Zamanin buğulu aynasi

Avram VENTURA Köşe Yazısı
9 Ocak 2008 Çarşamba

Zamanın buğulu aynasına baktığımda görünen:
Benim geçmişim...
Belki de geçmiş ben’im!
Bir başkası göremeyebilir; ama ben, gözbebeklerimin içine, yüzümdeki çizgilere bakarak, tüm geçmişimi olduğu kadar, içinde yaşadığım an’ı satır satır okuyabilirim.
Belleğim, beni ne denli yanıltmaya çalışsa da, zamanın büyük ustası, yılların izlerini bir heykeltıraş inceliğiyle işliyor yüzüme, bedenime...
Zamanın, suda bırakılmış bir sabun gibi eridiğini görüyorum!
Bu aynaya yansıyan benim zamanım!.. Geçmişim!... Ömrüm!
Dün, bugün ve...
Yarın!
Düşünürler, şair ve yazarlar nasıl isterse nitelendirsinler; zamanda yarın diye bir şey var mıdır, bilmiyorum. Kimi bilim adamları, bilimkurgu yazarları, zaman gezginlerinden ve bunların gerçekleşebilme olasılıklarından söz ediyorlarsa da, bizim kendi ”yarın”ımız için ne söyleyebiliriz ki?..
Bu, yoksa beklentilerimiz, umutlarımız ve düşlemlerimiz için bulduğumuz, yaşamın acımasız dalgalarına karşı direncimizi arttıran gizemli bir sözcük mü?
Hele her birimiz, umut ve umutsuzluk arasında gidip gelen bir sarkaç gibi, sürekli geleceğe ertelediklerimizi bir düşünsek...
Bir gündoğumunu nasıl karşılayacağımızı, yeni bir günün nelere gebe olduğunu kim bilebilir?
Daha da ötesi, her doğan yeni günün bizden bir şeyler eksilttiğini... Zamanın azalmasından söz ederken, aslında eksilenin bizim zamanımızın olduğunu biliyor muyuz?
Melih Cevdet Anday dizeleriyle düşünsek:
“Oysa ne çok geçmiş var, ne çok zaman
Ne çok gelecek, ne az zaman”
Benim, algılama boyutunu aşan bu kavramlar karşısında, beynim o denli güçsüz ki...
Gerçek olan; bugün, yani yaşadığımız an, şimdi...
Jorge Luis Borges, An’lar şiirinde şöyle diyor:
“Yaşam An’lardan oluşur, sadece anlardan, ŞİMDİ’yi yakalayın.”
Çoğu kez geleceğin peşinde koşmaktan yaşadığımız anları kaçırıyoruz.
Asaf Halet Çelebi’ye kulak versek mi?
“yaşamak / bu anı yaşamaktır”
“Yaşıyorum!” derken, - nasıl, neden, niçin ile başlayan sorulardan uzak dursak da-  yaşadığımızın bilincinde miyiz, yoksa her şey bir alışkanlıkla mı sürüp gidiyor? Bir ırmağın akışında sürüklenen bir yaprak gibi...
Belki Ahmet Necdet’in iki dizesi de bize yeni çağrışımlar getirebilir:
“Dün yoktu, yarın hiç yok, yaşadığın şu ân’a
Sahip çıkmazsan eğer o ân da geçecektir.”
Algılayabildiğimiz, mutlu ya da mutsuz olduğumuz, kısacası yaşadığımız an’ın değerini bilebilirsek, gelecekten de bir kaygımız olmayacaktır.