Adalar Müzesi ve sinema

Tilda LEVİ Köşe Yazısı
1 Temmuz 2009 Çarşamba

Adalarda bir müze açılacağını biliyor muydunuz? Olayların içinde olmama rağmen, Cemaat Başkanı Silvyo Ovadya içeriğini anlatana dek bihaberdim. Daha sonra proje ekibinden Elif Özgen’le konuyu daha ayrıntılı bir şekilde irdeledik. Avrupa Kültür Başkenti kapsamında geliştirilen müze, dokuz adanın- Sivriada, Yassıada, Tavşan Adası, Kaşık Adası, Sedef, Kınalı, Burgaz, Heybeli ve Büyükada- tarihini kapsayacak. Kuruluş aşamasında jeolojik oluşumdan başlayarak günümüze kadar kentin oluşumunu anlatmak; sosyal tarihi  sergilemek; geçmişle bugün arasındaki bağı belgelemek hedefler arasında.

Temmuz 2010’da açılacak olan müze, Büyükada’nın Kadıyoran semtinde, şimdilerde Taşmektep, daha önceleri ise eski ilkokulun bulunduğu mekanda işlev görecek.

Adalar Müzesi öncelikli olarak üç bölümden oluşacak;sözlü tarih, arşiv ve görsel malzeme. Adalar Vakfı Başkanı Aykut Mutlu demokratik bir yapı oluşması açısından vakıfta işin ehli profesyonellerin yanısıra, halktan kişilerin de bulunması gerektiğini vurguladı.

“Yaşayan müze” olarak nitelendirilen mekan sürekli olarak farklı sergilere ev sahipliği yapacak. Bu bağlamda Adalı olan herkese iş düşüyor. Şöyle ki, eski vapur biletinden, fotoğraflara varıncaya  dek her tür belge bir sergi malzemesi olabilecek.

Uzman küratörlerle çalışılacak müzede nostaljiye yer yok. Elif Özgen’e göre nostalji tehlikeli bir bağ zira kayıpları gösteriyor.

Doğrusu bu proje beni çok heyecanlandırdı. Ayrıntıları öğrendikten sonra bir ucundan tutmak gerektiğini düşünüyorum.

* * *

Maden yöresinde yeni bir sinema açıldı. Bu Adalılar için gerçekten güzel bir haber çünkü  uzun seneler gösterimde olan üç sinemadan  ikisi kapanmıştı.

Yeni mekan eskiden Rüstem Efendi’nin  tenis kortu olarak bilinirdi. Büyüklerim anlatırdı, kilise arazisi olan kort eskiden bostanmış. Uzun yıllarım geçti orada. Ama nasıl?

Ailenin sporcu olmayan kanadını teşkil ettiğim için, tenisi de yerimden kımıldamadan oynamayı denedim 11’li yaşlarımda. Hoca ne denli kızmış olacak ki, bir Pazar günü öğle saatinde raketimi alıp gelmem için haber yolladı. Ders saatim değildi ve güneş tepedeydi. Gittim tabii. O gün tenis hocası beni kortun çevresinde üç dört kez koşturdu. Böylece artık daha çok hareket edeceğimi umuyordu. Ertesi sabah olağan saatimde korta gittim. Tüm enerjimi kullanmama rağmen toplar sadece karşı bahçeye, alt ve üst kortlara gittiler. Kısacası, yürüsem de koşsam da benden asla iyi bir tenis oyuncusu olamazdı. Tenis kortuyla tek bağım, maç sonraları, Rüstem Efendi’nin eşi Seniha Hanım’ın sattığı buz gibi gazozlardı. Ayrıca korta yakın  oturduğum için çocukları Ferhat, Ferit, ve Yasemin’le mahalle arkadaşıydık. Henüz gidemedim. Ama kırmızı topraklı tenis kortunun yerini alan sinemaya en kısa zamanda gideceğim. Elime buz gibi bir gazoz almayı da ihmal etmeyeceğim.