Fani Hodara ve arkadaşlarına Alone’la gelen büyük ödül...

Piyanist/ besteci Fani Hodara başarılarına bir yenisini ekleyerek, Alone adlı eseriyle Malta’da düzenlenen Golden Cross Uluslararası Müzik Festivali’nde yarışmanın en büyük ödülü olan Grand Prix’yi kazandı

Tuna SAYLAĞ
6 Ağustos 2008 Çarşamba

Alone’u dinledim. Sözleri Figen Çakmak’a, aranjmanı Eser Taşkıran’a ait olan bu besteyle Fani Hodara insanı gerçekten yüreğinden yakalıyor. Hüznü ve coşkuyu bir arada yaşatan bu parça, geniş kitleler tarafından dinlenmeyi fazlasıyla hak ediyor.

Yarışmanın öyküsünü bizzat bestecinin ağzından dinlemek üzere Büyükada’daki yazlığında bir araya geldik. Söz onun:

“Yıllardır uluslararası müzik festivallerinde Türkiye’yi temsil etmekteyim, aynı zamanda 12 senedir FİDOF yani Federation Internationale des Organisations de Festivals-  Dünya müzik festivalleri organizasyonu- üyesiyim. Figen Çakmak FİDOF’un as başkanı, ben de ondan sonraki temsilcisiyim. Dolayısıyla biz dünyaya müzikle mesaj vermeye çalışıyoruz. FİDOF’un en önemli sloganı: “Peace and friendship trough music and art” yani müzik ve sanat aracılığıyla barış ve dostluk. FİDOF üyeliğim sayesinde dünyada olan bütün müzik festivallerinden haberim oluyor. Bunları katılmak veya katılmamak anlamında değerlendiriyorum. Bir de şuna inanıyorum: bir insan bir şeyi bütün kalbiyle ister ve ona odaklanırsa , o arzusu mutlaka gerçekleşir, er veya geç. Bu inancımı kimse yıkamaz benim. Mesela yıllarca Eurovision yarışmalarını seyrederken hep keşke ben de katılabilsem demişimdir. Eşim ve arkadaşlarım “Fani, sen çok yüksekten uçuyorsun” derlerdi, ama yüsek düşüneceksin ki, olsun. Ben kendime güveniyorum ve yüksek oynuyorum.

19-24 Temmuz arası Malta Golden Cross Müzik Festivali’nin gerçekleşeceğini bana mail yoluyla haber verdiler, ayrıca katılmak ister misiniz diye de sordular. Hiç düşünmeden evet dedim. İki şarkıyla katılmam gerektiğini söylediler, biri kültür gecesi,  diğeri de yarışma için. Sözlerini Figen Çakmak’ın yazdığı iki bestemi, “Alone” ve “Bridge of Love”, aranjmalarını yaptırarak yolladım. Bridge of Love da en az Alone kadar güzel ve dünya çocukları için yapılmış bir parça. Hatta geçen sene İZEV Vakfı yararına verdiğimiz bir konserde Leman Sam ile birlikte seslendirmiş, özürlü çocuklardan oluşan bir koro da bize eşlik etmişti. Daha sonra iki şarkımın da finale kaldığı haberi geldi.. Çok memnun oldum tabii. Ayın 17’sinde, yarışmadan iki gün önce Malta’ya gittim, çeşitli temaslarda bulundum. Kültür gecesi için Citadela denilen tarihi kalede Türk köşesi yaptık. Masayı Türk bayraklarıyla donattık, beraberimizde götürdüğümüz onlarca ay yıldızlı balonu şişirerek misafirlere ve çocuklara dağıttık. Her şeyi şahsi çabamızla yaptık.

Açık havada, deniz kenarında, havai fişikler eşliğinde muhteşem bir açılış gerçekleşti. Son anda Türkiye adına bir konuşma yapmam istendi. Sahneye çıkarak dünyada barış temalı İngilizce kısa bir konuşma yaptım. Solistimiz bir iki Türkçe parça ve benim ikinci bestemi seslendirdi. Seyirciler arasında turistler de vardı. İkinci gece kültür gecesiydi. Buradan lokum, pişmaniye, kuru yemiş, Türk kahvesi, kuru baklava, rakı, Kavaklıdere şarap, cezve, ay yıldızlı kahve fincanları, nazar boncuklu yüzükler, turalı şallar alıp götürmüştük. Türkiye namına özel bir yemek standı kurduk. Herkese küçük paketler halinde yaptırdığımız lokumlardan dağıttık. Bütün bunları özveriyle, hiç kimseden yardım görmeden ama büyük bir mutlulukla yaptık ve Türkiye’yi temsil ettik. Malta, Roma Büyükelçiliğine bağlı, orayı aradık. Basın müşaviri iki bayan bizimle çok ilgilendi. Haberin Corriera dela Sera Gazetesi’nde ve

La Turchia Oggi

internet sitesinde yer alacağını söylediler. Yarışma gecesi, FİDOF temsilcisi olarak bir konuşma daha yaptım. Bu yarışma 5 ile 35 yaş arasında bir çok kategoride yapılıyor. Her kategoride birinci, ikinci ve üçüncü seçiliyor. 37 yarışmacı vardı. Biz son kategorideydik ve Beyaz Rusya, Estonya, Romanya, İtalya, Malta ile yarıştık. Birinciliği Beyaz Rusya, ikinciliği Estonya, üçünculuğü ise Malta kazandı. Bütün yarışmanın ve kategorilerin en yüksek ödülü Grand Prix-Golden Cross’tu. Türkiye’nin adı geçmeyince çok heycanlandım. Juri başkanının, ki kendisi Malta’nın en önemli müzisyenlerinden biridir, bakışlarından ve sözlerinden bir şeyler sezmeye başladım, çünkü solistimiz Nilay Tezsay parçayı o kadar güzel yorumladı ve kendisi sahnede, kıyafeti, koreografisiyle o kadar hoş görünüyordu ki, ödül almamamız imkansızdı. “Golden Cross Türkiye’ye gidiyor” anonsunu duyunca artık dayanamayıp ağlamaya başladım.

Geçen senenin kazananı, Maltalı ünlü bir sanatçı, ödülü vermek üzere geldi. Hepimizi sahneye davet ettiler, büyük bir coşkuyla alkışlandık. Gazeteciler, televizyon kameraları etrafımızı sardı. Nilay tekrar şarkıyı okudu.

Şimdi bana bunca başarıya rağmen niye bir albümünüz yok diye sorucaksınız diğer bütün gazeteciler gibi. Polemiğe çok açık bir konu. Korsan problemi, müzik şirketlerinin eskisi gibi olmaması, halka sunulan müzik kalitesinin yozlaşması gibi bir çok sorun var, ama ben bir şeye inanıyorum: ne verirsen onu alırsın. Bir sponsor, bir destek bulabilirsem, bu cemaatimizden de birileri olabilir, bütün şarkılarımla albüm yapmaya hazırım. Aranjörüm, stüdyom, her şeyim  hazır. Bunlar sponsorla yapılabilecek işler. Malta’da bir prodüktörden  teklif aldım, inanın oradaki stüdyo masrafları buradakinden yüzde elli daha ucuz; İngiltere’de de öyle. Türkiye’de ne yazık ki, artık kalite satmıyor, kalitesizlik daha çok prim yapıyor çünkü halka kalitesizlik veriliyor. Seviyeyi yükseltmek için de maddi olarak destek lazım. Çocuklarla ilgili bir müzikal yazmaya başladım ve idealim bunu dünyaya duyurmak, Broadway’e kadar. Malta’da bu projemden söz ettim, çok ilgilendiler, Bulgaristan’dan, Romanya’dan sponsor bulalım dediler. Bütün olumsuzluklara rağmen yaptığım işten çok memnunum. Amacım hiç bir zaman ille de parçam “top” olsun, büyük paralar kazanayım olmadı. Sanatta maddiyat ön plana konulmaz. Bu işler için biraz da şans işidir. 90 kadar bestem bulunuyor. İçlerinde liste başı olabilecek parçalar var Bunlardan şimdiye kadar bir çok albüm yapılabilirdi ama bir albümün maliyeti 60.000 Euro. Benim bundan sonrası için projem şu şekilde: çok iyi bir aranjörüm var, Eser Taşkıran, kendisi rahmetli Barış Manço’nun klavyecisiydi. Birlikte bir single yapmamızı teklif etti. Böylece piyasaya bir adım atıp, single’ın göreceği ilgiye göre hareket etmeyi düşünüyoruz. 

Müzik ve bu festivaller benim ruhumun vitamini. Çiçeklerin sulanmaya ihtiyaçları olduğu gibi ruhun da beslenmeye ihtiyacı vardır. Hatta oradaki konuşmamda da “ Müzik ruhun gıdasıdır” sözünü  kullandım. Bunlar unutulmaz hatıralar. Böyle bir yolu  kendi çabalarımla açtığım için, ilk önce Tanrı’ya sonra da kendime ve beni destekleyen tüm dostlarıma teşekkür ediyorum. Yurt dışında doğduğum, büyüdüğüm ülkeyi temsil etmekten büyük bir haz duyuyorum. Buradan küçük büyük tüm insanlara müzik dinlemelerini, hiç bir zaman kendilerini bırakmamalarını, misafir ve oyuncu olduğumuz bu dünyada kendileriyle barışık, kimseye zarar vermeden yaşamalarını tavsiye ediyorum.”