Yaklaşan seçimler, kizişan retorikler ve seviyesiz propaganda malzemeleri

Oy kapma kavgası, parti liderleri arasında söz düellosunu kızıştırıyor. Seviye düştükçe düşüyor, yağlı ipler havada uçuşuyor, bir taraftan ırkçı- milliyetçi, diğer taraftan dinci- mağdur retoriği meydanlara hakim oluyor. Fark ettiniz mi? Seçim tarihi yaklaştıkça Türkiye`de herkes birbirini Yahudi olmakla `suçlamaya` başladı.

Haymi BEHAR Köşe Yazısı
9 Ocak 2008 Çarşamba

Oy kapma kavgası, parti liderleri arasında söz düellosunu kızıştırıyor. Seviye düştükçe düşüyor, yağlı ipler havada uçuşuyor, bir taraftan ırkçı- milliyetçi, diğer taraftan dinci- mağdur retoriği meydanlara hakim oluyor. Fark ettiniz mi? Seçim tarihi yaklaştıkça Türkiye'de herkes birbirini Yahudi olmakla "suçlamaya" başladı. Evet suçlama kelimesini tırnak içine alıyorum çünkü bugün ülkemizde birine Yahudi, Ermeni, Kürt demek neredeyse hırsız, yalancı sömürgeci, terörist demekle eş anlamlı hale geldi. İnsanlıktan nasibini almamış bu zihniyet dinsel, etnik kimlikleri bir küfür gibi kullanarak kendisi gibi olmayan herkese hakaret ediyor.
Son günlerde, Recep Tayyip Erdoğan'ın gizli Yahudi köklerini ortaya çıkarma iddiasıyla düzmece hikayelerle dolu bir kitap satış rekorları kırıyor. Erbakan Hoca gürlüyor, "AKP, CHP Yahudi partisi". Dinci gazetelerin kimi köşe yazarları, bağımsızlık mücadelesini veren, Cumhuriyeti kuran, Atatürk devrimlerini hayata geçiren yönetim kadrosunu, "gayr- ı Türk ve gayr- ı Müslim kökenli, kimliklerini gizleyerek devleti ele geçiren çeteler" olarak tanımlıyor.  Bir mitingde parti yetkilileri, iç çamaşırı reklam panolarının üstünü örten göstericilerin resmini çeken gazetecilerin üstüne yürüyüp, "Bu adamlar fitneci", "Bunlar Yahudi" diyebiliyor.
Artık özelleştirmelerde, yatırım yapan firmanın menşesi, ticari faaliyetlerinin güvenilirliği, global büyüklüğü ve saygınlığı gibi konuları incelemeyi geçtik. Bugünlerde yatırımcıların soy ağacı hemen bulunup çıkarılıyor en saygın ekonomi gazetelerinin dahi manşetine taşınıyor. Etnik- milliyetçi söylemlerin liberal, çağdaş kitlelerde dahi yaygınlaştığına şahit oluyoruz. Petkim'in satışı her türlü siyasi ve ekonomik argümanla eleştirebilir, ama makyavelist sermaye ırkçılığının kabul edilebilir bir tarafı yoktur.
İsrail- Filistin çatışması, Yahudi düşmanlığını körüklemek için Türkiye'de sağda ve solda birçok çevre tarafından maşa olarak kullanılıyor. Soy düşmanı din sömürücüleri "Türkiye İsrail'in eyaleti yapılmak isteniyor" diyor. 1978'den beri, savaşla kazandığı toprakların üçte ikisini barış masasında geri veren Trakya kadar bir ülkenin, yetmiş milyonluk Türkiye'yi ele geçirme "çabası" her gün ayrı bir TV kanalında uzun uzun anlatılıyor.
İyi saatte olsunlar gelmiş bir "profesör" kendine has "bilimsel" yöntemlerle tüm ismi Mehmet Ali olanları, soyadı man, men gibi hecelerle bitenlerin Yahudi olduğunu yıllardır söyler durur.   Aynı "profesör" Beyaz'ın "kekeme olup da yıllarca talk show yapabilmesini"  Yahudi kökenli olmasına bağlıyor. (Türkiye'nin en önemli şahsiyetlerine Yahudi yakıştırması yapılmasına sevinelim mi üzülelim mi?)
Sonuç? Başımızda küresel ısınma, enerji güvenliği, işsizlik, terör, kuraklık gibi acilen ulusal politikaların belirlenmesi gereken hayati sorunlar varken biz kafamızı kuma gömmüş, birbirimizin soy kütüğünü deşmekle uğraşıyoruz.  İstanbul'da yapılacağı aylar önce ilan edilen Live Earth konserlerinin Türkiye ayağı, hükümetin destek vermemesi ve "Kyoto'yu imzala baskısı oluşabilir" endişesiyle son anda iptal oldu. İnsanlığın geleceğini ilgilendiren esas sorunlar dünya kamuoyunun gündemine otururken biz dünyaya sırtımızı dönmüş birbirimizi yemekle uğraşıyoruz.
Irkçılık yalnızca Yahudileri gaz odasında yakmak veya Boşnakları çalışma kamplarına tıkmakla sınırlı değildir.   Irkçılık, inancı, gelenekleri, dili kendine uymayan herkesi dışlamaktır, ötekileştirmektir, halkta nefret uyandırmaktır. Sonra zaten birileri yakacaktır ötekileri... Maalesef ülke olarak Madımak katliamından gerekli dersleri henüz tam anlamıyla çıkarmış değiliz.
Hiç kimse içine doğduğu dini, milleti, ülkeyi ve etnik kökeni seçme şansına sahip değildir. Bu nedenle kimse kimliklerinden dolayı yargılanamaz. Amin Maaluf "kimlikler aidiyetlerin toplamıdır" der. Beşbin yıllık insan medeniyetinin en önemli kazanımı insan haklarıdır, eşitliktir, adalettir. Bu ilkelerin uygulanmadığı ülkelerde kökleşmiş bir demokrasiden söz etmek mümkün değildir.
Tarih ırkçılığın ve dinciliğin yarattığı savaşlarla doludur.  Etnik bölücülüğün Yugoslavya ve Irak'ı ne hallere getirdiği ortada. Daha çok oy toplayayım derken ırkçı- milliyetçi- dinci- gerici bir söyleme kaymak her zaman felaket doğurmuştur. Bir ülkenin tüm kültürel zenginliklerine sahip çıkmadan iç barışı tesis etmesi ve gerçek anlamıyla bir ulus olması imkansızdır.
Özgürlükçü laiklik anlayışı, din ve devlet işlerinin ayrılması, insanların inançlarını dilediğince yaşamasıdır. Toplumsal barışın tesisi için ilk şart devletin bütün inanç ve mezheplere eşit uzaklıkta durması ve hiçbirini kayırmamasıdır. Seçimden sonra kurulacak hükümetin bu anlayışı hayata geçirmesi umuduyla.