Temkinli bir iyimserlik

Çankaya Köşkü`nde Cumhurbaşkanı Abdullah Gül`ün İsrail Devlet Başkanı Şimon Peres onuruna verdiği yemekte hazır bulundum. Her iki lider ülkeleri arasındaki köklü ve tarihi ilişkilerden söz ettiler. Zirvedekilerin samimiyetine candan inanıyorum, ama bu duyguları tabana yaymak mümkün mü?

Yakup BAROKAS Köşe Yazısı
21 Kasım 2007 Çarşamba

Geçtiğimiz hafta, pazar günü Masada’nın AKM’deki gösterisinden çıktığımda gökler sanki yarıldı, öylesi şiddetli bir yağmur, fırtına… Masada’da özgürlüklerini yitirmeme uğruna yaşamlarına son vermeyi yeğleyen atalarımız için dökülen gözyaşları mı diye düşündüm. Ama iliklerime kadar ıslandığımda bir aydır üstümden atamadığım soğuk algınlığının da etkisi ile; “ben yarın Ankara’ya İsrail Devlet Başkanı onuruna verilecek yemeğe gitmiyorum” dedim.
Ertesi günü daha da kırık kalktığım halde ‘görev görevdir’ düşüncesi ile yola koyuldum. Gece önde Hahambaşı Rav İsak Haleva ve Cemaat Başkanı Silvyo Ovadya’ya tahsis edilen eskortlu özel makam arabası, arkada cemaat temsilcilerinin geri kalanları Çankaya Köşkü’ne doğru hareket ettik. Otelden mesafe dört dakika, öndeki arabayı da gözden yitirdik, şoför yolu bulamadı, yarım saattir turluyoruz; ‘Ankara by night’. Saat 20.00’yi geçse içeri giremeyeceğiz.
Yaşadığımız bu ufak stresten sonra tüm davetlileri yan yana ayakta karşılayan Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül ve İsrail Devlet Başkanı Şimon Peres’in ellerini sıkmak bile bu tarihi olayı duyumsamak adına heyecan verici idi.
Yemek öncesinde kokteylde rastladığım Sıvasspor oyuncusu Pini Balili’ye hatırını sordum; “Değişen bir şey yok… Sahada sürekli ‘Yahudi’ diye küfrediyorlar” dedi.
Masalara genelde bir iki üst düzey Türk ve İsrailli diplomat, gazeteci veya Türk Yahudi cemaati temsilcisi oturtulmuştu. Bir Anadolu kentimizin sayıca birkaç aileden oluşan cemaat liderinin gözü, İsrailli diplomatın yakasındaki bayrak şeklindeki rozete takıldı. Diplomat, “istiyorsan vereyim” dedi ve uzattı, “yalnız takmak şartı ile” diye de ilave etti. Cemaat yetkilisinin tedirgin olduğunu gören Türk diplomat; “takınız, biz kişinin dışına değil kalbindekine önem veririz” şeklinde destek verdi.
Gerek Gül, gerek Peres köklü ve tarihi ilişkilerden, yüzyıllara dayanan dostluk bağlarından söz ettiler. Zirvedekilerin samimiyetine candan inanıyorum, üst düzey yöneticilerin de, ama bu duyguları tabana yaymak gerekmez miydi?. Belki o zaman Sıvasspor oyuncusu Balili hakaretlere maruz kalmazdı.
Bilkent Üniversitesi’nde Peres’e siyaset bilimi dalında Fahri Doktora verildiği törene ne yazık ki katılamadım. Salı günü gazeteyi baskıya hazırlamak zorunluluğu nedeniyle Neve Şalom Sinagogu’ndaki törende de bulunamadım. Peres’in Bilkent’deki konuşmasını izleyen bir dostumun anlattıklarından beni çok etkileyen bir iki alıntıyı paylaşmak istiyorum.
Rektör Ali Doğramacı İsrail Devlet Başkanı’na unvanını takdim ettikten ve cübbesini de giydirdikten sonra Nobel Barış Ödüllü Şimon Peres öğretim üyeleri ve öğrencilere hitap etti.
Bir öğrencinin, “Ortadoğu’da şiddet ne zaman sona erecek?” sorusunu Peres küçük bir öykü ile yanıtladı; “Geceden gündüze geçildiğinin ayırtına nasıl varırız? Siyah ve beyaz kadını aynı renkte gördüğümüzde, her ikisine kardeşim dediğimizde, yoksul ile zengin farkının kalktığında gece bitmiş gündüz olmuştur. Ortadoğu’da da bir gün gündüz olacaktır.”
“Geçmişe bakınca neyi farklı yapardınız?” sorusuna, barışçıl devlet adamının cevabı şöyleydi: “Tanrının bile değiştiremediği tek şey geçmiştir. Onun için ben hep ileriye bakarım.”
İşte 80 yaşını geride bırakmış bilge bir siyasetçinin deneyimi…
Ankara’dan dönüşte şoförümüzün bizleri Esenboğa Havaalanı yerine, Çankırı’ya götürmek üzere olduğunu ve kenti birkaç kez turlandıktan sonra uçağımızı kaçırttığını söylememe acaba gerek var mı?..
* * *
Annapolis’in taşlarının İstanbul’da döşenmesinin hemen ardından intihar bombacısı çocuk tablosunun yer aldığı, yetmiş Arap ülkesi temsilcisinin katılımı ile gerçekleşen ve pek çok haklı tepkilere neden olan Feshane’deki ‘Kudüs Toplantısı’ iyimserliğimi yeniden sorgulamama yol açtı.