Diaspora ve İsrail

AJC`nin 100. yıl kutlamaları kapsamında Washington`da düzenlenen bir panelde İsrailli yazar A.B Yehoshua görüşleri ile Yahudi kimliği sorununu yeniden gündeme getirdi. Yazarın açıklamaları sert tepkilere neden oldu.

Yakup BAROKAS Köşe Yazısı
17 Mayıs 2006 Çarşamba

AJC’nin 100. yıl kutlamalarına ilişkin haberi geçen hafta manşetten verdik. Bu özel törenin şerefine ABD Başkanı George W. Bush, Alman Şansölyesi Angela Merkel ve BM Genel Sekreteri Kofi Annan ilk kez birlikte bir Yahudi kuruluşunun çatısı altında bir araya geldiler.
1906’da Rusya’daki kanlı pogromlar üzerine New-York’da bir grup Yahudi tarafından  kurulan "American Jewish Committee" Diaspora’daki Yahudilerin güvenliğini sağlama, antisemitizm ile mücadele etme ve ABD ile İsrail Yahudileri arasındaki işbirliğini güçlendirme gibi amaçlar taşıyor. Kuruluş, özellikle David A. Harris’in "executive director" görevine getirilmesi ile daha etkin bir rol oynamaya başladı.
4 Mayıs Çarşamba günü gerçekleşen kapanış balosuna aralarında Türkiye Musevi Cemaati Başkanı Silvyo Ovadya’nın da yer aldığı 52 ülkeden konuklar katıldı. Ancak, Angela Merkel’in, ikinci ABD ziyaretinde, AJC’nin genel kuruluna katılması, karanlık geçmişe rağmen, Yahudi-Alman ilişkilerinin dostane bir şekilde sürdürüldüğünün kanıtıydı. 
Kutlama etkinlikleri kapsamında Washington’da düzenlenen forumda, ünlü İsrailli yazar A.B. Yehoshua’nın; dinin belirleyici bir etken olmadığını, İsrail kimliğinin Yahudi kimliğinin üstünde yer aldığını, İsrail toprağını hergün kokladığını, İbranice’yi de hergün konuştuğunu belirtmesi sert tepkilere neden oldu.
Yazar ayrıca Yahudi kimliğinin İsrail kimliği ile aynı özellikleri taşımadığını, Yahudilerin Diaspora’da giysi değiştirir gibi bir ülkeden diğerine göç ederken yaşadıkları ülkelerin de karakterini edindiklerini  dile getirdi. New Republic Gazetesi yazarlarından Leon Wieseltier, Yahudi dininin İsrail devleti kurulmadan binlerce yıldır süregeldiğini, Yahudiliğin aynı zamanda çok köklü bir kültür ve yaşam tarzı olduğunu savundu. Panelin moderatörü Ted Koppel de tartışmaya müdahale etmek zorunda kaldı ve A.B.Yehoshua’ya karşı çıkarak Diaspora Yahudiliğinin devamlılığı için AJC ve ABD’deki diğer Yahudi kuruluşlarının gösterdikleri çabaların küçümsenmemesi gerektiğini ileri sürdü.
A.B.Yehoshua belki bazı doğruları doğru olmayan bir zaman ve mekanda dile getirdi, açık sözlülüğü, esneklikten yoksun tavrı şimşekleri üstüne çekmesine yol açtı. Aslında, örneğin Türk Yahudi’sinin belirleyici özelliklerini yüzyıllardır yaşamını sürdürdüğü coğrafyadan almasından daha doğal ne olabilir ki... Ancak bu durum  dinin ikincil derecede önem taşıdığı anlamına gelemez.  İsrail’de bile, pekçok  farklı ülkeden göç eden Yahudiler, aradan iki-üç kuşak geçmesine rağmen, hala geldikleri ülkelerin özelliklerini korumaktadırlar. Bir İsrailli kimliği oluşmaktadır ancak bu süreç henüz tamamlanmamıştır.
Yine de son verilere göre 5.64 milyon Yahudi’nin yaşadığı İsrail’in en fazla Yahudi’yi barındıran ülke olması, ABD dahil günümüzde, Diaspora’da yaşayan Yahudilerin azalma eğilimi göstermeleri  düşünmeye değer bir konu...
Geçtiğimiz hafta Türkiye’yi ziyaret eden Fas heyetinde Cemaat Başkanı Serge Berdugo ile bir söyleşi yapma imkanı buldum. Kendileri bir zamanlar iki yüz elli bin Yahudi’nin yaşadığı Fas’ta bugün sadece beş bin Yahudi’nin kaldığını belirtti. 
Fas Cemaat Başkanı’nın  bu açıklamalarını oldukça anlamlı buldum; "Bizim ülkemizin ve Türkiye’de yaşayan Yahudilerin benzer bir görevi var. Sayımız fazla değil, buna rağmen Hanuka mumu gibi hep yanmaya devam ederek yaşadığımız ülkelerde bir barış köprüsü işlevi görmeye devam edeceğiz."