Benkohen Ailesi Kuzguncuk’ta

Tilda LEVİ Köşe Yazısı
22 Ekim 2008 Çarşamba

Bir Pazar sabahı. Ağaçlıklı bir yolu takip ederek  caminin önünden geçin, sola dönün. Sonra farklı bir boyuta geçiyorsunuz. Tek sorun park yeri bulmak. Ana caddenin iki yanında sıralanmış dükkanların kimi açık, kimi kapalı. Bazılarının önünde kaldırımda iskemlelerde  esnaf oturmuş sohbet ediyor. Sanki şehirde değil, bir kasabadayız. Klakson sesi yok, bağrışma yok. Buna karşılık huzurlu bir yaşam var. Caddenin bir yanına sıralanmış sanat galerileri(bugün) kapalı. Yine de meraklı gözlerle başımızı vitrine doğru uzatıyoruz. Az ileride ekmek fırınında çeşit çeşit ekmekler eski usul tahta raflara dizilmiş... Aynı sırada Nesim Albala’nın her ziyaretimizde bize krikkrak aldığı pastane.

* * *

Kuzguncuk böyle bir yer… havada insanı kendine çeken  bir farklılık var. Kuzguncuk Sinagogu’nun yeşil boyalı ağır demir kapısı sizi içeri davet ediyor. Bahçeye girdiğinizde  Kuzguncuk  Sinagog Vakfı’nın bayan üyelerinin sıcak “hoş geldin” leri, her soruya yanıt getirmeleri kendinizi bildik bir yerde olduğunuz hissini veriyor.  Havanın güneşli olması 3-5 yaş grubunun istedikleri gibi koşuşturmaları için yeterli. Her yaştan insan var etrafta. Eski tanıdıklar birbirleriyle sohbet ederken, ilk kez gelenler biraz şaşırmış gibiler.

Geçtiğimiz Pazar günü Kuzguncuk’ta geleneksel Sukot kutlamasının yanı sıra başka bir mutlu olay da yaşandı. Aslen Kuzguncuklu olan rahmetli Edmond Benkohen’in ailesi, ibadethaneye yeni bir Sefer Tora hediye etti. Şofar sesleriyle sinagoga getirilen Sefer Tora bir gelin gibi karşılandı. Salonda alkışlarla heyecanın dorukta olduğu anda  münasebetsiz bir telefon sesi duyuldu. Çantamı nereye koyacağımı bilemedim. Ses oturduğum koltuktan geliyordu. Bu herkesin başına gelebilirdi ama bana hayır! Çantamı açıp düğmeye basmak inanılmaz uzun bir zaman dilimi gibi geldi.  Renkten renge girmiştim. Neyse ki, başımı kaldırdığımda rahmetli Benkohen’in oğlu Moris Benkohen’i Sefer Tora’yı kaldırırken görebildim. Böyle zamanlarda kaçırılan her ayrıntıya yazık oluyor. Böylesi sevinçli bir günde  Benkohen  Ailesi’ni yakın dost ve arkadaş çevresi de onurlandırdı.

Bazıları bu vesile ile Kuzguncuk Sinagogu’nu tanımış oldu.

Sukot’un mitsvalarından sayılan suka altında bir öğün yeme geleneği de gerçekleştirdik. Çocukluğumuzda filelerin içinde saklanan kavun, ve narlar tek tek sukayı giydirmişlerdi adeta.

Eşimle sinagogdan çıkarken… Hilmi Güner bizi uğurladı ve “Her Şabat açığız” diye gülümsedi.

* * *

Pazar akşamüstü “Türkiye Sinagogları” adlı kitabın tanıtımı ile İzzet Keribar’ın  aynı başlıklı fotoğraf sergisini izlemek üzere Beyoğlu’nda Mısır Apartmanı’nda yer Casa Dell’Arte’ye gittik.

Sergi salonundan içeri girdiğimde, çok güzel bir demet çiçek gözüme ilişti. Üstünde “Kuzguncuk Sinagogu Vakfı” yazıyordu. Böyle de bir zerafetleri var Kuzguncukluların…