Ve Tanrı ışığı yarattı[1]

Doğada her şey denge halindedir. Bunun içindir ki iyinin yanında kötü, güzelin yanında çirkin, doğrunun yanında yanlış vardır. Bu denge, o denli kusursuz şekilde sağlanmıştır ki, hayat devam etmiş ve insanın doğaya katkısı olan uygarlık – beraberinde getirdiği tüm olumsuzluklara rağmen - bugünleri görmüştür…

Marsel RUSSO Köşe Yazısı
24 Aralık 2008 Çarşamba

Doğada her şey denge halindedir. Bunun içindir ki iyinin yanında kötü, güzelin yanında çirkin, doğrunun yanında yanlış vardır. Bu denge, o denli kusursuz şekilde sağlanmıştır ki, hayat devam etmiş ve insanın doğaya katkısı olan uygarlık – beraberinde getirdiği tüm olumsuzluklara rağmen - bugünleri görmüştür…

Uygarlığın gelişmesi esnasında pek az süreç, Avraham’ın insanın düşünce sistemine getirdiği yeni soluk kadar çarpıcı olmuştur. Neolitik çağı yeni yeni aşmaya çalışan pagan toplumların putlara taptığı bir dönemde, somut olmayan bir güce inanmak, evrenin ve onun etrafında anlam bulan, iyisi ve kötüsü ile her şeyin yaratıcısının “gözle görülmeyen elle tutulmayan” bir varlık olduğunu kabul etmek, insanın yaşantısını onlarca Tanrı ve Tanrıçanın ipoteğinden kurtarmak demekti. Son derece karmaşık inanç sisteminin olmazsa olmazı, rahip sınıfı için bu durum, başlı başına Avraham’dan nefret etmek için yeterliydi…

Daha sonra, Yaakov’un hasta yatağı etrafında toplanan çocuklarının – ki İsrail’in 12 kavmini teşkil ederler – “Dinle Yisrael, Tanrı bizimdir ve Tanrı tektir” şeklinde özetlenebilecek taahhütleri, bundan çok sonraları Moşe ile anlam bulacak ilk din hukukuna kadar götürecekti İbranileri… Siyasi birlikten olabildiğince uzak bu insanlar topluluğunun bir yandan firavuna baş kaldırırken, öte yandan gelecek yüzyıllardaki toplumun etik normlarını oluşturacağını kim bilebilirdi?Bunlar zor işlerdi, çünkü olağan dışı olmayı gerektiriyordu.

Tarihteki ilk Yahudi Devleti'nin, kurulmasından sonra, dönemin süper güçleri Asur ve Babil’in odak noktasına yerleşmesi doğal karşılanmalıdır dolayısı ile… Neticede bölgedeki tüm ülkeler, en güçlüleri Hitit ve Mısırlılar dahil olmak üzere, Mezopotamya’nın hakim krallarının önünde diz çökmüşlerdi. Bu anlamda, Nabukadnezar’ın Yahudi halkını Babil’e sürdükten sonrabenzeri olmayan bir Tanrı evini - Beit Hamigdaş’ı – ortadan kaldırmasında dabir kusur aramamak gerek!

Yahudi varlığını etkisizleştirmeye yönelik bu gibi olaylara onlarca, hatta yüzlerce kez rastlamak olası tarihin kıvrımları içinde. Bu girişimlere verilen cevaplar Tora’nın sayfalarında ve bilgelerin deyişlerinde yer alır. Hashmonaim’lerden Yehuda Maccabi önderliğinde gerçekleşen ise farklıdır…

Yahudilerin Romalılar tarafından büyük sürgüne gönderilmelerinden yaklaşık iki asır önce, vaad edilmiş toprakları ele geçiren Büyük İskender’in komutanlarından Antiyohus’un Yahudi dilini, dinini yasaklaması ile başlayan Grekleştirme dönemine bir tepki olur Maccabi isyanı… Daha sonraları Massada ve Bar Kohba isyanlarının tutsaklığa, yabancılaştırılmalara karşı olacakları gibi…

Hanuka temelde mucizenin sırtladığı bu isyanı unutturmamayı hedefler, Purim’in, Ester’in Yahudileri korumak için girişeceği cesur davranışları gelen nesillere aktaracağı gibi… Teker teker yakılan mumlar ve bunların saçtığı cılız ancak inatçı aydınlık, insan topluluklarını kasıp kavuracak cehalete, bağnazlığa, gericiliğe karşı Yahudi geleneğinin yansıttığı ışık olmuştur.

Eski çağlardan günümüze ne Mısır’ın Firavunları, ne Mezopotamya’nın kralları ne de Yunan ve Roma’nın muzaffer hükümdarları geçmişin sayfalarını aşıp gelebilmişlerdir. Ortaçağ’da kilisenin ön ayak olduğu engizisyonlar her ne kadar aydınlanmanın beşiği İspanya’daki uygarlığı çökertmeye çalışmışsa da, örneğin Maimonides’in, İbni Gavirol’un ya da Nahmanides’in öğretilerini silememiştir. Ne Çarlar, ne de onlardan güç alarak Rus steplerini Yahudilere yaşanmaz kılan başı bozuk saldırganlar; ne Avrupa’daki saray entrikaları çerçevesinde asırlarca sürüp giden savaşlar ne de Hitler’in “Son Çözümü” söndürebilmiştir bu ışığı…

Zalimler zaman zaman başarılarını kutlamışlarsa da, o zayıf mumlardan çıkan mucizevi ışık belini hiç bükmemiş, bazen titrek bazen de coşkulu sürdürmüştür varlığını, karanlığı yırtıp insanlık için umut olurcasına...