İşler nasıl Bay Vitali?

Alber NASİ Köşe Yazısı
26 Kasım 2008 Çarşamba

Biraz yer sıkıntısından biraz da on beş senede bir rastlanan koordinasyonsuzluk ve teknik problemelerden dolayı Şalom gazetesi iki hafta üst üste “Gündem”siz çıktı. Bu konuda hem kendi adıma hem de köşedaşım Haymi Behar adına özür dilerim.

Şu anda yerli yabancı kiminle konuşursak konuşalım, televizyonda hangi kanalı açarsak açalım karşımıza tek bir konu var. Ekonomik kriz. İnsanların yüzünden düşen bin parça. Krizle yatıyorlar krizle kalkıyorlar.

Hergün hangi büyük bankanın otomotiv devinin batacağı veya kurtarılacağı hesabıyla ve bunun sonuçlarının dünyaya, piyasaya dolayısıyla kendi ceplerine olan sonuçlarını hesaplıyorlar insanlar sürekli.

Avrupa’da,  ABD’de, Çin’de endüstriyel tesisler sevkedilmeye hazır siparişlerle dolmuş taşmış durumda. Yükleme yapılan limanlarda nerdeyse hiç hareket yok. Bankaların haksız şekilde kredi çağırdığını firmaları batma noktasına getirdiği haberleri dalga dalga yayılıyor.

Finansçı sanayiciye ve son kullanıcıya, sanayici finansçıya ve müşterisine, müşteri ise hiç kimseye güvenmiyor. Güven tamamen bitmiş. En güvenli sayılan ödeme şekilleri kabul görmüyor. Herkes tedirgin. Milyonlarca insan işsiz. Krizin ne zaman biteceği ve resesyonun ne zaman başlayacağı bilinmiyor. Herkesi bir gelecek korkusu sarmış gidiyor.  

Kriz, krize bağlı mutsuzluk ve depresyon dalgası heryerde kendini hissettiriyor. Ancak nereye kadar?

1929 yılından bu yana en ağır küresel kriz olduğu söylenen bu kriz ufakça bir meteorun dünyaya çarpmasıyla veya tüm dünyayı etkileyecek topyekün bir uzaylı saldırısıyla başlamadı. Bu kriz tamamen bu dünya üzerine yaşayan insanların ve demokratik olsun olmasın bu insanların işbaşına getirdiği yöneticilerin uyguladığı politikalar yüzünden çıktı. (Kimileri ABD tüketim toplumunu suçlayabilir. Ancak dandik ABD bonolarını ABD’ye satış yapma uğruna satın alan Çinli ve Japonlara ne demeli?) Krizden çıkmak ise yine insanların bu durumun bittiğine inanmasıyla son bulacak.

Burda bana birinci ağızdan aktarılan bir anektodu siznle paylaşmak istiyorum.

90’lı yılların sonunda Türkiye malum krizlerindne birini yaşarken bir müşteri Vakko’nun şimdi Mango olan İstiklal Caddesi’ndeki dükkânına gitmiş. Malum kriz ortamı içeride kimsecikler yok. Müşterinin de pek bir şey alası yokmuş. Ancak gözüne son derece dekoratif ve satılık olup olmadığından emin olmadığı orijinal bir obje takılmış. 

Tezgâhtarlara satılık olup olmadığını sormuş ve ürünün satışta olduğunu öğrenmiş. Elbette orijinalliğine yakışır bir fiyatı öğrenince biraz tereddüt ettikten sonra ürünü almaya karar vermiş.

Kasada merhum Vitali Hakko oturuyormuş. Ürünü ödedikten sonra Bay Hakko’ya sormuş

“İşler nasıl Bay Vitali?” Hakko cevap vermiş:

“Çok iyi.’’ Müşteri anlamamış tekrar sormuş:

“Nasıl çok iyi? Dükkân boş?” Bay Vitali cevap vermiş:

“Ben kötü dersem, sen kötü dersen işler nasıl iyi olabilir ki? İyi diyeceksin ki iyi olacak.”   

 Bu vesileyle de olsa geçtiğimiz sene kaybettiğimiz moda devini bir kez daha anmış olduk.