Düşü gerçeğe dönüştüren kareograf: Ronen Koresh

19 Ocak Cumartesi akşamı Ronen Koresh’in öğrencileri -Koresh Dance Company-, İş Sanat Merkezi’nde sıra dışı bir performans sergilediler. Koresh ile dans gösterisi sonrasında yaptığımız söyleşide bizimle paylaştıklarını aktarmak istedik sizlere…

Tamara PUR
31 Ocak 2008 Perşembe

Fotoğraflar: Mehmet ÇAĞLARER

Annenizin dansa eğilimli olduğunu, ilk adımlarınızı da amcanızdan öğrendiğinizi biliyoruz. Bize, çocukluğunuzda başlayan bu sevdanın bugüne kadar olan yolculuğundan söz eder misiniz?

 Annem dansçıydı, Yemen folkçusu idi. Derslere beni de beraberinde götürürdü. Ben çok utangaç bir çocuktum. Babam inşaatçıydı, beş çocuklu fakir bir aile idik. Amcam bana bir gün ilk adımları gösterdiğinde kendimi dans etmek için yaratılmış gibi hissettim. Bana çok doğal geldi. Arkadaşlarla bazen evlerde toplanıp parti yapardık, parti danslarında çok iyiydim. 12 yaşındayken ailem dans eğitimi almamı istedi. Bir-iki gün eğitim aldıktan sonra vazgeçtim. Ailemin bir lokantası vardı o zamanlar. Öğretmen lokantaya geldi ve babamla konuştu. Babam çok açık fikirli bir adamdı. Beni karşısına aldı ve “bak oğlum” dedi. “Sana avukat ol, doktor ol demiyorum. Bu çok sevdiğin bir iş. Ya yap ya yapma. Doğrusunu yaparsan hayatın boyunca dans edersin” dedi. Babam oğullarını tanıyor ve güveniyordu. Üç  kardeşim şu anda benimle beraber Philadelphia’da. Bizim şirketin organizasyon bölümündeler.

Askere gidene kadar hangi koreograflarla çalıştınız; Philadelphia’ya gitmeye nasıl karar verdiniz?

Martha Graham’ın Bet Sheva Dans Topluluğu ile çalıştım.18 yaşımda İsrail’de askere alındığımda, araştırdılar ve çok yetenekli olduğumu gördüler. “Tamam saat üçten sonra dans derslerine gidebilirsin.” dediler. Dans merkezi arabayla 15 dakika uzaklıkta idi. Hiç bir vasıta yoktu, yürüyerek giderdim. Sınıfa üniforma ve bale ayakkabıları ile gidiyordum. Üç sene, iki işimi birlikte yürüttüm. 21 yaşında eğitim için New York’a gittim. Çok önemli bir fotoğrafçı beni İsrail’de izlemiş, “Amerika’ya gel” demişti. Bir süre onun dans grubuyla çalıştım. Alvin Ailey Amerikan Dans Topluluğu’nda eğitim aldım. İsrail’e dönerim sanıyordum; bir sene, iki sene derken gidiş o gidiş. Philadelphia’da TV kanalında bir show programına çıktım. Shimon Braun’un Waves Caz Dans Topluluğu ile sahneye çıktım.Çok beğenildi. Stüdyoda ders vermeye başladım. Gelen öğrenciler  çok memnun kalıyorlardı. Bir gün üniversitede ders vermem için teklif geldi, kabul ettim. 23 yaşında idim,öğrencilerle aynı yaşta. Akademik kariyerim olmamıştı, böyle bir teklif beni onurlandırdı. Bir gün bir dans grubu kuracağımdan emindim. En büyük hayalimdi. Kardeşlerim bana çok yardımcı oldular. 30 yaşındaydım, kardeşim dedi ki, ‘şimdi kendi okulunu açmanın tam zamanı.’ Yer buldu. İnşaatla uğraştı. Önce küçük bir okul kurduk. Bir iki sene sonra daha büyük bir okul oldu.

Okul kurmuş olmanız başka ülkelere gitmenize engel oluyor mu?

Dünyanın her bir yerine, Paris’e, Japonya’ya gidiyorum, orada dersler veriyorum. Ama az kalıyorum. Okulumu bırakıp gitmek çok zor. İsrail’den de teklif aldım. Şu anda ayrılamıyorum, Philadelphia’da çok mutluyum. Sanatçılar şehri, sakin. New York’ta yaşayamazdım. Eğer bir gün çok param olursa New-York’a giderim.

 Öğrencilerinize ders verirken nasıl bir yöntem izliyorsunuz? Sahnede onları izlerken yüzlerindeki mimikleriyle de duygularını ifade ettiklerini gördük. Genelde konu seçimini neye göre yapıyorsunuz? Esinlendiğiniz kaynaklar neler?

Onlara ne istediğim hakkında fikir veriyorum.Sadece adım göstermiyorum. Bazen oturup yazıyoruz. Onlara bir konu veriyorum. Örneğin “rock and roll sizin için ne ifade ediyor?” diyorum. Hepsi düşüncelerini yazıyor. Birlikte karar veriyoruz. Sonra diyorum ki, “adımlar böyle olsun.” O zaman fikirleri gelişiyor, çünkü bu sadece dans değil, danstan öte bir şey. Çok estetik olmalılar, aynı zamanda beyinlerini kullanmalılar. Her birinin kendi olması için uğraşıyorum. Yazar bir şey yazarken, mutlaka kendinden de bir şeyler katar. İçinden geçen bir şeyler olması lazım. Dansçı vücudunu dansıyla dile döker. Gerçek olması için yürekten gelmiş olması lazımdır. Dolayısıyla her biri kendine özgü oluyor. Dans konuları, beni heyecanlandıran her tema olabilir. Gün içinde yüzlerce fikir geliyor aklıma. Şimdiye kadar Tevrat’taki Peygamberler de konumuz oldu. Güncel konular seçiyorum genelde. Konumuz savaş ta olabilir. Bu gösterim çok Amerikandı. 50-60’ların müziği, o dönemin danslarını güncel olaylarla harmanladım. Hepimiz Amerikan müziğiyle büyüdük; Dean Martin, Frank Sinatra klasik oldular.Bu da dansın evrensel bir dil olduğunu gösteriyor. Bir gösteriye hazırlanmak en fazla iki ayımızı alıyor. Çünkü çok sık prova yapıyoruz, çok sık turnelere çıkıyoruz. Bir gösteri sonunda beni iyi hissettiriyorsa, iyi olmuş diyorum.

İki kültürle iç içe yaşadınız. Doğu mu ,yoksa Batı mı sizi daha çok etkiliyor?

Doğu tabii ki… Ülkem İsrail, Yemenli bir anne babanın oğluyum. Bu topraklar bana çok yakın. Annem Türkiye’yi çok iyi bilir ve çok sever. Ziyarete gelir sık sık.

İyi bir dansçı veya koreograf nasıl olmalı, neler önerirsiniz?

Çok çalışarak, yaptığı işi çok severek ilerlemek mümkün. Her zaman sizden daha iyi biri olacaktır bir yerlerde.Yaptıkça,sabırla devam ettikçe güçlenirsiniz.Bana başlarda dediler ki, “Niye bu kadar çok çalışıyorsun? Para yok, bir şey yok.” “Bu beni ilgilendirir” dedim. Bu benim hayatım. Babam çok genç öldü, 39 yaşında; ölmeden evvel bana dedi ki, “ne yapmak istiyorsan onu yap” hiçbir zaman ne yapmamız gerektiğini söylemedi. Sadece doğru yapın dedi. Annem hiçbir zaman “42 yaşında oldun hala evlenmedin” demedi. Sadece sordu ‘mutlu musun?’ Ben de size soruyorum “mutlu musunuz?” Bütün uğraşların amacı bu olmalı...