Roma Antlaşması’ndan Avrupa Birliği’ne

İkinci Dünya Savaşı sonrasında, Avrupa’nın ekonomik çıkarlarını koruyacak bir ortak pazar fikri ile doğan, 25 Mart 1957’de kabul edilip, 1 Ocak 1958’de yürürlüğe giren Roma Antlaşması, modern Avrupa Birliği’nin temelini oluşturdu. İlk yıllarda ekonomik bir işbirliği olarak tanımlanabilecek Birlik, ilerleyen yıllarda vatandaşlarına yüksek sosyal koruma sağlayan bir kurum ve dünyanın en büyük serbest ticaret bölgesi haline geldi

Karel VALANSİ Diğer
9 Nisan 2008 Çarşamba

Roma Antlaşması, daha sonra Avrupa Birliği’ni (European Union, AB) oluşturacak olan Avrupa Ekonomik Topluluğu’nun (European Economic Community, AET) temelini teşkil eder. Avrupa Birliği Antlaşması (Treaty of the European Community) olarak ta anılan Roma Antlaşması, daha sonraki yıllarda imzalanacak tüm antlaşmalara ve AB hukukuna temel oluşturur. Antlaşma öncelikle ekonomik işbirliği üzerine odaklansa da, vizyon olarak Avrupa’yı bölen sınırları ortadan kaldırarak Birleşik Avrupa kurma isteğini benimser. 

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra, kömür ve çelik hammaddelerini kontrol altında tutarak Avrupa ülkeleri arasında barışı sağlamak amacıyla 1951 yılında Paris Antlaşması’nı imzalayan Belçika, Batı Almanya, Hollanda, Fransa, Lüksemburg ve İtalya, Avrupa Birliği’nin temeli olan Avrupa Kömür Çelik Topluluğu’nu (The European Coal and Steel Community, AKÇT) kurdular. Bu ortaklık ile kömür-çelik pazarını oluşturan ülkeler arasında kalıcı barışın sağlanması amaçlanmıştır. 1 Ocak 1952 tarihinde yürürlüğe giren AKÇT Antlaşması’nın kazandığı başarıdan sonra Altılar, yalnız demir-çelik ve kömür alanlarında değil, tüm ekonomik faaliyetlerde bütünleşme yolunu seçtiler. Aynı dönemlerde siyasi bütünleşme umutları, oluşturulmak istenen Avrupa Savunma Topluluğu’nun kurulamamasıyla birlikte, büyük ölçüde yitirildi. Bu  sonuçla ekonomik ortaklıklara ağırlık verildi. Ekonomik bütünleşmenin zaman içerisinde siyasal bütünleşmeyi de beraberinde getireceği varsayıldı. Bu sayede Avrupa ülkeleri arasında savaşların engelleneceği düşünüldü. Ekonomik entegrasyon çalışmalarına ağırlık verilerek, tüm ekonomik faaliyetlerde birleşme umudu da ortaya çıktı.

Bu düşünceler çerçevesinde 1 Haziran 1955 tarihinde İtalya’nın Messina şehrinde düzenlenen Dışişleri Bakanları toplantısında, Avrupa Ekonomik Topluluğu (European Economic Community, AET) ve Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu (European Atomic Energy Community, EURATOM) Anlaşmalarının hazırlanmasına karar verildir. Messina Konferansı’yla başlayan çalışmalar sonucunda 25 Mart 1957 tarihinde Batı Almanya, Fransa, İtalya, Belçika, Hollanda ve Lüksemburg arasında Roma ve EURATOM Antlaşmaları imzalandı. AKÇT ile başlayan süreçte  üç Avrupa Topluluğu oluşturuldu. Ancak bu topluluklar arasında en önemlisi, 1 Ocak 1958 yılında yürürlüğe giren Roma Antlaşması’yla kurulan ve 1993 yılında adı Avrupa Birliği olarak değişen Avrupa Ekonomik Topluluğu’dur.

Roma Antlaşması’yla, topluluğun temel organları (Konsey, Komisyon, Parlamento ve Adalet Divanı) ile karar alma mekanizmaları oluşturuldu, politikaların hayata geçirilmesi ve üye ülkeler arasında bütünleşmenin sağlanması için gerekli olan Avrupa Merkez Bankası (European Central Bank) ve Avrupa Hesap Mahkemesi (Court of Auditors) gibi kurumsal yapılar ile Avrupa Ekonomik ve Sosyal Fonu (European Economic and Social Commitee) ve Bölge Komitesi (Commitee of the Regions) gibi destek mekanizmaları belirlendi.

Roma Antlaşması’nın orijinal metni öncelikle, AET’yi kuran ülkelerin temel entegrasyon modeli olarak benimsedikleri Ortak Pazar’ın oluşturulmasına yönelik hükümler içermekte idi. Bu esas, dönemin Fransa Dışişleri Bakanı Robert Schuman (Fransız politikacı, 1886-1963) tarafından 9 Mayıs 1950 yılında öngörülen metne göre oluşturuldu. Bu düşünce Avrupa Birliği’nin temelini oluşturduğu için 9 Mayıs tarihi ileriki yıllarda “Avrupa Günü”olarak kabul edildi.

Ortak Pazar oluşturma hedefi olan AET’nin kurulum aşamasında gümrük birliği esas alındı. Bu çerçevede malların serbest dolaşımının sağlanması için, başta miktar kısıtlamaları ve gümrük tarifeleri olmak üzere üye ülkeler arasında ticareti kısıtlayıcı tüm engellerin kaldırılması ve üçüncü ülkelere karşı ortak bir gümrük tarifesi benimsenmesi yoluyla bir Gümrük Birliği oluşturulması öngörüldü. Ayrıca,  günümüzde önemli bir özgürlük olarak tanımlanan “mal, hizmet, kişi ve sermayenin” serbest dolaşımının tam olarak sağlanması için, üye ülkelerin bu konulardaki mevzuatlarının ve politikalarının düzeltilmesini öngören hükümler de Antlaşma’da yer aldı.

Ancak Roma Antlaşması yalnızca Ortak Pazar’ın kurulması yönünde bir girişimi ifade etmemektedir. Antlaşma, başta Topluluğun temel politikalarından biri olan Ortak Tarım Politikası olmak üzere, Topluluk düzeyinde ele alınacak ortak politikaları da belirledi: Ortak tarım, ulaştırma, güvenlik politikaları oluşturmak ve dış politikada birlikte yol almak, böylelikle birçok alanda ortak politikalar uygulayan Avrupa ülkeleri yaratmak. Başta üye devletlerin eski sömürgeleri olmak üzere üçüncü ülkelerle sağlanacak işbirliği çerçevesi de Roma Antlaşması hükümleri arasında yer aldı. Bu amaçlar zaman içinde başarıya ulaştı, hatta tüketici haklarının korunması, çevre, eğitim gibi birçok farklı alanda ortak politikalara varıldı. Kasım 1993’te yürürlüğe giren ve resmi olarak Avrupa Birliği’nin kuruluş antlaşması sayılan Maastricht Antlaşması’yla ekonomik ve parasal birlik, ortak dışişleri ve güvenlik politikası, adalet ve içişlerinde işbirliği konularında, 1999’da yürürlüğe giren, kurucu antlaşmalardan olmasa da onları tamamlayan Amsterdam Antlaşması’yla oy hakkı, topluluk politikaları, AB kurumları ve karar alma prosedüründe ve 2003’te imzalanan, kurucu antlaşmalarda değişiklikler yapan Nice Antlaşması’yla nitelikli çoğunluk oylama sistemi ile karar alınacak konular, güçlendirilmiş işbirliği, genişleme ile ilgili protokol, temel haklar konularında uzlaşma sağlandı. Parasal birlik ise üye ülkelerin 2002 yılında Euro’ya geçmesi ile sağlandı.

25 Mart 1957’de imzalanan Roma Antlaşması günümüz Avrupa ailesinin temelini oluşturdu. Değişik kültür, dil ve gelenek-göreneklere sahip, farklı ülkelerden oluşan bu büyük aile, özgürlük, hukuk gücü, insan haklarına saygı ve eşitlik ilkesi üzerine kuruldu. Geçen elli yılda Avrupa Birliği üyeleri birçok konuda başarı elde ettiler.

- Barış ve istikrar: Altı ülke ile başlayan günümüzde 27’ye yükselen AB üyesi ülkeler, tarihte hiç görülmemiş bir şekilde son elli yılı savaşsız geçirdi. AB ayrıca dünya barışını sağlamak için bir güç oluşturdu.

- Özgürlük ve demokrasi: Demokrasi, AB üyeleri arasında paylaşılan ana değerlerden bir tanesi. Özgürlük tanımını genişleten AB, üye ülkeler arasında kişi ve malların ortak sınırlar içinde dolaşım hakkını serbest bıraktı. Ülke sınırları hukuk ve güvenlik için bir engel oluşturmamaya başladı.

- Refah: AB vatandaşları dünya genelinde yüksek bir hayat ve sosyal hak standardına ulaştı. Kadınlara iş ve sosyal alanlarda eşitlik getirildi.

- İş ve büyüme: AB dünyanın en büyük serbest ticaret alanını oluşturdu. AB ülkelerinin büyük çoğunluğun kullandığı tek para birimi ile ortak çevre ve ürün güvenliği kanunları benimsendi.

Avrupa Birliği’nin tarihsel gelişimini on yıllık dönemlerde incelersek bugün gelinen nokta daha net anlaşılabilir.

1945-1959 İşbirliğinin başlangıcı

II. Dünya Savaşı sonrasında komşular arasında savaşı engellemek ve barışı korumak amacı taşıyan AB fikri ortaya atıldı. 1950’lerde Avrupa Kömür Çelik Topluluğu’nun kurulması ile Avrupa ülkelerinin ekonomik işbirliği başlamış oldu. Doğu ile batı arasındaki soğuk savaş 50’li yıllara damgasını vurdu. Macaristan’daki komunist rejim karşıtı protestolar Sovyet ordusu tarafından bastırıldı. 1957’de SSCB insan yapımı ilk uydusu Sputnik I’i uzaya fırlattı. 1957’de Roma Antlaşması kabul edildi.

Temmuz 1959’da Yunanistan ve Türkiye, AET'ye ortaklık için resmen başvurdu. AET Bakanlar Konseyi, Ankara ve Atina'nın ortaklık başvurularını sevinçle ka¬bul etti. Eylül 1959’da AET Avrupa Komisyonu ile Türkiye arasındaki ilk hazırlık görüşmeleri başladı. Ankara, ancak 22 yılda gerçekleştirilecek Gümrük Birliği'ni, ardından tam üyeliği hedef alan bir anlaşma önerdi.

1960-1969 Ekonomik büyüme, ‘68 kuşağı

Ocak 1963’te yıllarca savaşmış olan Fransa ile Almanya, tarihi "işbirliği" anlaşmasını Paris'te imzaladı. Böylece Avrupa'da savaşlar dönemi kesinlikle kapanmış oldu. Haziran 1964’te Ortak Pazar, İsrail ile ticaret anlaşması yaptı. Beatles gibi gruplar tüm gençleri etkiledi, yeni bir gençlik kültürü oluştu. AB üyesi ülkeler kendi aralarındaki ticarette gümrük vergilerini kaldırdı, gıda üretiminin kontrolü tek merkezde toplandı. Mayıs 1968’de Paris’te öğrenci hareketleri başladı.

Mart 1960’da, üye altı ülkenin Ankara büyükelçilerine, Yunanistan'la müzakerelere başlanırken, Türkiye'nin geride bırakılması nedeni ile sert bir memorandum verildi. 27 mayıs 1960 Türkiye'de Ordu yönetime el koydu. Türkiye-AET görüşmeleri durduruldu. 12 eylül 1963’te Türkiye ile AET'yi bir Gümrük Birliği'ne götürecek ve ilerde tam üye durumuna sokabilecek olan ortaklık anlaşması, Ankara'da imzalandı, aralık 1964’te resmen yürürlüğe girdi.

1970-1979 Gelişen topluluk, ilk büyüme

1 ekim 1970’te AB’nin İsrail ve İspanya'yla imzaladığı ticaret anlaşması uygulamaya girdi. Ocak 1973’te Danimarka, İrlanda ve İngiltere Birliğe kabul edildiler. Ekim 1973’teki Arap-İsrail Savaşı Avrupa’da enerji krizi ve ekonomik problemler yarattı. Avrupa’daki son sağcı diktatörlük 1974’te Portekiz’deki Salazar rejiminin devrilmesi ve 1975’te İspanya’da General Franco’nun ölmesi ile sonlandı. 11 mayıs 1975’te AET İsrail ile Akdeniz politikası çerçevesinde yeni bir anlaşma imzaladı. Temmuz 1975’te Türkiye ile AET arasındaki ticaret açığının rekor düzeye, 2 milyar Dolara ulaştığı açıklandı. 1979’da AB vatandaşları Avrupa Parlamento üyelerini seçme hakkı kazandı.

1980-1989 Berlin Duvarı’nın yıkılması

Türkiye’de 12 eylül 1980’de Ordu yönetime el koydu. 1981’da Yunanistan, 1986’da da İspanya ve Portekiz AB’ye katıldılar. AB üyeleri arasında gümrüksüz ticareti düzenleyen Avrupa Tek Senedi (Single European Act) 1987’de kabul edildi. Nisan 1987’te Türkiye, Avrupa Topluluğuna resmi tam üyelik başvurusunu yaptı. 9 Kasım 1989’da Berlin Duvarı’nın yıkılması ile Doğu ve Batı Almanya 28 yıl sonra ilk defa sınırlarını kaldırmış oldular. Ekim 1990’da iki Almanya resmen birleşti.

1990-1999 Sınırsız Avrupa

Komünizm’in Orta ve Doğu Avrupa’da sona ermesi ile Avrupalılar arasında daha sıcak ilikiler başladı. 1993’te Ortak Pazar dört ana özgürlüğün kabulu ile tamamlandı: Mal, hizmet, insan ve paranın serbest dolaşımı başladı. 1993’te Maastricht, 1999’da Amsterdam Antlaşması ile üyeler arasında işbirliği güçlendirildi. 1995’te AB’ye Avusturya, Finlandiya ve İsveç katıldı. Lüksemburg’un ufak bir şehri ortak vize programı “Schengen” Antlaşmasına ismini verdi. Bu antlaşma ile üye ülkeler pasaportsuz seyahat hakkı kazandılar. İnternet ve cep telefonunun yaygınlaşması ile haberleşmede önemli bir ilerleme kaydedildi.

Ocak 1992’te Türkiye ile AB arasında Teknik işbirliği Anlaşması imzalandı. 13 aralık 1995’te Türkiye Gümrük Birliği’ne kabul edildi.

2000’den günümüze, Gelişim çağı

8 mart 2001’de AB Komisyonu, Türkiye Katılım Ortaklığı Belgesi'ni (Kopenhag Kriterleri) yayınladı. 15 Aralık 2004’te Türkiye'ye müzakere tarihi verildi. Türkiye'nin katılma müzakerelerine 3 ekim 2005' te başlanması karar verildi.

Euro çoğu Avrupalının para birimi oldu. 11 Eylül 2001 olayları sonrasında AB ülkeleri teröre karşı olan ortak savaşta daha  yakın bir işbirliğine girdiler. 2004’te çoğunluğu  Doğu Avrupa’da on ülkenin AB’ye katılması ile Doğu ile Batı Avrupa arasındaki politik farklılık aşıldı. Şimdi sırada ortak anayasanın kabulu var. Fakat bunun hangi şartlarda ve ne zaman kabul edilebileceği bilinmiyor.

Önümüdeki 50 yılda AB’yi neler bekliyor?

AB günümüzde 27 üyesi, ortak para birimi, Ortak Pazar ve yeni kanunları ile Roma Antlaşması’nın öngördüğü bir Gümrük Birliği’nden çok daha ileriye uzandı. Günümüzde ise AB’nin önümüzdeki dönem için cevaplaması gereken çok önemli ve kritik sorular var:

- AB’nin üye ülkelerin ekonomisini geliştirme ve halkının refahını arttırma sorumluluğu var mı?

- Yeni üye olan ülkelerde özgürlüğü yayma, politik, hukuksal ve ekonomik yapıyı düzenleme görevi var mı?

- A.B.D. ve gelişmekte olan dinamik Çin ve Hindistan ekonomisine karşı üyelerinin daha iyi rekabet etmeleri için evrensel bir güç mü? Yoksa kural ve bürokrasi ile bunu zorlaştırıyor mu?

- AB üye ülke vatandaşlarının talep ve isteklerini daha iyi nasıl karşılayabilir?

Avrupa Birleşik Devletleri fikri ilk olarak 1946 yılında Sör Winston Churchill (İngiliz devlet adamı, 1874-1965)  tarafından ortaya atıldı. 1950’lerde Jean Monnet (Fransız iktisatçı ve maliyeci, 1888-1979) tarafından geliştirildi. Hükümetler arası ilk konseyin kurulmasını sağlayan Roma Antlaşması’na rağmen bugün gelinen nokta, Monnet’nin “Birleşik Avrupa” fikrine çok uzak düşüyor. AB 1980’lere kadar sadece ekonomik bir ortaklık olarak kaldı. Ancak 1990’larda ulusal gücün ötesinde, milletler arası bir entegrasyon olarak gelişmeye başladı.

Roma Antlaşması çok tartışıldı. Bunun başlıca sebebi Antlaşma’nın üyeler arasındaki dil ve kültür farkını gözetmeksizin ulaşılması güç bir “Birleşmiş Avrupa” hedefi koyması oldu. Antlaşma’nın bir diğer eksikliği ise ekonomik işbirliğini desteklerken buna ulaşma yollarını sınırlaması oldu. Ayrıca yaratılan kurumlar genelde kararlarını kapalı kapılar arkasında verdikleri için konuları açıkça tartışmayı ve katılımı engellediler. Aynı zamanda Antlaşma, 1930’lardan beri Avrupa’da süre gelen ekonomik sınırları kaldırdı ve ekonomik gelişmenin yolunu açtı. Birleşmiş bir Avrupa’yı hedef olarak koyan bu Antlaşma sonucunda Avrupa ülkeleri arasında savaşlar duruldu. Roma Antlaşması, Avrupa ülkeleri arasında uzlaşma sağlama ve demokrasinin yaygınlaşması anlamında büyük diplomatik bir başarıdır ve Roma Antlaşması günümüz Avrupa Birliği’nin kapılarını açtı.