Kartallar yüksekten uçar

Luiza UÇKİ Köşe Yazısı
9 Ocak 2008 Çarşamba

Dora, canı gibi sevdiği evinin salonunda son kez oturuyordur. Eşinin maddi durumu bozulmuştur. Ellerinde kalan son şey yıllardır oturdukları evleridir. O da satılmıştır. Dora gözü yaşlı gönlü buruk anılarıyla başbaşadır. Kızını ve oğlunu bu evde doğurmuştur. İlk adımlarını attıkları yine aynı mekandır. Bu evde, çok güzel hatıraları vardır. O, bu evi hep çok sevmiştir. Tüm sevgisini evin içine yansıtmıştır. Şimdi ise paraları ancak eski püskü bir apartmanın çatı katına yetmiştir. Oldum olası en üst katta oturmayı sevmemişti. Dora eşine “Biz küçükken çok yoksulduk. Bir binanın en üst katında otururduk. Yağmur yağınca evin içine sular girerdi. Zavallı annem ve babam saatlerce suları çıkarırlardı. Yardım etmeme izin vermezdi canım annem. Yağmur yağmasın diye dua ederdim hep. Çaresizlik çok zordu. Sonra seninle evlendim. İşin büyümeye başladı. durumumuz iyi oldu. Tam artık anneme babama çok iyi bakabileceğim diye düşündüğüm bir anda arka arkaya ikisini de kaybettim. Benim de kaderim buymuş” der. Hamallar gelmiştir. Eşyaları taşırlar. Yeni satın aldıkları ev yıkık döküktür. Dora ise yorgundur. Sırf çocukları üzülmesin diye hemen kolları sıvar. Birkaç hafta da ev yaşanacak şirin bir yuvaya dönüşür. Dora da mutludur. Eşine: “Hiçbirşey için üzülme. Aç değiliz. Çok şükür evimiz de var, çocuklar da iyi. Sağlığımız da yerinde” diye moral verir.
Birkaç ay herşey yolunda gider. Ardından kötü havadisler kapıdadır. Bir gün eşi kötü baherle gelir. İflas etmiştir. Dükkanını kapatmıştır. Hayata sıfırdan başlayıp iş arayacaktır. Ardından oğlu gelir. Amerika’da bir eğitim bursu kazanmıştır. Gitmeye niyetlidir. Herşeyini hazırlar. Ufak oğlu büyümüş ve evden ayrılmaktadır. Halbuki, o Dora’nın hala küçük bebeği gibidir. Oğlunun gideceği gece salonda yemek yerlerken, Dora: “Belki de bu ailece yiyeceğimiz son yemek olacak. Dört seneliğine gidiyor Eliko” diye düşünür içinden. Herkesin suratı asıktır. Ardından sessizliği yağmur damlaları bozar. Yağmur yağmaya başlar hem de delicesine. Çatı katında oturduklarından yağmuru yoğun hissederler. Dora, çocukluğundaki çaresizliği yine hisseder.
Ve artık tüm bu olup bitenleri kaldıramayacaktır. Bir eştir, bir annedir artık Polyannacılığı oynayamayacak kadar güçsüz kalmıştır.
Gözyaşlarını gizlemek için bir bahaneyle dışarı çıkar ve hıçkırıklara boğulur. Apartmanın önünde kapı komşusu yaşlı Bay Salvator’u görür. Adam: “Bayan Dora neyiniz var? Bir derdiniz varsa komşuyuz biz, söyleyin, anlatın” der.
Dora herşeyi bir bir anlatır. Adam dinler ve ardından: “Size bir öykü anlatacağım, Bayan Dora. Bu hikaye de aynen sizin gibi boğulduğumu hissettim bir dönemde bana anlatılmıştı. O an doğruluğuna imkan vermemiştim ama hayat tecrübelerime lütfen güvenin ve siz de benim gibi bunu yaşam felsefeniz haline getirin. Bir kral ormanda gezerken güzel bir kısrak atı görmüş, çok beğenmiş. Adamlarına onu satın almalarını emretmiş. Hizmetkarları atın sahibine gitmişler. Adam atı satmak istemediğini söylemiş. Hizmetkarlar: “Bu atı bize verin. Biaz onun yerini size üç tane at verelim. Yeter ki bu atı bize satın” demişler. Yaşlı adam: “Bu at satılık değil. O, sadece bir at değil benim için. O, benim dostun” diye cevaplamış. Adamlar gidince insanlar ona “Ne yaptın sen! Üç tane atın olacaktı? Niye bu büyük fırsatı kaçırdın!” demişler. İhtiyarsa “Olayların bütünü görmeye gücümüz yetmez. Senin fırsat diye değerlendiğin şeyin bir hayrıma olacağı kesin mi? Bütüne göre değerlendirmek gerek. Kötü gibi gözüken olaylar aslında bizim yararımız için hazırlanmış olabilir. Kartallar yüksekten uçar. Keşke bir kartal gibi havalanıp olayların bütününü görebilseydim. Ben Yaradana güvenirim. O, bize hep güzeli verir. Bu at benim herşeyim. Dostum, can yoldaşım. Onu satmam” demiş. Sabahleyin bir uyanmış ki atı yok, geceleyin at aniden kaçmış. İnsanlar ona: “bak dostum atın seni bırakıp kaçtı. Keşke kralın 3 at teklifini değerlendirseydin” diyerek gülmüşler. Bir kaç gün adamın atı, üç tane yabani atı da beraberinde getirmiş. İnsanlar şaşkın “Ne şanslısın bak! Bir yerine dört atın oldu. İyi ki atı satmamışsın. Sen işini biliyorsun” deyince, adam kartal hikayesini yinelemiş.
Ertesi sabah yaşlı adamın oğlu yabani atlardan birine binmek isterken at şahlanmış. Çocuk düşmüş ve ayağını kırmış. Baktılar bacağını bandajlamışlar ama ayağının bir daha eski sağlığına kavuşamayacağını söylemişler. Herkes çok üzülmüş ve akabinde o ülkede savaş çıkmış. Genç ve güçlü delikanlıları sefere çağırmışlar. Yaşlı adamın oğlunu almamışlar ayağı sakat diye. Ancak savaşa gidenlerin hepsi hayatlarını kaybetmiş. Kısacası yaşlı adam doğruyu söylemiş. Biz olayları parça parça bölük pörçük görüyoruz. Bütününü görmek inkansız. Kartal gibi yükselip olayları tümüyle güvenemeyeceğimiz kesinse Yardan’a güvenmeliyiz. Ben öyle yaptım ve hep kazandım” diye açıklar.
Adamın dedikleri onun bir kulağından girer, diğerinden çıkar. Anlam bile veremez. Zaten şu andaki ruh hali bu sözlere açık değildir... oğlu gidiyordur. Kocası yeniden iş hayatına sıfırdan atılmıştır. Herşey üstüne geliyordur. Birkaç sene su gibi akıp geçer. Kocası girdiği işte çok sevilir. Patronları onu çok severler. Maaşı günden güne artar. Oğluysa Amerika’da üniversiteyi bitirir. Biz kıza aşık olur. Onunla evlenir. Kız iyi bir ailenin kızıdır. Hemen damatlarına kol kanat gererler. Onun iyi bir işi ve mükemmel bir eşi vardır. Oldukça mutludur.
Kızı oturdukları bu yıkık eski apartmandaki alt komşusunun oğluna sevdalanır. Çocuğun ailesi varlıklı değildir ama çocuk okumuş, kültürlü ve hırslı biridir. Bir o kadar da yakışıklıdır. Dora’nın kızının yüzünde güller açıyordur. Çok mutludur.
Ardında birgün kapıları çalınır. Gelen adam: “iyi günler. Ben bir müteahitim. Bu apartmanı yıkıp büyük bir rezidans yapacağım. En üstünde havuz olacak. İki sene boyunca gideceğiniz yerin kirasını biz ödeyeceğiz. Anlayacağınız başınıza talih kuşu kondu” diyordur.
Dora çok mesuttur ve düşünmeye başlar: “O yaşlı komşumun dedikleri ne kadar da doğruymuş. Hep bu eve taşındığın için üzüldüm ama şimdi burası ne kadar değerlendi. İyi ki taşınmışız hem, bu apartmanda kızım kocasıyla tanıştı ve güzel bir izdivaç yaptı. Hep kocamın işleri bozuldu diye üzülürdüm. Halbuki girdiği iş yerinde o kadar huzurlu işten bir sürü iyi insan tanıdık, onlarla aile gibi olduk. Oğlu yurtdışına uzaklara gitti diye üzülürdüm, o çok başarılı ve mutlu. İstediği hayatı yaşıyor. Her bakımdan durumu iyi. Aynen o adamın dedikleri oldu. Bir kartal gibi yükselip olayların bütününe bakamıyoruz. Halbuki Yaradan aslında bize hep güzeli veriyor” diye düşünürken telefonu çalar. Kızı: “Anne sorma trafik vardı. Uçağı kaçırdım. Müşteriler beni orada bekliyorlar. Mahvoldum ben” deyince o pişkin pişkin “Hiç üzülme, canım. Olayların bütününe bakma imkanımız yok ki! Belki o uçağa binseydin başına kötü bir olay gelecekti. Belki o müşterilerle yapacağın iş başarısız olacaktı, bilemezsin. Allah’a hep güven ve kendini onun sihirli ellerine bırak. Ben sana kartal anlatmış mıydım” deyince kızı: “Anne!” diye hışımla çıkışır bilmiyordur ki annesinin dediklerinin doğruluğuna bir gün o da inanacaktır er ya da geç...