Duyguların tuvalde soyut yansımaları

Etel Anter’in sergisine gittiğinizde, kişiye özel bir algı dili, farklı bir doku, çekici bir görsellik, gizemli bir tavır eşliğinde, aslında iç dünyasını size açmış çok özel birinin soyut sanat eserleriyle karşılaşıyorsunuz. Çukurcuma’daki Galeri Artist’te sergilenen, 25 parça eseri seyrederken her birinde farklı duygular yaşadığımı fark ettim. Benim favorim ‘Uyanış’ adlı eseriydi

Miryam ŞULAM
17 Haziran 2009 Çarşamba

Gelin hep birlikte, çok yetenekli olmanın dışında, pek kibar ve tatlı bir hanımefendi olan ressam Etel Anter’i tanıyalım.

 

ETEL’e göre:

aşk = kırmızı

sevgi = pembe    

tutku = mavi  

korku = siyah

yaşam = mor

eş = mavi

çocuklar = pembe

anne = yeşil

baba = mor

dostlar = turuncu

kendi = kırmızı

 

Etel Anter’i bize tanıtır mısın?

1967’de İzmir’de doğdum. İzmir Amerikan Kız Kolejin’den ve daha sonra İstanbul’da Boğaziçi Üniversitesi Orta Kademe Yöneticilik bölümünden mezun oldum. İzmir’e dönüp iki sene bir bankanın ihracat bölümünde çalıştım. Sonra işten ayrılıp,  9 Eylül Üniversitesi Grafik Bölümünü kazandım. Bir sene eğitim gördüm, o sırada eşim Eddi ile tanıştım ve nişanlandım. İkinci yıl Grafik eğitimime İstanbul’da Marmara Üniversitesi’nde devam ettim. Fakat aslında ben resim okumak istiyordum ve dolayısıyla 3. kez üniversite sınavına girip, hep arzuladığım Mimar Sinan Üniversitesi Resim Bölümünü kazandım. Adnan Çoker Atölyesi’nde okurken, 1991 yılının güzel bir Mayıs gününde  Eddi’yle evlendim. Ardından gelen hamileliğim sebebiyle 3. yılın final sınavlarına giremeden okulu bıraktım. 1996’da Rosalie ve Joel adında ikiz kızlarımız oldu.   11 ay sonra da oğlum Erol dünyaya geldi.

Seni resim yapmaya tetikleyen neydi ?

Yuvadayken hep resim yapardım. Öğretmenlerim anneme, resimden başka hiçbirşeyle ilgilenmediğimi söylerlermiş. İzmir Amerikan’daki resim hocam Mimar Sinan mezunuydu ve ona hayrandım. Orta 2’de desen eğitimi alıp Mimar Sinan’da okumayı aklıma koymuştum. Böylece Güzel Sanatlar’da hocalık yapan ressam Fahri Sever’den ders almaya başladım. Liseyi bitirene kadar da devam ettim.

İlk çalışmalarını nerede gerçekleştirdin?

Çocuklarımın bebekliği süresince, Jale Aldiş, Lika Ören ve Vivi Menase ile birlikte bir atölyeyi paylaştık. Ekrem Kahraman da bize hocalık yaptı. 2005 yılından itibaren Bebek’te kendi atölyeme geçtim ve orada tek başıma çalışmalarıma devam ettim.

Yap-Boz sergin tamamen soyut çalışmalarını kapsıyor. Yağlı boyaya ne tarz resimler yaparak başladın ?

Önce figüratif çalışmalarım oldu. Gördüğümü resmettim. Zaman içerisinde  figür soyutlamalarına doğru bir yolculuğa çıktım. Bu yolculuk beni kendimi daha iyi tanımamı sağlarken, duygusal anlamda da çok tatmin etmeye başlamıştı.  Belli bir kilometre yol aldıktan sonra da, tamamen soyut çalışmaya başladım. 2007 senesinde, af’la okuluma geri döndüm. Geçen sene, Mimar Sinan’dan mezun oldum. İki sene boyunca, Zekai Ormancı Atölyesi’nde çalıştım. Bu son iki yıl özellikle, Akademide okurken, bir resim öğrencisinin ne kadar sınırlandığını farkettim. Yine de hayatta hiçbirşeyi yarım bırakmayı sevmediğimden, bu eğitimimi de tamamlamak istedim ve başardım.

Bu sergiden önce başka sergilerin de oldu mu ?

Evet. 2001’de Asmalı Mescit Sanat galerisinde, bahsi geçen atölye arkadaşlarımla Karma bir sergimiz oldu. O sene Tüyap’ın ilk Kadın Bineali’ne de birkaç figür soyutlaması çalışmamla katıldım. Ankara’da Garanti Bankası Galerisi’nde, ayrıca İzmir’de de kişisel sergilerim oldu.

Bu sergiye ne kadar zamanda hazırlandın ?

Bu sergime, Ekim ayından Mart sonuna kadar, yani 6 aydır hazırlanıyorum. Çalışmalarımın arasından, 25 eserimi sergiliyorum.  

Bu eserlerini hangi aşamada isimlendirdin?

Her biri farklı şekilde isim aldı. Bazısı üzerinde çalışırken, kimisi hemen bitiminde, bazıları da bittikten ve bir süre onları izledikten sonra isimlerini aldılar.  Bir de özellikle belli bir düşünceyle yaptıklarım var, onlar da isimlerini henüz doğmadan önce alanlar.

Serginin adı çok ilginç. Neden Yap-Boz ?

yaşanmBuradaki resimlerin çoğunun altında başka bir resim var. Daha önce yaptıklarımı bozup, üstüne başka resim yapıyorum çünkü hem altından çıkan renkleri kullanmayı hem de ortaya çıkan farklı dokuyu seviyorum. Bozma cesaretini gösterebildiğin sürece resim ilerliyor. Aslında bozduğunu sandığın  her şey, yeni bir dokunuşla seni bir adım ileriye götürüyor. Bu bilinç, bence, yaşamla çok paralel. Kendini güvende hissetmek için hayatta risk almazsan, ilerlemen daha zor. Atıldığın macera seni nereye götürüyorsa, oraya varabilme cesaretini göstermek çok önemli. Bu 6 ay zarfında, ailece yeni bir ülkeye taşınma hazırlığının sürecini de yaşıyorduk. Resimlerimde en alta koyduğum bir çizgiyi, istediğim anda görebildiğim gibi, özel yaşamımda da ailemle yeni bir başlangıç yaparken, buradaki ışlıkların izini ve gerçek dostluklarımızı hep yanımızda hissediyorum.

Sergine gelen insanlara eserlerin aracılığıyla neyi aktarmak istiyorsun ?

Ben resimlerimi anlatmayı sevmem. Soyut resme bakan kişinin yaşadığı duygudur önemli olan. Kahve falı nasıldır? İki kişi aynı fincana baksa, kendi hisleriyle baktığı için muhtemelen farklı yorumlar çıkacaktır ortaya. İşte, soyut resim de öyle bişey. Benim hangi duyguyla yaptığım, eseri sergiledikten sonra anlamını yitiriyor. Aslında ben şimdiye kadar ki sergilerimde resimlere isim koymamıştım. İlk kez, tamamen soyut resimlerden oluşan bir sergi açtığım için, bakan kişiler için çıkış noktası olabilecek bir referansın iyi olacağını düşündüm. Sonrası yine de izleyene kalsın.

Senin için resim yapmak ne demek ?

Hayatımın vazgeçilmez bir parçası. Nefes almak gibi. Resimden uzak durduğum zamanlarda bile resim yapıyorum. Sofraya sunduğum  tabakta, yüzüme uyguladığım makyajda da ben hep resim yaparım.

Rüyalarında da resim yapar mısın ?

Evet. Mesela yaz tatillerinde, yanımda malzeme taşıyamadığım ve resimden uzak kaldığım zamanlarda mutlaka rüyamda resim yapıyorum. Fırçalar ve boyalarla vakit geçirmezsem, o beni çağıran birşey.

Kullandığın malzemeler farklı gözüküyor. Resim yaparken nelerden faydalanıyorsun?

Tuvallerin en üst katında yağlı boyanın üzerinde görünen kahve-siyah renkteki boya farklı bir şey. Endüstriyel boya denersem nasıl olur diye düşünmüştüm ve hoşuma gitti. Renkler sadece amacıma uygun şekilde devreye girer; yoksa renklerin peşinde değilim. Her tür kalın ve ince fırçalardan, değişik uçlardan, tahtayı yontup ucundan, bazen çatal bıçak gibi farklı malzemelerden yararlanmayı seviyorum. Zaman zaman pis çalışsam da, işim bittiğinde mutlaka paletimi temizlerim.

Aralarında en çok sevdiğin eserin hangisi ?

Hepsinin bende ayrı ayrı yeri var, sonuçta onlar benim iç dünyamın yansımaları. Onları tamamen duygularımı dinleyerek yapıyorum. İçlerinde farklı yoğunluklarda aşk, acı, mutluluk, öfke gibi her tür duygu olabilir.  ‘Benimle oynar mısın?’ ve ‘Benim Dünyam’ adlı eserlerim için favorilerim diyebilirim.

Eşin yazar, sen de ressamsın. Birbirine çok yakın bu iki sanatçı arasında yapıcı bir rekabet var mı?

Tabii ki, yapıcı olduğu kesin. Ancak bunun adı rekabet midir emin değilim. O bana sanatım konusunda en büyük destek. Bazen sanatçı depresyonu yaşadığım zamanlarda, o mutlaka devam etmem için beni cesaretlendirir. O kadar iyi sanatçılar var ki, ben daha ne yapabilirim gibi düşüncelerde boğulduğumu zaman,  Eddi beni o sulardan çekip çıkarmayı başaran kişidir. Kişiliklerimizin farklı olmasının karşılıklı olarak avantajlarını yaşıyoruz.

Hayranlık duyduğun veya esinlendiğin sanatçılar var mı ?

2000 senesinde, Manhattan Guggenheim müzesinde İtalyan ressam Roberto Clemente’nin,  retrospektif sergisini gördüm. Daha önce, o sanatçıyı tanımıyordum. O günden sonra resme farklı bir bakışım oldu. Figüratif ve sembolik şeyler yapıyor. Hikayeci bir tavrı var. Çok ilginç. Resimlerinde mutlaka bir hikaye yakalarsın. Fırçaları vuruşu, renkleri kullanışı; ne yaptığından çok nasıl yaptığına hayran kaldım. Resimlerdeki dinamizm ve enerji beni çok etkilemişti. Ayrıca Litvanyalı ressam Constantin Rodko’nun eserlerini de çok beğeniyorum.

Gerçek ilham kaynağın nedir ?

Yaşamın ta kendisi !

Hayranların kim?

Başta, eşim ve çocuklarım. Sürekli benimle gurur duyduklarını söylüyorlar. Annemle babam da tabii. Ayrıca geçenlerde, tanımadığım bir bayanın bana hayranlık duyduğunu öğrendiğimde çok mutlu olmuştum.

Biri eserini beğenip satın aldığında ne hissediyorsun?

Eskiden eser satın alındığında, biraz buruk bir ayrılık yaşardım. Ancak şimdi bu değişti. Kesinlikle çok mutlu oluyorum.

Hiç ayrılamadığın veya satmak istemediğin eserlerin var mı?

İki tane eserim satılık değil. Birini Eddi’ye özel yapıp ona armağan etmiştim. Sergilemediğim başka bir tanesini de, benim çok özelimi yansıttığından kendime saklıyorum.

Yaşamında resim dışında başka ne gibi meraklar veya hobiler var?

2 sene önce, American Balance Body Akademisinin Pilates eğitmenliği derslerine katıldım. İlk iki seviyeyi aldım. Üçüncüyü de, Amerika’da tamamlamak istiyorum. Ciddi anlamda pilates yapıyorum. İlerde pilates dersleri de vermek istiyorum. Bunun dışında, yoga, açık havada yürüyüş yapıyorum. Çoğunlukla, spiritüel ve  metafizik konularda  kitapları okuyorum.

Sanatınla ilgili gelecekteki hedeflerin nelerdir ?

Resim yapmaya ve yeni eserler üretmeye her zaman devam edeceğim. Yakında Amerika’ya taşındığımız için orada daha büyük bir atölyede daha büyük boyutlarla çalışmayı hedefliyorum. Burasıyla da ilişkimizi kesmeyeceğiz. Yazları burada olmayı planladık. İnşallah her sene hem Amerika’da hem de Türkiye’de bir sergi yapabilmeyi isterim.

Madem resim yapmak senin için yaşamın ta kendisi okuyucularımıza yaşama dair ne söylemek istersin?

Herkesin yaşam içinde bir duruşu olmalı. En önemlisi şey kendini tanımak, sonra her şey ardından geliyor. Yaşama neşeyle bakabilmeli.