Kirpi

Riva ŞALHON Köşe Yazısı
1 Nisan 2009 Çarşamba

Coldplay’in bir klibi var, adı Scientist, senaryo tersten başa doğru sarıyor. Chris Martin yapayalnız yattığı bir şiltenin üzerinden kalkıp geri geri adımlar atarak sevgilisini yitirdiği kaza anına gidiyor. Başlangıç noktasına gidiyorum diyor şarkısında. Sevgilisinin güle oynaya ceketini giymek için emniyet kemerini çözdüğü ana kadar geri sarmak istiyor. Geçmişteki bir ana dönmek teması nedense çok düşündürür herkesi, zira herkesin geri dönmek istediği bir nokta var. Borsada verdiği yanlış karar anına, telefonuna göz attığı için TEM’de yan yan ilerlediği ana, gitmekten son anda vazgeçtiği seyahat anına… Mehmet Eroğlu’nun da Belleğin Kış Uykusu adında bir kitabı var. Mutsuz bir adamın eline hayatını tekrar yaşama fırsatı veriliyor. Adam, fantastik bir kurgu ile, kaderini değiştirebileceği noktaya kadar geri sarabilecek, ancak mevcut hayatı ile ilgili hafızası tamamen silinecek. Aynı kurguya kendinizi yerleştirin, geçmişinizden pişman olduğunuz bir kararı aldığınız noktaya kadar geri sarın hayatı kafanızda, ama o yanlış sonuçları siliverin hafızanızdan. Tabii ki yine ve yeniden aynı kararı mutlulukla verirdiniz.

Günlük hayatta yaptığımız ve bir planın parçası gibi görünmeyen pek çok kırıntı daha sonradan duygusal bir merkezi olan bilinçli bir bütüne dönüşüyor. Yıllar ilerleyip de dönüp geri bakınca o hareketler zinciri bir anlam bütünlüğüne kavuşuyor.

O bütünün oluşmasında hep bir önceki tecrübelerin bileşimi rol alıyor fark etmesek de. Hayatın akışı içerisinde,  ‘Neden benim başıma geldi’ diye sorguladığımız durumlar kadar, kendi irademizle sürüklendiğimiz sayısız sürpriz de var. Geçmişi geride bırakmak ve temiz bir sayfa açmak diye bir şey bence mümkün değil.  Bu yüzden sanırım doğrusu her sonucu olduğu gibi kabullenip, bir sonraki aşamaya bunu nasıl taşıyacağımızı şekillendirmek... Bir duraksama yaşamak gerek o noktada, hemen tepki vermeden önce. Hayatı oluşturan hareketler zincirine ekleyeceğimiz yeni halkayı belirlemek için bir duraksama... Will Smith’in şu anda vizyonda olan 7 Yaşam adlı filmi (azıcık ipucu vermek olacak biliyorum) insanların kendi neden olduğu felaketlere, istediği tepkiyi verme hakkı olduğunu gösteren duyarlı bir yapım… Görmenizi önerebilirim…

* * *

“Kirpi gibisin çocuk” der Attila İlhan, “Her tarafın diken/ Kim elini uzatsa/ Delik deşik/ Üstelik sen de kan içindesin.”

Kirpi gibiyiz. Çok yaklaştırmıyoruz insanları kendimize. Yakınlaşmanın doğurduğu risklerden kaçar olduk. Daha az sevince ve paylaşıma razı olduk, daha fazla acı çekmemek için.  İçgüdüsel korunma mekanizmaları geliştiriyoruz. Asilce yaptığımız bir hareketi ters biçimde algılamayı seçen kişilerle karşılaşınca şaşırıyoruz. Yanlış anlaşılmaktan kızgınız, en acıklısı uzaklaşıyoruz. Ve iğneler büyütüyoruz derimizde.  Yalnızlaşıyoruz, donuklaşıyoruz. Örneğin beni en çok hayal kırıklığına uğratan şey özür dilemek zorunda kalmak. Tabi ki geç kalırsam özür dilerim, birine çarpıp paketlerini düşürürsem de keza. Ama kendim olduğum için karşılaştığım sitem bir dahaki sefere o konuda daha dikkatli olmamı gerektiriyor. Bir tür toplumsal kalıba uyma çabası yorucu... Farklılıklarımız azalıyor. Birbirine benzeyen, daha kontrollü, daha durağan, tepkileri tahmin edilebilen bir türe dönüşüyoruz. Oysa ne güzel söylemiş Can Yücel “Yerin seni çektiği kadar ağırsın” diye…

Sevgiyle kalın...