Sonderkommando`nun faşist futbolcuyla buluşmasi

Auschwitz cehenneminde kendi dindaşlarını ölüme götürmekle görevli bir Sonderkommando ile yeni yetme İtalyan faşisti ünlü bir futbolcunun geçtiğimiz haftaki buluşması tuhaf görünebilir. Lakin olması gereken bir buluşmadır. Zira cehenneme tanık olanlara rağmen kötülüğün peşinden gidenlere karşı son bir çare olabilir

İvo MOLİNAS Köşe Yazısı
9 Ocak 2008 Çarşamba


 

Hayattaki kimi tuhaf ve garip buluşmaların sadece romanlarda ve film senaryolarında yaratıldığını sananlardan olabilirsiniz. Ama aşağıda okuyacağınız buluşma hem tuhaf, hem trajik hem de kötülüğün hâkimiyeti yargısına hem umut hem de umutsuzluk taşıyan garip ama gerçekleşmiş bir buluşma.
Buluşmanın yeri Roma Vilayet Binası. Zamanı ise bu ayın ikinci haftası. Buluşturan ise Roma Valisi Walter Veltroni. Buluşanlara gelince...
İtalyan Lazio takımının kaptanı Paolo di Canio. Hani geçtiğimiz aylarda İtalya Futbol Liginde oynadığı bazı maçlarda tribündeki Mussolini faşistinin artığı sempatizanlara, ‘Heil Hitler’ selamını veren yeni bir tür faşistlerden.
Livorno takımıyla oynadıkları maçta o sefil fanatiklerin kafiye yaparcasına “forno, forno” diye bağırarak sözüm ona Auschwitz fırınlarına gönderme yapmalarına hep aynı selamla karşılık veren bir sporcu (!) Gamalı haç ve İtalyan faşizmini simgeleyen bayrakları tribünlere asmakta hiçbir terüddüt göstermeyen 21. Yüzyılın yeni nesil faşistlerine “sizinle gurur duyuyorum” diyen bir insan (mı?)... Yanında ise hepsi İtalyan şıklığı ile gelmiş, saçları sarıya boyanmış ve ona yakınlık duyan sözde futbolcular, takım arkadaşları.
Diğeri ise 83 yaşında eski Sonderkommando idi. Hani Nazi ölüm kamplarında diğer Yahudileri öldürmek için sağlıklı ve genç Yahudilerden seçilen ‘komando’lardan biri. Yaptıkları iş, 1500 kişilik gaz odalarına sıkıştırılan 1700 Yahudiyi sadece 10 dakikada öldüren Zyklon B gazının vanasını açmak; 11. dakikada ise birbirlerinin üstünde yığılan cesetleri el arabalarına doldurmak ve hiç vakit geçirmeden kızgın fırına arabayı itmek, geri çekmek ve yeni cesetleri koymak...
10 dakikada 1700 kişiyi öldürmek...
İşte bunlardan biriydi Shlomo Venezia. Karşısında duran neo-faşistlerin düşüncelerini değiştirebilmek için çağrılmıştı Vali tarafından. Shlomo, 21 yaşındayken 1944 yılının Nisan ayında Selanik’ten trene bindirilmiş ve 6 ay kalacağı Auschwitz’e gönderilmişti. Tüm ailesi yok olmuştu, bir kaç gün içinde. Nazilerin ona verdiği ‘görev’ sayesinde 1945 yılının Ocak ayında Rusların kampa ulaşmasına kadar şeytana yenilmemişti. Lakin 1992 yılına kadar da tek kelime etmemişti eşi ve çocuklarına. Neyi anlatabilirdi ki?...
Shlomo, karşısında oturan futbolcuya bakar. Paolo di Canio’nun elindeki dövmeye takılır gözü. Gamalı haça benzeyen bir figürdür. Kendisininki ise ‘182727’dir. Çocuklarına bir telefon numarası olduğunu söylemişti 92 yılına kadar.
Ayağa kalkar ve di Canio’ya dönerek, “ yaşamdan sonra başka bir hayat olup olmadığını bilemiyorum ama ben cehennemi görmüş biriyim” der. Ve o yaşamda gördüklerini, tanık olduklarını anlatır Canio ve arkadaşlarına. Yaşlıları, çocukları, bebekleri nasıl da çırılçıplak gaz odalarına zorla götürdüklerini söyler. Kurbanların ölüme giderken neler yapıklarını anlatır onlara.
Yeni yetme faşişt futbolculara cehennemde gördüğü kimi korkunç ayrıntıları ise pek anlatmaz. Mesela bir gün gaz odasındaki cesetleri toplama esnasında ölü annesinin göğsünde süt emmeye çalışan iki aylık bebeği gördüklerine sevinirken, orada beliren Alman subayının bebeğin beynine kurşun sıktığını anlatmaz onlara. Veya bir başka gün gaz odasından her nasılsa kaçan anne ile küçük oğlunun çalılıklar arasında gizlenirken bulunup onun gözleri önünde boyunlarına kurşun sıkılmasını da anlatmaz onlara. Başka bir gün, dizinden sakatlandığı için gaz odasına götürülürken gördüğü kuzeni Leo Venezia’nın “Shlomo kurtar beni” çığlığından da bahsetmez...
Shlomo, bütün bu gerçek hikayeleri ilk defa bugünlerde çıkacak anı kitabında anlatacaktı. Anlatması lazımdı zira Holokost inkârcısı meşhur Robert Faurisson Tahran’da yapılan konferansta, “Hitler’in kitle imha silahlarıyla Saddamınkiler arasında bir fark yok” demişti. Yani, gaz odalarının uydurulmuş olduğunu, dolayısıyla Holokost’un bir yalandan ibaret oduğunu alkışlar arasında söylememiş miydi?
İşte bunun için, yaşayan son 10 Sonderkommandodan biri olarak, cehenneme tüm benliğiyle tanık olan Shlomo Venezia yazıya döküyordu gördüklerini.
Naziler Auschwitz’i terketmeden önce neredeyse tüm Sonderkommandoları öldürmüşlerdi, tarihe tanık olunmasın gerekçesiyle. Hatta Birkenau’daki gaz odalarının tamamını dinamitlemişlerdi. Lakin Shlomo ve birkaçı daha cehenneme tanıklık ediyorlar bugün, onlara inat...
Shlomo Venezia, Paolo di Canio’ya son söz olarak tribünlerde gördükleri her gamalı haçın büyük bir insani acının simgesi olduğunu unutmamalarını söyler.
Ve ayrılırlar.
Futbolcular biraz şaşkınlık içindedirler. Paolo ise duyarsızca, büyük kara gözlüklerinin altında vilayet binası dışında kendisine selam veren İtalyanlara güler, el sallar.
Lakin ayrılmadan önce Shlomo’ya söz verir: “Bir daha o bayrakları gördüğümüzde oyunu durduracağız” der.
Zaman gösterecek.
Ama tarih ve tecrübe gösteriyor ki, sözünde duran sadece Nazi Almanlardı...