Popcore yayınlarını ısrarla kitapçınızdan isteyiniz!

Nitelikli gençlik ve çocuk kitaplarındaki artış ciddi bir ivme kazandı. Bunun ayırdına en iyi kitap fuarlarını ziyaret eden genç ve çocuk kalabalığını görünce varıyorsunuz.Teri Tamfranko Erbeş’in Encore Yayınları’na kardeş yayınevi olarak kurduğu Popcore’un, bu kitleye yönelik yayınladığı ilginç ve sürükleyeci kitaplar, genç okurseverleri yeni dünyalarla tanıştırıyor

Tuna SAYLAĞ
9 Temmuz 2008 Çarşamba

Encore Yayınları felsefe içerikli meraklısına kitaplar yayınlarken, butik yayınevi anlayışıyla hareket eden Popcore’un hedef kitlesi yaşı ve ruhu genç olanlar. Gerçi Ankara Genç İşadamları Derneği'nin yaptığı bir araştırmada gençlerin yüzde 31.70'inin okul kitapları dışında kitap okumadığı ortaya çıktı ama bu sonuç Teri Tamfranko Erbeş’in hevesini kesinlikle kırmıyor, hatta bazı kitaplarının bazılarının çevirilerini yapıyor. Popcore’un yayınladığı eserler: Felsefe Dosyaları - Stephen Law; Hayatın Sesleri - Ginny Rorby; Minotor’un Gölgesi - Alan Gibbons; Star Dancer - Beth Webb; yayınlandığı her ülkede yankı uyandıran Tünel- Roderick Gordon ve Brian Williams; Ünlülerin Estetik Cerrahından İtiraflar - Dr. Cap Lesesne ve Yaban Vatan - Tracey Emin. Çocuk kitaplarına gelince; üçü de Julia Donaldson ve çizer Axel Scheffler ikilisine ait olan serinin içinde en tanınanı dünya çapında 5 milyon satan ve 32 dile çevrilen “Gruffalo” ya da Türkçe adıyla “Tostoraman”, diğerleri ise “Kasabanın En şık Devi” ve “Süpürgede Yer Var mı?”

Gazetemizi ziyaret eden Teri ile kitap dünyasını konuştuk.

Kitap yayınlama işi başlı başına bir sektör; bu işe nasıl başladınız?

Robert College’i bitirdikten sonra İTÜ’de tekstil mühendisliği okudum. Uzun süre tekstil sektöründe çalıştım. En son işim de çocuk odalarına yapılan yatak örtüsü, perde gibi tekstil aksesuvarlarıyla ilgiliydi. O iş bittikten sonra Londra’da yaşayan ve Encore Yayınları adlı bir yayınevi olan arkadaşım Mehmet Öznur Türkiye’ye dönmeye, bir anlamda işini İstanbul merkezli sürdürmeye karar verince ben de tesadüfen Popcore olarak ona katıldım.

Encore ve Popcore Yayınları hakkında bilgi verir misiniz?

EncoreYayınevi 2003 yılında kuruldu. Felsefe, psikanaliz bazen de siyaset içerikli kitaplar yayınlıyor. En son Slavoj Zizek’in ‘Paralaks’ adlı kitabını Fransa ile aynı anda yayınladı. Zaten Zizek’in eserleri Encore’un amiral gemisi kitaplarını oluşturuyor. Slavoj Zizek, günümüz felsefe dünyasının pop star yazarı ve “bu zamanda filozof var mı?” sorusunun en iyi yanıtı. Yazarın şöyle bir idiası var: kültür ürünlerinin (sinema, opera, edebiyat eserleri vs) günümüz toplumlarının bilinç altı olduğunu söylüyor. Ve bu kültür ürünlerini analiz ederek bu günün modern toplumlarını anlamaya yönelik bir çabası var.

Popkor Yayınları ise benim katılımım ile kuruldu. Burada daha kolay okunur kitaplar söz konusu. Mesela ilk bastığımız kitap “Ünlülerin Estetik Cerrahından İtiraflar” idi. Kitabın yazarı Dr. Cap Lesesne, şu anda New York’un konusunda uzman en ünlü doktorlarından biri. Doktor, okul yaşantısını, nasıl cerrah olduğunu, nasıl yükseldiğini anlatıyor kitapta. Hastaları arasında bir çok Türk de var.

 Popcore’da yayınladığımız ikinci kitap “Yaban Vatan”ı Mehmet Öznur’la birlikte çevirdik. Bu da otobiyografik bir roman. Yazarı Tracey Emin sanat dünyasının marjinal isimlerinden biri. Kitap, Emin’in diğer işleri gibi- örnek:Dağınık Yatak enstalasyonu- sansürsüz. Bu kitaptan sonra bir koldan da gençlik ve çocuk kitaplarına yönelmeye karar verdik. Bu amaçla İtalya’daki Bologna Kitap Fuarı’na gittik. Orada bir süre vakit geçirdik. Mehmet’in de daha önceden İngiliz yayınevleriyle bağlantıları vardı, bunun da katkısıyla fuardan çok yeni kitaplar aldık. Yayın programını da oluşturarak kitapları yavaş yavaş yayımlamaya başladık. Aslında çok kitap çıkardığımızı söyleyemem, daha çok butik yayınevi konumundayız. Gençlik kitaplarımızı sadece gençler değil, yetişkinler de okumaktan zevk alıyor.

Çocuk kitaplarına gelince, Avrupa’da çok ünlü bir yaratık olan Gruffalo var. Türkiye’de Tostoroman oldu. İsim babası Yıldırım Türker. Ayrıca “Süpürgede Yer Var mı? ve”Kasabanın En Şık Devi”ni yayınladık. Kendisi bu kitapları o kadar çok sevdi ki, bizimle çalışmayı kabul etti. Türker’in çevirileriyle sanki orjinali Türkçe imiş gibi oldu. Gerek Ankor gerekse Popkor’da çevirilere çok önem veriyoruz, çünkü büyük zevkle alıp çevirileri akıcı olmadığı için bir kenara bıraktığımız çok kitap oluyor.

“Tünel” ise babası arkeolog olan 14 yaşındaki bir çocuğun maceralarını anlatıyor. Yer altının esrararengiz dünyasına atıfta bulunmak için kitabı ilk çıkardığımızda özel bir ambalajla yollayıp, tanıttık basın mensuplarına. Kitap şimdiden kült kitaplar kategorisine girdi.

Eskiden cemaat üyelerimiz kitap sektörüne ilgi duymazlardı…

Aslında yayınevi çok kazandırmıyor, getirisi çok uzun vadede görülebilecek bir iş dalı, eskilerin ilgi duymaması bu yüzden olabilir. Ayrıca çok da zahmetli bir iş. Türkiye, nüfusuyla ağız sulandırıyor olabilir ama istatistiklere göre yılda kişi başına kitaba harcanan-ders kitapları hariç- para sadece 3 dolar. Ve bu rakam on yıldır aynı. Böyle bir gerçek de var… Her sektörün kendi çarpıklıkları var. Mesela Popcore küçük bir yayınevi, bir buçuk yıllık bir geçmişimiz var ama kitapçılarda kendimi görünür kılmak için ne yapacağımı şaşırıyorum bazen.

Bir yayınevi olarak kitap piyasasını nasıl takip ediyorsunuz?

Bizim için kitap fuarları önemli özellikle Bologna’daki. Her sene gidemesek de bağlantı kurduğumuz yayınevleri  çıkaracakları yeni kitapları, yeni yayın dönemiyle ilgili kataloglarını gönderiyorlar. Ayrıca yurt dışındaki yayınevlerini temsil eden bir takım ajanslar var. Zaten kitapların yayın haklarını almak için onlarla da bağlantıya geçmek gerekiyor. Bu ajanslar aracılığıyla da yeni çıkan yayınlardan haberdar oluyoruz. Ayrıca ilgilendiğimiz kitapları mutlaka okuyup son kararı öyle veriyoruz. Çünkü bazen yurt dışında çok satan bir kitap buradaki okuyucunun zevkine hitap etmeyebilir.

Kitaba çok talep olmadığı halde sürekli yeni kitaplar yayınlanıyor, bu bir çelişki değil mi?

Çok doğru, insaların okuma hevesinde bir artış olmadığı halde yayınevi ve yayınlanan kitap adetinde müthiş bir patlama yaşanıyor. Aslında bütün yayınevleri o “çok satacak” kitabı arıyor.

Hep yabancı yazarların kitaplarını yayınlamışsınız, yerli bir yazarla da çalışmayı düşünüyor musunuz?

Çok iyi yerli yazarlar var ama halihazırda hepsi kapışılmış durumda. Bu işi ilerletebilirsem, bazı yayınevlerinin yaptığı gibi bir ilk roman yarışması yapmayı düşünüyorum, böylece genç ve yazmaya yetenekli kişileri teşvik etmiş olur yazdıklarını yayınlarız.

En son neler söylemek istersiniz?

Bazen öyle kitaplar oluyor ki, bitirdikten sonra mutlaka birine tavsiye etmek istersiniz.  İşte bizim seçkimiz için de bu tür, okuru alıp bir yerlere götüren kitaplar seçmeye çalışıyorum. Özellikle gençlik romanlarında buna çok dikkat ediyorum. Yeni yayın döneminde çok harika bir kitap yayınlayacağız. Marcus Zusak’dan  “Book Thief - Kitap Hırsızı” Roman, İkinci Dünya Savaşı yıllarında Almanya’da geçiyor. İlginç olan olayların ölüm meleğinin ağzından anlatılması. O dönem malum korkunç bir dönem. Lizar adında 9 yaşında bir kız çocuğu fakir bir ailenin yanına evlatlık veriliyor. Aile bu çocuğa baktığı için belli bir para alıyor ve aile bodrumunda bir Yahudi’yi saklamak durumunda kalıyor. Kızın o yıllarda, yokluk içinde büyüme hikayesi ile o dönem yükselen antisemitizm ve komşunun komşuya nasıl düşman olduğu anlatılıyor. O zaman yapılan istatistiklere göre 1933 yılında Alman vatandaşların yüzde doksanı körü körüna Hitler’e bağlıymış. Kalan yüzde onu ne yapıyordu diye düşünüyorsanız, bu kitap onların hikayesini anlatıyor ve şimdiden herkese tavsiye ediyorum.