Kardeşim benim

Luiza UÇKİ Köşe Yazısı
18 Şubat 2009 Çarşamba

Dalya ve Klara aynı çatı altında kardeşlik şarabını kana kana içen iki kızkardeştirler. Gülerler, eğlenirler. Zevk alırlar bu hayattan. Kahkaha sesleriyle evde adeta iki altın top gibi neşe saçarlar etraflarına.

Dalya biraz büyüyüp serpilince güzelleşir. Henüz on beş yaşındadır. Ancak varlıklı bir ailenin oğlu ona gönlünü kaptırmıştır. Bir sene görüştükten sonra da Dalyacık yuvadan uçup gider. Artık yeni bir evi olacaktır. Klara hem onun için çok sevinir. Hem de hüzünlenir. Aynı odayı paylaştığı, birçok güzel anıyı birlikte yaşadığı canı kızkardeşiyle artık aynı yuvada bulunmayacağı için üzülür. Dalya mutludur. Sık sık onları ziyaret eder. Eşiyle sık sık yurtdışına seyahate çıkar. Dönüşte ailesine türlü hediyeler getirir.

Yıllar akıp geçer. Klara da artık yirmilerindedir. Bir aile dostları ona bir damat adayı getirir. İsmi Natan olan bu genç çok iyi kalpli, sevecen biridir. Görüşürler, birbirini beğenip evlenirler. Ardından aileye yeni fertler katılmaya başlar. Dalya’nın iki kızı, Klara’nın bir kızı bir oğlu dünyaya gelir. Onlar kendilerini çocuklarına adarlarsa da yine de görüşürler.

Herşey yolunda giderken birkaç kötü havadis de kapılarındadır. Önce Klara’nın eşinin çalıştığı fabrika kapanır. Natan aylarca işsiz kalır. Zaten durumları pek parlak değilken bu, onlara büyük darbe gelir. Sonra çok düşük maaşla bir iş bulur. İşin şartları da zordur; ama iki çocuğu vardır. Mecburen kabul eder. Akabinde babaları rahatsızlanır. Hastaneye kaldırılır. Önemli bir ameliyat olması gerekiyordur ve bunun için büyük bir ameliyat olması gerekiyordur ve bunun için yüklü bir meblağ para lazımdı.

Dalya, Klara’yı bir köşeye çeker: “Bugüne kadar annemlerin her ihtiyacını ben karşıladım. Hep ben verdim. ancak şimdiki ameliyat çok masraflı. Biraz sen, biraz ben vereyim. Ben tek kızı değilim ki? Ne yap ne et kocandan biraz para al ve ver. Benim kocam nereye kadar verebilir ki!” diye belirtince Klara’nın kalbine bir ok saplanır. Susar, cevap veremez. Çıkar ve bir parkta oturur. Düşünmeye başlar: “Bu ay apartmanın aidatını, yakıt masraflarını bile ödeyemedik. Çocuklara kılık kıyafet alamadık. Davetlere bile gitmiyoruz. Aylarca kocam işsiz kaldı Parasız gezdim sokaklarda. Vız gelir geçer dedim. Çocuklarımın ihtiyaçlarını bile karşılayamazken ben bu parayı nereden bulabilirim ki! O, benim babam, canım, kanım. Ben de istemez miyim ona yardım etmek. Keşke olsaydı herşeyimi feda ederdim, ama yok... Ne satacak bir şeyim var ne de kıymetli bir eşyam! Hep ablam onlara destek oldu diye hep boynum bükük kaldı. Bu zaten bana ağır bir yüktü. Nedir Allah’ım benim bu çilem? Neden ben böyle boynu büyük kalıyorum hep? Kimseye faydam yok. Babacığıma destek olamıyorum. Çaresizlikle kıvranıyorum. Dertlerimi hep bağrıma bastım. Kimseye belli etmedim. Kocamı bir gün bile rencide etmedim. Hep ona manevi destek verdim. Ben, bunu hakedecek ne yaptım? Neden eli kolu bağlı kalan benim? Neden ben güçsüzüm? Allah’ım en olur yardım et! Sana yalvarıyorum” der hıçkıra hıçkıra ağlayarak.

Eve gelir. Yüzünden düşen bin parçadır. Durumu eşine anlatır. Kocası dünya tatlısı biridir. Ona: “Üzülme karıcığım, yarın iş yerinden borç alırım. Yavaş yavaş öderiz. Gerekirse daha çok çalışırım. Yaparız birşeyler. Sen üzülme evimizin sultanı. Asma o güzel yüzünü. Göreceksin benim melek karım, senin bu güzel kalbin sayesinde çok güzel günler bizi bekliyor” der. Dediğini yapar. İşyerinden borç alıp ertesi gün Dalya’ya teslim eder. Dalya’nın bu durumdan haberi bile olmaz. O, hiç yokluk çekmemiştir ki, on beş yaşından beri rahat bir yaşama girmişti. Tok açın halinden anlamaz, misali Klara’nın yaşadıklarından habersizdir; çünkü bu tarz sıkıntının ne olduğunu bilmez.

Klara’nın durumu ise günden güne kötüleşir. bu borcu ödeyebilmek için masraflarını daha da kısarlar. Klara’nın yüzü hiç gülmez artık. bir uçurumun köşesindedir. Bağırmak, haykırmak ister ama sesi çıkmaz. Borcu, ağlayarak yavaş yavaş öderler. Babası iyileşir. Sık sık onu ziyarete gider yüzüne maske takarak. Çocuklarına üzülür. Eşine üzülür. Seneler akıp geçer.

Klara çocuklarını evlendirir. Bir gün ikisini evine çağırır: “Sizinle konuşmak istiyorum. Ben bugün varım yarın yokum. Siz birbirinize destek olacaksınız. Hep birbirinizi kollayacaksınız. Bu, benim size vasiyetimdir. Birinizin başı sıkışınca ona koşacaksınız, onun sıkıntılarına paydaş olacaksınız. Her ne kadar ayrı yuvalar kursanız bile ikinizin kalbi bir yerden atacak. Biriniz ağlarken biriniz gülmeyecek. Kardeşlik; dayanışma, dolu sihirli bir iksirdir. Anneler babalar hep yaşamaz. Onların yokluğunda birbirinizin anası babası olacaksınız. Hep vereceksiniz. Birinizn problemi ikinizin de sorunu olacaktır. Bakın çocuklar devir değişiyor. Siz siz olun maddiyatçı, gözünü hırs bürümüş insanlar olmayın. Maneviyata, kardeşliğe, dayanışmaya önem verin. Manevi yükselme insanın ruhunu besler, onu sorunlardan ve bedenini kirletecek problemlerden arındırır. Parasız da kalabilirsiniz, önem vermeyin. Kardeşlik bağınızı sıkı tutun. Birbirinizi çok sevin, koruyun hep sahip çıkın” der.

Oğlu “Anne geç kalıyoruz. Uçağı kaçırmayalım. Zaten bizimkiler çok heyecanlı” diye belirtir.

Klara: “Tamam oğlum. Bak oralarda üşümeyin. Paris şimdi çok soğuktur. Bana Brüksel’den istediklerimi almayı unutma. Kaç günlüğüne çıkıyorsunuz tatile? On beş gün müydü?” diyerek yolcu eder çocuklarını, gelinini ve damadıyla uzun bir seyahatte. O da soluğu Dalya’nın yanında alır. Dalya kapıyı açar: “Gel Klara gel. iyi ki geldin. Günlerdir sıkıntıdan patlıyorum. Kocam öldüğünden beri hep yalnızım. Arkadaşlarım uğramıyorlar bile. Evimden hiç ayrılmazlardı. Hep verdim verdim. Ne oldu şimdi? Hepsini unuttular, ama bak sen beni yalnız bırakmazsın. Sahi ben seni hiç üzdüm mü?” diye sorar  Klara: “Yok canım. Sen beni hiç üzmedin. Merak etme. Bak bu zarfın içinde biraz para var. Yine getiririm” der. Dalya’nın gözünden yaşlar dökülür: “Hayat bazen çok acımasız olabiliyor. Kocamın amansız hastalığında çok paramız gitti sonra kızları evlendirdik. Gelir yok. Gider çok. Böyle çaresiz, kolu kanadı kırık bir hale geldim. Sen bilmezsin ba çaresizlik illetini. İnsanın içini kemiriyor. İki ki sen varsın. Bana destek oluyosun. Teşekkür ederim, Klara. Senin böyle dertlerin yok. Oğlunun şirketini duyuyorum. Kızın da kariyer sahibi. Bravo valla. çok iyi bir aile yetiştirdin. Sen herşeye layıksın, canım kardeşim benim. Annem küçükken ne derdi hatırlar mısın?  “Birbirinize destek olun.” derdi. Ne güzel söylermiş değil mi?” diye belirtir Klara’ya. Klara onu asla üzmez, yaptıklarını yüzüne vurmaz. Vuramaz çünkü o kardeşini üzmeyecek, onun kıymetini bilecek kadar kaliteli bir kadındır ve öyle de kalacaktır...