Amerika Amerika

Franz Kafka Amerika’ya hiç gitmeden oranın romanını yazmıştı. Buralardan orayı görmeden 'müthiş' analizler yapan kifayetsiz muhterislere ise gülüp geçiyorum. Zira oradaydım ve hiç de onlar gibi düşünmüyorum. Gittim, gezdim, hissettiklerimi değil gördüklerimi yazıyorum...

İvo MOLİNAS Köşe Yazısı
9 Temmuz 2008 Çarşamba

Franz Kafka ‘Amerika’ romanında Avrupa’dan kaçan 16 yaşındaki bir gencin yeni umutlarını ABD’de aramasını anlatır. Genç çocuk, New York Limanı girişindeki Özgürlük Anıtı’ndaki heykelin elinde tuttuğu cismin meşale değil de kılıç olduğunu görür. Yani, Amerika’ya gitmeden Amerika’yı  anlatmaya çalışan Kafka yeni kıtaya göç edenin, bilinenin aksine zorlu bir hayat mücadelesine hazırlandığını ima eder. Acımasız kapitalizm ile mücadeleye hazır olan başarılı olur ve her şeye rağmen sistemin özündeki özgürlük bireyin lehine gelişir. Yoksa devasa binaların karanlık ve yalnız köşelerinde veya uçsuz bucaksız uzaklarda kaybolur gidersin. Büyük romancı oralara gitmeden mükemmel Amerika analizi yapmıştı.

Bugün ise orayı görmeden mühim analizler yaptıklarını sanan kifayetsiz muhterislere ise gülüp geçiyorum.

İki haftadır ABD’deydim. Oraları bir kez dahi görmeden yere batıran, dünya şeytanı mertebesine çıkaranlara hiç katılmadığımı bir kez daha gördüm. Başkan Bush ve yönetiminin kimi yaptığı vahim hataları kullanarak Amerikan düşmanlığından beslenen hastalıklı ruhlara bir kez daha üzüldüm. Ve verilecek yegane mücadelenin Amerikan kültürünün tersine vahşi kapitalizm olduğunu gördüm. Amerikan kadınlarının belki de dünyanın en özgür, en rahat kadınları olduğunu farkettim bu kez. Lakin buna mukabil, işyerlerinde çalışan insanların suratlarındaki mutsuzluğuna da tanık oldum, genel olarak. Özgürlük ve vahşi kapitalizm arasında gidip gelen insanlara rastladım, çoğunlukla. Aynı Kafka’nın genç kahramanı gibi özgürlük yolunda modern köleyi oynayan ortalama insanların çoğunlukta olduğunu gözlemledim.

Dünyanın her bir köşesinden oralara talihlerini değiştirmek için giden Asyalı, Afrikalı, Güney Amerikalı ve hatta Avrupalı göçmenlerin yarattığı bu devasa sistem nereye kadar sağlıklı gidecek, bilinmez. Lakin, anadan doğma Amerikan düşmanları acaba oraların en meşhur caddelerinde ‘helal’ sandviç satan seyyar satıcıların tamamının Araplar olduğunu, üstelik, herkesin gayet iyi duyacağı şekilde bangır bangır Arap müziğini rahatlıkla çaldığını bilseler ne derlerdi acaba? Hani Araplara müthiş bir baskı vardı yeni dünyada? Onlara kötü haberlerim var. Vahşi kapitalizm var doğru, özgürlüğün satın alınması için ironik de olsa modern kölelik var, bu da doğru ama ırk ayırımcılığı kalmamış Amerika’da! Siz istediğiniz kadar bağırın. Franz Kafka gitmeden görmeden doğruları yazmış, siz gitseniz bile doğruları yazmayacaksınız! Zira hayatınızın yegane oksijeni düşmanlıklar üzerine kurulu...

* * *

Neredeyse ABD tarihinde ilk kez siyahi bir lider devletin başına geçecek. Gerçi son İsrail destekli söyleminden ve Irak ile ilgili daha gerçekçi yaklaşımlarından sonra Barak Obama eskisi kadar sözde sol aydınlar tarafından beğenilmiyor. Güvendikleri dağlara kar yağmaya başlamış!

Obama’nın ülkesinin iç meseleleriyle ilgili olarak yarattığı ‘yes we can’ sloganı, yavaş yavaş ‘no, we can’t’e dönüşüyor.

Üniversite’den yeni mezun idealist genç gibi parlak bir gelecek ve değişimden bahsediyordu bir kaç ay evvel ama nedense son günlerde bir ‘u dönüşü’  başlamış durumda.

Hayat, bir kez olsun, farklı bir adım attırsın insanlığa diyesim geliyor ama nafile şarkılar söylemenin anlamı yok bu saatten sonra!..

* * *

Ülkemin gündemi sadece Ergenekon’a odaklanmışken, Amerikan halkının gündemini bir bilseniz, aynı dünyada yaşamıyor sanırsınız kendinizi.

Çocuklu ailelerin, çocuksuzlara oranla daha mutsuz olduğu ile ilgili bir araştırma kamuoyunda büyük ses getirirken dinsel çevreler araştırmayı yapan bilimadamlarını inançsızlıkla suçluyordu. Bir başka konu, yaza girerken kullanılacak güneş kremlerinin aslında bir işe yaramadığı ile ilgiliydi. Bilimsel olarak kanıtlanan bu bulguya bu kez kozmetik firmaları tepki gösteriyordu ama cilt kanseri olasılığı artıyordu! Ve son olarak herkesi ilgilendiren bir gündem konusu vardı. Özel okulların ağırlığının gittikçe artmasıyla bütçelerinde hiçbir zaman öngörülmeyen bir eğitim bütçesinin nasıl karşılanacağını düşünüyor milyonlarca aile...

Yeni dünyadan izlenimlerimiz özetle böyle.

Memlekete döndük ve bir gördük ki ülkem milletin gözleri önünde kaosa gidiyor.

Gündem ya parti kapatma ya da Ergenekon. Her ikisi birbirinin panzehiriymiş sanki!

ABD’deki bireyin gerçek gündemi buralarda yok!..

Amerika’da kimse ülkenin kurucusu George Washington’dan her gün bahsetmiyor çünkü onu aramıyor.

Biz Atatürk’ümüzü her gün daha fazla arıyoruz...