KRAL ile KRALİÇE

Luiza UÇKİ Köşe Yazısı
2 Nisan 2008 Çarşamba

Mordo ve Dalya; görücü usulüyle tanışıp evlenen ve ardından iki oğul sahibi olan bir çifttir.

Önceleri sıradan kavgalar yaşarlar her evli çift gibi. Yıllar geçer. Çocukları yuvadan uçup gider. Mordo emekli olur. Artık evdedir.

Mordo’nun evde kalmaya başladığı daha ilk günden kavgaları şiddetlenir. Her küçük olay onlar için bir tartışma konusudur. Dalya gittiği her dost toplantısında kocasını yerer: “Aksiydi daha beter oldu. Artık dayanamıyorum. Bıktım. Herşeyime karışıyor. İnadı da arttı. Çok zor bir adam zor!” diye açıklar.

Mordo da arkadaşlarına dert yanar: “sormayın neler çekiyorum ben bu kadınla? Bir telefon açtı mı arkadaşına bir saatten aşağı konuşmaz. Zaten o gün o dostuyla görüşecektir. Dırdır ondan. Herşeyi velveleye verir. Bir soru sorsan kızar. Bugün “Kaçta döneceksin?” dedim. Çıldırdı. Bana diyor ki; “herşeyine karışıyormuşum. Soru sormak da mı suç? Çok zor bir kadın çok!” diye belirtir. Evde sürekli gerilimli bir hava eser durmadan. Çekilen kapılar ve bağrışmalar hayatlarını çekilmez hale sokar. Dalya bir gün bir sabah yemeğinde sofrada ağlamaya başlar. Çocukları şaşırır. Ardından “Çocuklar babanız beni çok üzüyor. Dayanamıyorum artık” diyerek hıçkırır. Oğulları, annelerini bu durumda görünce çok üzülürler.

Tüm gözler Mordo’ya çevrilir. Mordo da kendini müdafa eder. O hafta başlarından geçen saçma sapan olayları büyüterek anlatır.

Bir gün Mordo ve Dalya bir dost toplantısındadır. Oraya bir arkadaşlarının torunu gelir. Okuldan yeni mezun olmuş bir kızdır. Onlara “Mezun oldum ve yeni yerimi açtım. Evlilik Terapi Merkezi. Evli çiftlerin sorunlarıyla ilgileneceğim” deyince Mordo kahkahalarla güler. “İnanmıyorum. Neler oluyor neler! Yani sen şimdi arası bozuk karı kocaları barıştıracak mısın!” diye gülmeye başlar. Dalya söze atılır: “Bırak da kız anlatsın. Sen yeniliklere açık değilsin diye anlayamazsın” der.

Kız: “Evlilik, kutsal bir beraberlik aktidir. En önemli niteliklerinden biri de empati kurmak yani kendini eşinin yerine koyup onun duygularını anlamaya çalışmaktır. Siz Mösyö Mordo, siz Bayan Dalya bunu hiç denediniz mi?” der ama yanıtını alamaz bile.

Dalya ertesi gün alışverişe gider. Biraz geç kalır. Koşa koşa eve gelir. Kapıyı çalar. Mordo açmaz. Anahtarıyla kapıyı açmaya çalışır. Anahtar deliğe girmez. İçinde anahtar vardır. Dalya şaşırır: “Demek Mordo evde” deyip kapıyı hızla çalmaya devam eder. İçeriden ses gelmez. Ne yapacağını şaşırmıştır. Hemen oğullarını arar. İkisinin de cebi kapalıdır. İş yerlerini arar. Biri çok uzaktadır. Öbürü yarım saatlik mesafededir. Çilingir bulup gelecektir. Dalya kapının önünde kalakalır: İçinde tuhaf duygular vardır: Kesin Mordo’ya birşey oldu. Bayıldı mı acaba? Yoksa kalp krizi mi geçirdi? Ah canım benim çok sıkıntılıydı sabahleyin. Üzüntüden mi başına birşey geldi. Emekli olmak zor geldi ona. O kadar hırslı, çalışkan bir adam, sabahın karanlığında işe giden biri için kolay değil! Ah Mordikom ah! Kaç kere aldırma dedim. Dinlemedi de. Ay ben çok mu üzdüm onu? Herşeyde kavga çıkardım. Adamda huzur bırakmadım. Ona birşey olursa vicdan azabından giderim. Halbuki o, hep beni düşünür. Hastalansam başucumdan ayrılmaz. Hep yanımda olur. Bir Cumartesi, Pazar evde bırakmadı beni. Hayat dolu biridir. Alışverişimi yapar. Benim sevdiğim şeyleri alır. Ben ne yaptım Allah’ım? Neden onu anlamaya çalışmadım? Neden ona hep aksi davrandım? Ona birşey olduysa bittim ben? Aaah Mordo ah! Kıymetini bilemedim!” deyip kendini yerden yere atar.

Oğlu nihayet çilingirle gemiştir. Kapıyı açarlar. İçeri girerler. Odalara tek tek bakarlar; ama Mordo yoktur. Birden Dalya omuzunda bir el hisseder. Döner. Bu, Mordo’dur. Şaşkındır. Dalya sarılır: “Mordikom, canım benim. Hayattasın. Çok korktum” der. Sarılır öper öper onu. Gözyaşları süzülür yanaklarından. Mordo “Dur anlatayım. Masayı hazırlıyordum. Beraber oturup yemek yeriz diye. Mösyö Jak aradı. Karısının mevluduna bir kişi lazımmış. Dokuz kişi kalmışlar. Hemen çıktım. Anahtarı kapıda unutmuşum galiba. Sorma Dalya, Jak’ı tanırsın. Şen şakrak biridir. Ne hale gelmiş üzüntüden? Hep karısın ismini sayıklıyordu mevlutta! Bir an düşündüm seni. Canım benim az kahrımı çekmedin bunca yıl. Emekli olduğumdan beri seni çok mu çok üzdüm diye düşündüm. Söz Dalya bundan sonra sana hiç karışmayacağım. Hiç nereye gidiyorsun diye sormayacağım. Sana kraliçeler gibi bakacağım. Bugün dersimi aldım ben. Sensiz bir hayata katlanamam evimin kraliçesi. Bir öpücük ver canım!” der.

Dalya: “Asıl sen beni affet. Senelerce bizim için çalıştın. Evimin direği oldun. Çocuklarımıza mükemmel bir babasın. Tabii ki nereye gittiğimi soracaksın. Hep var ol ve hep bana ne istersen söyle. Yeter ki yanımda ol.

Bir an sana birşey oldu sandım. Sensiz bir hayat istemiyorum. Göreceksin ben de sana krallar gibi bakacağım. Gel otur sevdiğin koltuğuna. Sana bir kafiko yapayım, dinlen. Benim iyi kalpli kocacım. Dokuz kişi kaldılar diye seni çağırdılar. Koşarak gittin. Yardımseversin. Ben bilmez miyim seni” der.

Kapı çalınır. Küçük oğlu telaşla gelir: “Babam iyi mi?” diye sorar. Babası: “İyiyim. Hem de çok” der. Ardından iki kader arkadaşı bakışırlar birbirleriyle. Hayattalarken boş yere birbirlerini üzmeyeceklerdir artık. Birbirlerinin kıymetini anlamaları için kaderin bir oyununa ihtiyaçları varmış diye düşünüp gülüşürler çocukları da gönül rahatlığıyla yuvalarına yol alırlarken...