Sarı kart

Terör sokaktaki masumu katlederken, ufacık kız öğrenciler gecenin kör karanlığında ölüme giderken, ormanımız, yeşilimiz, oksijenimiz yok olurken, nehirlerimiz bir bir kururken bizler ne yapıyoruz? Nedir bu duyarsızlık, nedir bu sessizlik? Nedir bu yoksunluk, nedir bu yorgunluk?

İvo MOLİNAS Köşe Yazısı
6 Ağustos 2008 Çarşamba

“Tanrı her şeyi mükemmel yaratmıştır.
İnsan işe karışır ve hepsi berbat olur.”

- Jean Jacques Rousseau, “Emile”

 

Sen yine oralardan müstehzi surat ifadenle bana, “ben dememiş miydim”i haykırıyorsundur arkadaşım. Buralardan gittiğinden beri o çok sevdiğin ülke ve insanının hala değişmediğini, belki buraları terketmeni doğrulatmak gayretinin bencil gururuyla tekrar görmenin buruk sevincini yaşıyorsun. Belki de çelişkiler yumağında kalsan da, bu ülkenin talihsizliklerine, kısır döngü içindeki hayat yansımalarındaki trajediye bakıp bakıp “bu ülke ve insanı ne zaman mavi gökyüzünü görecek” diyorsundur...

Sen haklısın şimdilik ama ben hala umutluyum arkadaşım, “Ümit kötülüklerin anasıdır” dese de Nietzsche. Zira insanlık doğumundan beri hep ilerlemiş, hep daha iyiye ulaşmaya çalışmış, çabalamış ama kısmen başarmış. Sen, Jean Jacques Rousseau’yu hep referans gösterirdin bana. Onun, uygarlığın ilerlemesinin insanın başlangıçta var olan erdemini yok ettiğini saptamasının doğruluğuna ikna etmeye çalışırdın beni. Kültürel gelişimin masumiyetimizi yok ettiğini düşünürsek akla, aydınlanmaya, bilime sırt çevirmiş olmaz mıydık?..

Bana ne diyeceğini adım gibi biliyorum.

Kör terörden, sokakta hava alan 17 kişi hayatını kaybediyor ve birkaç gün sonra bu katliamın haber değeri bile kalmıyor. Ateş hep ama hep düştüğü yeri yakıyor. Ama hiç olmazsa İspanya’da olduğu gibi ateşin düşmediği yerlerin bir tepkisini bekliyorsun, dayanışma adına, vicdan borcu adına, ne bileyim bir haykırış bekliyorsun kötülüğe karşı. Olmuyor... İnsanı bu derece duyarsızlaştıran nedir?

Senin yanıtını biliyorum. Ama ben ona inanmak istemiyorum!

Konya’nın orta yerinde bir nedenle yıkılan “öğrenci yurdunda” ölen 18 küçük kızın, neden bu yaşama gecenin kör karanlığında ansızın veda ettiğini anlamadıkça sen haklı olacaksın belki de. Bu masum çocukların anne babalarının meseleyi takdiri ilahi görüp şikayeti bırak, hiçbir tepkide bulunmamasına ne diyebiliriz? Nedir bu kadar şartsız teslim olma bitkinliği? Nedir bu yorgunluk, nedir bu sessizlik?

Asıl onun yanıtını bulmak gerekiyor arkadaşım.

Uzun uzun sosyolojik analizler yapma lütfen. Ben bu ‘yorgunluğu’, bu yoksunluğu sadece ve sadece yoksulluğa bağlıyorum. Kazadan kıl payı yaralı kurtulmuş kızını görmek için hastaneye gidecek yol parasından yoksun olan bir babayı düşünebiliyor musun, sen orada fildişi kulelerde otururken? İşte budur mesele bence!..

Bu ülke şu an dünyanın en yüksek faiziyle borç alan bir ülke olmuşsa; bu ülkenin kimi mutlu azınlığı ülkenin ilerlemesini hiçbir üretkenliği olmayan borsanın ilerlemesine bağlamışsa ve bunu da herkese inandırmışsa ve o herkes de düşünmeden bunu kabul etmişse Konya’nın ortasında o yoksulluk olmayacak da nerede olacak?

Asıl bunu irdelemek gerekmiyor mu uzun uzun felsefi çıkarımlar yapmak yerine sevgili uzaktaki arkadaşım?

Doğru dürüst üretmeyen bir ülkede, yoksulluk temelden çözüleceğine günü kurtarmaya çalışıyorsak gerçekten de ‘ümit kötülüklerin anasıdır’ derim.

İnsanları yoksullukla baş başa bırakmayı düşünebilecek hiçbir siyasetçi, hiçbir yönetici olduğuna inanmıyorum. Asıl mesele, yoksullukla mücadelenin yapılma kararlılığı. Lakin bunun için duyarlı, tepkili, bilinçli bir kamuoyu gerekmiyor mu?

Paul Eluard’ın o hep defalarca tekrarladığımız mısralarında olduğu gibi, “günleri ve mevsimleri / hayallerimize göre / yeniden yaratacağız”  diyebilecek insanlara ihtiyaç yok mu?

Hayal görüyor olabilirim. Lakin hayal görmeyi bırakıp ya uzaklara gitmeyi, ya da hiçbir şeyin değerini bilmeden herşeyin bedelini bilen robotlardan, paranın gücüne tapanlardan olmak istemiyorum.

Sen birincisini seçtin. Ben hiçbirini seçmeyeceğim. Bu dünyaya gelmişsek yaşamamızın bir anlamı olmalı.

Kötülükle, adaletsizlikle, duyarsızlıkla, yoksunlukla, yoksullukla uğraşmadıktan sonra toprağa varacağımızda geriye neyimiz kalacak ey dostum?

Futbol maçında hakem isteksiz olan futbolculara değil de sert oynayana ihtar adına ‘sarı kart’ gösterir.

Ben hakem değilim. Oyunculardan biri olarak sen dahil tüm isteksizlere, tüm ‘yorgunlara’ sarı kart gösteriyorum, geleceğimiz adına, insanlık onuru adına.

Hepimizi, hatta kendim dahil hepimizi duyarlılığa davet ediyorum.

Yeter ki, Rousseau insanda yanılmış olsun...