Dost gördüklerimiz...

Yalnız Türkçede değil, her dilde, en sıcak ve en güzel anlamları barındırması gereken dost sözcüğü, ne yazık ki yanlış kullanılması yüzünden giderek aşınıyor, yozlaşıyor. Arkadaşlık bile sayılamayacak kimi ilişkiler, bir selamın ötesine geçmeyen yakınlaşmalar, dostluk diye onurlandırılıyor. Öyle ki, içinde hiçbir şekilde çıkar ilişkilerinin olmaması gereken bu kavram, giderek kuşkuyla karşılanıyor.

Avram VENTURA Köşe Yazısı
9 Ocak 2008 Çarşamba

Yalnız Türkçede değil, her dilde, en sıcak ve en güzel anlamları barındırması gereken dost sözcüğü, ne yazık ki yanlış kullanılması yüzünden giderek aşınıyor, yozlaşıyor. Arkadaşlık bile sayılamayacak kimi ilişkiler, bir selamın ötesine geçmeyen yakınlaşmalar, dostluk diye onurlandırılıyor. Öyle ki, içinde hiçbir şekilde çıkar ilişkilerinin olmaması gereken bu kavram, giderek kuşkuyla karşılanıyor. Bu yüzden dost kimdir, dostluk ilişkileri nasıldır diye sorgulamamız, bu kavramları yerli yerine oturtmamız açısından önemlidir diye düşünüyorum.
Günlük konuşmalarda dost sözcüğü nedense farklı anlamlarda karşımıza çıkıyor:
Sıradan arkadaşlar yanında, eski tanıdıklar, yeni tanıştırılanlar...
Aynı amaç doğrultusunda bir araya gelenler...
Aynı sosyal ya da siyasal oluşumda yer alanlar kadar, aynı ülkü ve inançta olanlar... Bize yakınlık gösterenler, sevecen bir yaklaşım içinde bulunanlar.
Bu saydıklarımızın her birinin, yaşantımızda farklı birer yeri olabilir; ama bunlardan hiç birini dostumuz olarak nitelendiremeyiz. Onlar okul, iş, dernek ya da asker arkadaşımızdır, kapı komşumuzdur. Her hangi bir nedenle birlikte olduğumuz, bazı duygu ve görüşleri paylaştığımız tanıdıklardır. Bir kısmını kendimize çok yakın görebilir, onlarla sık sık bir araya gelebilir, birlikte olmaktan mutlu olabiliriz... Ama onları dost olarak görmemizin yanıltıcılığı yanında, bu kavramdan beklenen nitelikleri taşımayacağından, gerçek dostluk ilişkilerine haksızlık olacaktır.
O halde dostu, diğer insanlardan nasıl ayıracağız?
Bana göre, dostluk kavramı içinde yer alması gereken sevgi, güven, paylaşma, sevecenlik, huzur gibi duygulardan birinin eksik olması, bu ilişkiyi diğerlerinden ayırmak için yeterli bir ölçüt sayılabilir. Bunların dışında, dostluğun sürebilmesi için en önemli koşullardan biri eşitliktir. Sosyal düzeyi ve maddesel olanakları çok farklı olan insanlar, ne denli sevgi dolu, iyi niyetli ve özverili olmaya çalışsalar da, zaman içinde bu ilişkiyi sürdürmekte zorlanabilirler. Bir yoksul ile bir varsılın, bir cahil ile bir bilginin, bir çocuk ile bir yaşlının dostluğu gibi.
Konfiçyüs, insanlar arasında beş tür ilişkinin varlığından söz eder: İmparator ile halkı, baba ile oğul, kadın ile erkek, ağabey ile kardeş. Bu ilk dördü bir alt-üst ilişkisine dayalıdır; ancak bunların dışında tümüyle eşitliğe dayanan biricik ilişkinin dostluk olduğunu söyler.
Sözümüzün başında da belirttiğimiz gibi, dostlar arasında hiçbir çıkar ilişkisinin olmaması gerekir; çünkü bu tür ilişkiler süre ile sınırlı olduğu kadar, mutlaka iki taraftan birinin yararına olmaktadır. Nasıl ki erdemler ve çıkarlar aynı ortamda yer alamazlarsa, dostluk ilişkileri içinde de, çıkardan hiç söz etmemek gerekir.
Aristoteles dostluk kavramını iki anlamda ele alır: Çıkara dayalı olanlar ki, bu dostluk değildir; bir de gerçek olan, dostluk olarak anılmayı hak eden, erdeme dayalı ilişkiler.
Bir sözcükten yola çıktık...
Bu konuda söyleyecek çok sözümüz olmalı!