‘Prenses` pasaji...

Tilda LEVİ Köşe Yazısı
9 Ocak 2008 Çarşamba
Nişantaşı’nda pasajlar yavaş yavaş azalmaya yüz tutsa da, civarda yaşayanlar, hala diğer pasajlardaki dükkan sahipleri ve esnafla farklı bir yaklaşım içindedirler. ‘Pasaj kültürü’ değişik bir anlayış. Değişik bir yaşam tarzıdır. Kimi zaman bir geçit, kimi zaman bir geçiştir. Sokakları birleştirici öğelere sahip iseler de, soğuk ya da sıcak havalarda bir barınak gibidirler. Esnaf yerine göre koruyucudur. Tanıdık iseniz krediniz her zaman geçerlidir.
İşte böylesi pasajların birinde, her sabah dükkanını koşar adımlarla açmaya giden eski bir Şalomcu Moiz Tastasa ile karşılaşmanız olası. Hep aynı güleryüz ve aynı enerji ile güne başlayan Tastasa, çok dikkatli bir okur olmanın ötesinde, yaklaşık her hafta, güncel konularla bağlantılı olarak, özel arşivinden bizlere haberler iletir.
Nitekim, bu hafta da Vitali Hakko’nun vefatı dolayısıyla eski bir gazete küpürünü gönderdi. Makale, 19 Mart 1989’da Milliyet’te ‘Düşünenlerin Düşünceleri’ köşesinde rahmetli Sakıp Sabancı tarafından kaleme alınmıştı. Yazıdan bazı alıntılar:
“Vakko Müesseseleri, geçtiğimiz günler “Sıcağın Gölgesinde” adı ile defileler düzenledi. İlkbahar ve yaz aylarına ait, erkek, kadın, çocuk modellerini sergiledi. Ben de, eşim ile birlikte İstanbul’daki defilelerden birine gittim. Bundan önce de birkaç defa başka defilelere ve Vakko Müesseseleri’nin defilelerine de gitmiştim.
Vakko Müesseseleri’nin ürünleri ve ürünlerini tanıtma, pazarlama şekilleri beni çok etkiliyor. (...)
(...) Şunu açıklıkla belirtmek gerekir ki, Vakko Müesseseleri, Türkiye’de tanıtım ve pazarlama konusunda öncü, tecrübeli kuruluşlardır. Bu tecrübelerden diğer konularda da istifade etme arayışı iyi olmaz mı diye düşünmeliyiz. (...)
(...) Düşünüyorum... Acaba gıda sektöründe de bir Vitali Hakko olsa idi... Madencilik sektöründe bir Vitali Hakko olsa idi... Gemicilik dalında bir Vitali Hakko olsa idi... Mobilya dalında bir Vitali Hakko olsa idi... Bu sektörler, bu dallarda, giyim ve moda sektörü benzeri hızlı gelişme imkanına kavuşmaz mı idi?... (...) 
* * *
Pazar günü Hürriyet Gazetesi’nde Ayşe Arman’ın Doğan Hızlan’la yaptığı olanağüstü söyleşiyi okudum. Yazının yayınlandığı gün, Doğan Hızlan 70 yaşındaydı. Aynı gün, yaşamının 70 yılını birlikte geçirdiği annesini yitirdi.
Salı günü Teşvikiye Camii, tıklım tıklımdı. Son zamanlarda cenazelerde, dostlarla sıkça rastlaşmaya başladık. Toprağı bol olsun.. Keşke gelenler ‘şöyle bir göründükten’ sonra, cenaze namazının sonuna kadar kalabilselerdi...
* * *
Bir başka efsane daha tarihe karışıyor. Nişantaşı’ndaki “Prenses Bebe”nin vitrininde sıradışı indirim etiketleri gördüğümde içim tuhaf oldu. Hemen mağazaya girdim, ne olduğunu sordum. Pasaj satılmıştı. Güleryüzü, mavi gözleri ve  bakımlı saçları ile sahibesi Rahime Suna konusunda, kalitesinde asla ödün vermemiş bir hanımefendi.
Kendisini görmeye gittiğimde, üzülmekten ziyade; “Benim için sevinmelisin. 85 yaşındayım. Burası satılmasaydı, hala çalışacaktım. Artık biraz kendimle ilgileneceğim.” dedi.
* * *
Biz pasajların sadık dostları olduk. ‘07’den ‘08 Pasajı’na geçerken koridorun barış adımları, için atılmasını diliyorum.