‘İki artı bir’ yöntemi ile...

Tilda LEVİ Köşe Yazısı
8 Ekim 2008 Çarşamba

Yemek yapmak bir sanattır. Ne yazık ki, konuya ilişkin sanatkar ruhum çoktan yok olup gitti. Umarım beklenmedik bir anda yeniden çıkagelir. Mucizelere hep inandım! Diğer yanda, güzel yemek yemeyi hala çok seviyorum.. Geçenlerde yemek tariflerini yazdığım deftere bir göz atmak istedim. Mutfak dolabını açtım, bir raf dolusu yemek kitabı sıralanmış. Yabancı dilde olanı, Türkçe baskılar, vejetaryen tarifler ve hepsinden değerlisi ‘ilk’ yemek defterim. Her ne kadar zamanla o defter bilgisayarda yazılıp, sayfaları, plastifiye edildiyse de, el yazısı ile tarifleri sıraladığım ‘ilk’ defterin yeri ayrıdır. Herkes hayatının belli bir evresinde bir yemek defterine sahip olmuştur. Sanırım herkes de yazdığı tarifin yanına, kimden aldığını belirtmiştir. İşte, defterimden birkaç örnek; gateau salami - anne; sacher torte - Nuriye Hn.; vişneli pasta - Dora M.; elma fırında - Zizi; sfongo - anne; ravikos - anne; mina de karne - gramami; şokolalı küb - Tilda H.; limonlu tart - Mme. Janet; rakılı bisküvi - gramami; sakızlı çörek - Mme. Anastasia vs. vs... Erkeklerin verdiği tariflerin de çok başarılı olduğunu ayrıca vurgulamalıyım.  Kolajla süslenmiş kapağı, kar beyazı yumurtalardan sayfalara sıçrayan parçacıklar, hafif lekeler ve yer yer oluşan hareler...

* * *

Yemek yapmaya başladığım zamanlardan üç tarif aklımdan hiç çıkmadı. Pilav yapmayı, benden altı ay önce evlenen arkadaşım Ester Türkol’dan öğrendim. Çeyiziml beraber gelen, ansiklopedi kalınlığındaki Ekrem Yeğen’in kitabından omlet yapmayı öğrendim. Pesah arifesinde şehir dışında olan annemden Pesah keki yapmayı, telefonda öğrendim. Hepsi güzel de, rafta sıralanan yemek kitaplarından birçoğunun sadece resimlerine bakmış, çok azından uygulamış, en çok da annemin tariflerini kullanmışım. Özetle, raflar çoğu kez atmaya / vermeye kıyamadığımız eşyalarla doludur.

* * *  

Elbise dolabının dolu olup, giyecek kıyafet bulamadığımız dönemler olmuştur mutlaka. Şahsen dört mevsimin ikisinde bu sıkıntıyı yaşarım. Hani, sadece ayakkabı için alışverişe çıkmayı yeğlediğiniz zamanlar..

Bu bitmez tükenmez işkenceyi ‘2+1’ formülüyle çözmeye kararlıyım. Bir giysiyi iki sene, bilemediniz bir daha ekleyelim, üç sene kullanmadınızsa, bırakın başkaları kullansın. Kermesler, dernekler ve daha birçok kurum gereğince değerlendirecektir.

‘2+1’ yöntemiyle daha doğru seçimler de yapılabilir. ‘Belki lazım olur’ klişesi her zaman geçerli olmayabilir. İki eteğiniz, ayrıca ‘temiz’e giymek için de bir etek varsa, yeterlidir. Zira sezon bittiğinde, kış boyunca sadece pantolon giydiğinizi farkedersiniz. Sonuçta üç eteğimiz tekrar saklanmak üzere havalanıp dolaptaki yerini alır...

* * *

Öte yanda biblolar, vazolar dolu büfeler... İçlerinde Ephraim Kishon örneği falan filan teyzelerden düğgn hediyesi gelen, ya duyarlarsa diye vermeye çekindiğiniz milli felaket porselenler....

Ve daha neler neler...

Büfeyi boşaltın demiyorum ama eminim içinde sadece toz alıp yerine koymaktan başka işe yaramayan bir sürü fuzuli eşya vardır. Dediğim gibi, zaman kermes zamanı, bir düşsnün....

Küççk bir hatırlatma. Tecrübeyle sabittir, büfeler 2+1 yöntemiyle hafiflemez. Oralara ‘abra kadabra’ stili yakışır. İnanın rahatlayacaksınız.