ABD-İran psikolojik savaşı

İran’ın elinde nükleer silah bulunması tüm bölgeyi tedirgin ederken ABD İran’ı psikolojik olarak yıpratmaya çalışıyor. Geçen hafta İran’daki devrim muhaliflerini güçlendirmek için Bush’un kongreden onay alması bunu açıkça gösteriyor.

Alber NASİ Köşe Yazısı
9 Temmuz 2008 Çarşamba

İran’ın elinde nükleer silah bulunması tüm bölgeyi tedirgin ederken ABD İran’ı psikolojik olarak yıpratmaya çalışıyor. Geçen hafta İran’daki devrim muhaliflerini güçlendirmek için Bush’un kongreden onay alması bunu açıkça gösteriyor.

Aslında yıkıcı olan bu ödeneği alması ve kullanmasından ziyade bunu neredeyse bağıra bağıra tüm dünyaya bildirmesi. ABD’nin doğrudan ve/veya dolaylı birçok ülkenin rejimine, içişlerine karıştığını ve hatta yönlendirdiğini neredeyse bilmeyen yok. Ama açıkça belirtiyorsa bunun psikolojik bir savaş olduğunu söylemek yanlış olmaz.

Gerçi aynı durum İran için de geçerli. İran nükleer programını pekala gizlice yürütebilir, bu konuyu fazla gün ışığına çıkarmayabilirdi. Bunun yerine tam aksine cumhurbaşkanı, olmayan nükleer silahları ve füzeleri lanse etmeye çalıştı.

İran-ABD arasında ve İran-İsrail arasında konvansiyonel bir savaş riski son derece düşüktür. ABD Irak’a yaptığı gibi İran’a asker çıkartma yoluna asla gitmez. Ancak sonuna kadar psikolojik olarak İran’ı zayıflatacaktır.

İran rejimi yemi yutup rejim muhalifleri fobisi ve paranoyasıyla  vatandaşlarını baskı altına almaya çalışırsa resmen yemi yutmuş demektir. ABD ayırdığı bütçeyi harcamadan bile istediği sonuçları alabilir. Baskı ve korku eninde sonunda İran halkını yönetime karşı tepki vermeye zorlayacaktır. Ne kadar yönlendirilmeye çalışılsa da yüksek bir kültür ve eğitim seviyesi olan İran halkını despot bir rejimle uzun bir süre yönetmek mümkün olmayacaktır. 

 Bunu yapmaz da tam tersine rejimde yumuşama ve demokratikleşme sürecine girerse bir bakıma istenen sağlanmış demektir. Daha demokratik ve dış dünya ile daha iyi bir diyalogu olan bir İran tehlike olmaktan en azından tehlike olarak görülmekten çıkar.

Ancak İran’ın kendi halkının üzerine gideceği ihtimali ağırlık kazanmaktadır. Totaliter rejimlerde bu daha fazla bilinen bir yöntemdir.  Sonuçta bu rejim ortadan kalkacaktır. Neticede iç bölünme ve iç çatışma İran’a zarar verecektir. Zengin doğal kaynaklar da haliyle yabancıların kontrolüne geçecektir. ABD’nin istediği senaryo elbette budur.

İran, Rusya gibi akıllı çıkar da despotluktan vazgeçerek halkını rahatlatırsa, antisemit söylemlerden vazgeçerek global sermayeye daha yakın durursa zenginleşen ve gelişen dünyadan nasibini alır. Aksi taktirde alternatif enerji sistemlerine ister istemez yönelecek ve Irak’taki petrol kaynaklarını kullanmaya başlayacak olan dünyanın, ilk gözden çıkaracağı ve alımını yasaklayacağı İran petrolü olacaktır.