Demokrasi ve barış olmadan asla!

1970’li yılların en çok okunan yazarlarından biri olan J. Mario Simmel, geçtiğimiz günlerde Zürih’de yaşadığı bakımevinde hayatını kaybetti. Bugün romanlarına ancak sahaflarda rastlayabileceğimiz demokrasi ve insan hakları savunucusu yazar, bu duruşu nedeniyle kitaplarının 12 Eylül sonrasında Türkiye'de yayımlanmasına izin vermedi; bunun da, eserleriyle tanışma şansı bulamayan yeni nesil Türk okuru için ciddi bir kayıp olduğunu düşünüyorum

Tuna SAYLAĞ
14 Ocak 2009 Çarşamba

Aydınlığın peşindeki yazar

Mario Simmel, gençlik yıllarımın en favori yazarlarındandı. Kitaplarını su gibi okur, açlıkla yenilerini beklerdim. Simmel’in kitaplarında hayata ve insana dair her şey vardır: aşk, nefret, heyecan, gerilim, gizem, savaş, siyaset hatta yemek tarifleri bile bulmak mümkündür, “Yalnız Havyarla Yaşanmaz”da olduğu gibi. Mesela bu kitapta verdiği onlarca tariften “kereviz dolması”nı ya da “ananas tatlısı”nı denemenizi önerebilirim, tabii kitabı bulabilirseniz. Böylesine renkli bir kişiliği olan Simmel, yaşadığı çağın ve coğrafyanın sorunlarına hiç bir zaman ilgisiz kalmadı, aksine kitaplarında insani sorunları hep gündeme getirdi. Umutları öğüten totaliter düzenlere eleştirilerini, insandan ve barıştan yana tutumunu hiç bir zaman esirgemeyen yazarın çok okunmasının sebeplerinden biri de sanırım budur.

Romantizm ile macerayı flashback’lerle (geri dönüş) harmanlanması, sıradan kahramanlarını betimleyen psikolojik tahlilleri, ayrıntılara ve akıcı anlatıma verdiği önem, okuru yazara bağlayan diğer özellikleridir. Eski romanları bile bu nitelikleriyle bir şekilde günceli yakalamakta ve okunmaya devam etmektedir. Bugünkü deyimiyle “derin devlet”in faaliyetlerini anlatan eserleri, aslında günümüzde siyasi anlamda fazla bir şeyin değişmediğini düşündürür. Simmel, yemek pişirmeyi seven kahramanı, gizli servis ajanı Thomas Lieven’in maceralarını anlatan “Yalnız Havyarla Yaşanmaz” sayesinde uluslararası  üne kavuştu. Bir “çok satan” dehası olarak nitelenen yazarın, Türkçe dahil 33 dile çevrilen 35 kitabı dünyada 73 milyon adet sattı ve içlerinde “Award of Excellence of the Society of Writers of United Nations” da bulunduğu çok sayıda ödül kazandı. Simmel, aynı zamanda başarılı bir senaryo yazarıydı. Aralarında “Stefanie”, “Hotel Adlon” ve başrollerinde Romy Schneider ile Horst Buchholz’un oynadığı “Robinson Ölmemeli”nin de bulunduğu 36 filmin senaryosunu hazırladı. Pek çok romanı da 60 ve 70’li yıllarda, Alfred Vohrer ve Roland Klick gibi tanınmış yönetmenlerce sinemaya uyarlandı.

Otobiyografik öğeler de taşıyan eserleri arasında  “Acı Yudum, Güneşten de Sıcak, Küskün Rüzgâr, Çalınmış Rüyalar, Yalnız Havyarla Yaşanmaz (Papaz Her Zaman Pilav Yemez), Tanrı Sevenleri Korur, Yaşadığım Gibi, Aşk Dediğin Laftır, Yaşamak Ne Güzel, Hepimiz Kardeş Olacağız, Gökkuşağı, Merhaba Umut, Ve Palyaçolarla Gözyaşları, Yalnız Değiliz” ilk akla gelenlerdir. “Bırakın Yaşasınlar” Simmel’in Türkiye’de yayımlanan son romanı olmuştur.

Nazizmin gölgesinde

J. Mario Simmel, 7 Nisan 1924’te Viyana’da dünyaya geldi. Babası Walter Simmel kimyager, annesi Lisa Schneider Simmel ise metin yazarıydı. Hamburg’dan (Almanya) Avusturya’ya göçmüşlerdi. İkinci Dünya Savaşı esnasında Avrupa'da yaşayan her Yahudi gibi Nazilerden kaçmak zorunda kalarak Londra’ya sığındılar. Akrabalarının büyük bölümü toplama kamplarında öldü. Bu olay, gençliği Viyana ve Londra’da geçen Simmel’in hayatı boyunca savaşa, faşizme ve ırkçılığa karşı mücadelesinin çıkış noktasını oluşturdu.

İlk önce babasının izinden giderek kimya mühendisliği eğitimi gördü ve 1943’ten 1945’e kadar bu alanda araştırmacı olarak çalıştı. Daha sonra yazmaya olan merakı ve dünya olaylarına duyarlılığı onu başka bir yola, edebiyata yöneltti. İlk eseri “Siste Karşılaşma”yı 17 yaşında yazan Simmel, ilk romanı “Hala Bu Kadar Neşeli Olabildiğime Şaşıyorum”u 1949’da yayınladı.

2. Dünya Savaşı’ndan sonra Avusturya’ya dönerek Amerikan askeri komutanlığı adına tercümanlık yapmaya başladı. Ardından Welt am Abend Gazetesi’nde kültür muhabiri olarak çalıştı; ilk röportajı, sinema eleştirisi ve öyküleri burada yayımlandı. 1950’de Almanya’ya taşınan yazar, Quick Dergisi için Avrupa ve ABD’de muhabirlik yaptı. Asıl ününü 1960 yılında yazdığı, sinema ve televizyona da aktarılan “Yalnız Havyarla Yaşanmaz” ile sağladı. Tiyatro için yazdığı “Okul Arkadaşı” ve sonraki romanı “Vatan Sağolsun” (1965) şöhretini perçinledi. Yaşamı boyunca ırkçılığa, yabancı düşmanlığına ve insan hakları ihlaline karşı mücadele veren, sosyalist toplum fikrini destekleyen yazar, bu ilkelerinden asla taviz vermedi. Hatta 1996 yılında, bir müddet evvel bir trafik kazasında ölen Avusturyalı aşırı sağcı, yabancı düşmanı Jörg Haider ile girdiği polemik basına ve yargıya yansıdı. Haider tarafından açılan hakaret davasında Simmel beraat etti. Son senelerde verdiği bir demeçte ise insanlık ve adil bir dünya ile ilgili düşlerinin henüz gerçekleşmediğini ama ümidini koruduğunu belirtti. 

Uzun süre Monte Carlo’da, 1983’den beri de Zürih yakınlarındaki Zug kasabasında yaşayan yazar üç kez evlendi. Ölümü üzerine birer demeç veren Avusturya Yazarlar Birliği sözcüsü Gerhard Ruiss ve Avusturya Başbakan Yardımcısı Josef Pröll, Simmel’in edebiyatçı yönünün yanında toplumsal kişiliğine ve hiç vazgeçmediği ilkelerine dikkat çekti.

Son söz

Mario Simmel’in ölümü sadece edebiyat dünyasının kaybı değildir; insanlık ve barış, önemli bir neferini yitirmiştir.