hayim “Neden bana Hayimiko dedi” diye düşünürken Niso şovlarına başlamıştır: “Arkadaşlar, Onkli Moşe benim için çok değerlidir. Bütün masraflarını BEN karşılayacağım. Biraz konuştuktan sonra Hayim’e döner: “Hayimiko, canım ya arabamda önemli bir zarfımı unutmuşum. Koş da al bana getir. Acil ihtiyacım var. Ben üst kattayım. Tamam mı, canım” deyip havalı bir edayla odadan çıkar.

Hayim bütün vücudunun kaskatı kesildiğini fark eder. Kuzeni, beraber büyüdüğü Niso, onun bir böcek gibi ezmiştir ve şu anda ona ve yardımına çok ihtiyacı vardır. Gerçekten de, babasının tedavi masraflarını ödeyebilecek durumu yoktur. Niso onu görünce “Oraya bırak, Hayimiko. Tamam çıkabilirsin” deyip üst düzey yetkililerle konuşmaya devam eder.

Hayim tuvalete gider. Sinirden ağlamaya başlar. “Neden hayat bu kadar acımasız? Neden Tanrı bunu hakketmeyen, kibirli, ukala insanları daha çok seviyor ve kolluyor”.  Neden iyilikler değerini bulmuyor” diye kendi kendine  konuşur. Ancak şimdi gözyaşlarını silip babasının yanına gitmelidir. Kendini ne kadar “Bay Hiç” olarak görse de babasının özellikle bugün ona çok ihtiyacı vardır.

Odasına gider. Babasını ameliyat için giydirmişlerdir bile. Bu görüntü hiç de hoş değildir. Hayim bir kâbusun tam ortasında gibidir.

Babası onu yanına çağırır: Hayim, bana ne olursa olsun sen üzülme. Sen, çok iyi bir evlatsın ve bana çok iyi baktın. Beni birgün bile üzmedin, utandırmadın, incitmedin. Senin gibi eşsiz niteliklere sahip bir oğlum olduğu için çok şanslıyım. Umarım sen de en az benim kadar şanslı olursun” deyince Hayim “Bizim neremiz şanslı baba”. Şanslı olanları gördük. Kibirli, herkese tepeden bakan, paraya para demeyen ruhsuz, kalpsiz insanlar şanslı! Biz değil” der. Babası: “Şimdi sırası değil belki ama; sana bir baba öğüdü. Kibirli insanlar putperesttir. Tanrı’ya inanmazlar. Herşeyi kendilerinin yaptıklarını zanneden her iki cümleden birinde “ben” diyen zavallı insanlardır onlar. Onlar, Tanrı’nın gücünü, herşeyin Tanrı tarafından geldiğini bilmezler. Şans, çok göreceli bir kavramdır. Şans, kimine göre servet, kimine göreyse aile huzurudur. Ben, şanslıyım, çünkü senin gibi kocaman yürekli bir oğlum var.

Hemşire babasını almaya gelmiştir. Hayim, mesajı almıştır. Gerçekten de o asla kimseyi üzmez, incitmez. Yardıma ihtiyacı olanlara koşar, hastaların ziyaretine gider. Aile büyüklerine sahip çıkar. Maddeten olmasa da manen hep yanlarındadır. Eşi de onu sever, sayar. Yuvasında çocuk sesleri, kahkahalar eksilmez. Nedir ki mutluluk, diye düşünür.

Şimdi babası için dua etme vakti gelmiştir. Babasından sanki sihirli bir asa almış gibidir. Kendini Tanrı’ya çok yakın hisseder: “Allah’ım ona yardım et. Ona, çok ihtiyacım var. Ne olur benim sesimi duy” derken pencereden Niso’nun arabasına binip gittiğini görür. Emrinde şoförleri vardır. Şu an onu çok incitmiyordur bu durum. Babasının sözleri hala kulaklarındadır ve nihayet ameliyathane açılır. Doktor gülümsüyordur. Ameliyatın başarılı geçtiğini müjdeler.

Hayim sevinç çığlıkları atar. Eşi ve çocukları da gelmiştir.

Hep beraber Hayim’in babasının odasına girerler. Harika bir tablo vardır. Çocuklar büyükbabalarına sarılırlar, eşi mutlulukla gülüyordur. Herkesin sözleri ışıl ışıldır. İçerisi sıcacıktır Hayim de çok mutludur. Babasının ne kadar haklı olduğunu bir kez daha anlamıştır bir kez daha özendiği insanların ne kadar yanlış olduğunun farkına vararak.